Meleklerin en büyük işlerinden birincisi Allah’ın kelamını getirmektir. Kuran-ı Kerim de Allah şöyle buyurur; (Hac süresi 76. ayeti)
“Allah insanlardan ve meleklerden elçilerini seçer.”
Bu gösteriyor ki meleklerin işlerinden birisi Allah’ın kelamını getirmektir.
İkinci işi mahlukların canlarını almaktır. Bu konuda Kuran-ı Kerim şöyle der: (Secde süresi 12. ayeti)
“Size görevli kılınan ölüm meleği canınızı mutlaka alacaktır. Sonra hepiniz Rabbinize döndürüleceksiniz de”
Üçüncü işleri şudur ki özellikle Allah’ın peygamberleriyle savaşan ve bu savaşı çok abartan şer dolu insanlara azap getirirler. Bu melekler böyle şer dolu insanlara yaklaşınca öyle bir mıknatıs kuvveti oluşur ki şer dolu insan yanar kül olur. Nasıl ki benzinin yanına bir kıvılcım getirilirse hemen alevlenir; bu da aynı şekilde olur. Şer dolu insanlar benzin gibi olup cezalandıran melekler ise kıvılcım görevini görürler. Yaklaştıklarında yakarlar; yok ederler.
Enam süresi 159. ayet özetle diyor ki bunlar meleklerin gelmesini mi bekliyorlar? Onların gelmeleri ve bunların yok olmaları bir olacaktır. Onlar bunlar için kıvılcım ve bunlar da o kıvılcım için barut gibiler. Yani Allah’ın gazabı inince artık gazabı indiren melekler gelip şer dolu insanları mahvederler.
Meleklerin dördüncü işi şudur ki müminlere yardım ederler. Şer dolu kâfirler için yakan bir kıvılcım oldukları gibi mümin için de tam tersine birer yardımcıdırlar. (Ha Mim Secde süresi 31-32 ayetleri)
“Rabbimiz Allah’tır” deyip kararlılıkla bu inanç üzerinde sebat gösterenlere melekler inerek “korkmayın; geçmiş bir hatanızdan ötürü hiç üzülmeyin. Size vaat edilen cennete nail olduğunuzdan dolayı sevinin. Biz bu dünyada da yardımcınızız, öbür dünyada da. Bu cennette canınız ne isterse; ne dilerseniz size verilecektir” diyecekler.
Bu ayet gösteriyor ki bazı meleklerin işi müminlere yardım etmektir.
Karşı karşıya gelince artık kafirleri öldüren meleklerin beşinci işi de onların kalbinde müminlerin korkusunu yerleştirmektir. Bu işi her zaman insanın yanında olan ve her insan için tayin edilmiş meleği yapar. Allah bununla ilgili şöyle der; (Al-i-İmran süresi 125 ayeti)
“Hani sen inananlara “Rabbinizin size (gökten) indirilmiş üç bin melekle yardım etmesi size yetmez mi?” diyordun.”
Neden üç bin? Çünkü karşı orduda üç bin savaşçı vardı da o yüzden. Bu gönderilen meleklerin âlâ seviyeli melekler olmadığını ve her insan için tayin edilmiş birer tane olan melek olduğunu gösterir. “Bunlar yetmez mi?” diye sorması da daha alt seviyeli bir şey olduğunu gösteriyor ve her birinin düşmanın kalbinde Müslümanların korkusunu yerleştirdiğini gösteriyor. Bu ayetten biraz sonra şöyle diyor; (Al-i-İmran 152. ayeti)
“Kâfirlerin kalbinde Müslümanların korkusu yerleştirildi.”
Yani her insanın yanındaki melek peygamberlerin ve onların cemaatlerinin korkusunu insanların kalbinde sürekli yerleştirir; onları etkisi altında bırakır.
Günümüzde de bunun örneği mevcuttur. Vaat edilen Mesih tüm muhaliflerini mübahele[1] için çağırıp durdu ama bu meydan okumasına karşılık veren olmadı. Ne zamanki birisi bunu zihninden geçirdiyse melek hemen “yapma ölürsün” dedi ve susturdu. Ben kendim Şimla’ya gittiğimde bir Arya görüşmek için geldi. Veda’lar[2] hakkında görüşüyorduk ki ben “eğer eminsen ant iç” dedim. “Buna hazırım” dedi. Ama “eğer Veda’lar yanlışsa benim eşim ve çocuklarım azaba yakalansınlar” diye ant içeceksin dedim. O da “öyle diyemem; korkarım” dedi. Ben de “ama ben Kuran-ı Kerim hakkında aynen bu şekilde ant içebilirim” dedim. “Bu çok fazla cüretkâr davranmak olmaz mı?” dedi. Ben de “eğer Kuran-ı Kerimin Allah’ın kelamı olduğundan eminsem neden korkayım?” dedim.
Gerçek şudur ki melekler kafirlerin kalbini etki altında bırakırlar; korku yerleştirirler. Dediğim gibi günümüzde de tekrar tekrar mübaheleye çağırılmalarına rağmen kimse cesaret edemedi. Geçenlerde sufi olduğunu iddia eden Khvaca Hasan Nizami bey “gelsinler; hemen bir saatte öldürürüm” diye iddia etmiş ama sonra o kadar rezil olmuş ki eninde sonunda tamamen susmak zorunda kalmış. Sonra Deobandilerin durumu da ortadadır. Onlarca kez gazetelere ilan vermişler ama bir türlü bizim asıl ilanımıza bir cevap yazmıyorlar. İş ciddiye binince hep korkarlar.
Hadislerde anlatılan bir rivayete göre bir seferinde birisi peygamber efendimizin yanına gelmiş ve “Ebu Cehil bana zulmedip bu kadar paramı yemiştir ve geri vermiyor; ne olur siz kurtarın” demiş. Peygamber efendimiz onu alıp Ebu Cehilin evine gitmiş ve “dediği doğru mu? Gerçekten de bunun parasını aldın mı?” diye sormuş. O da “evet” deyince peygamber efendimiz “öyleyse ver” demiş. Ebu Cehil hemen parayı çıkarmış; vermiş. Görenler de sonradan alay etmişler; “hani Müslümanların parasını yemek caizdi demiştin. Öyleyse neden verdin?” demişler. O da “siz bilmiyorsunuz; o anda en ufak bir tereddüt gösterdiğim tadirde beni parçalamaya hazır olan iki vahşi deveyi görüyordum”. Gerçek şudur ki gördüğü bu manzara meleklerin işiydi. Kalbini etki altında bırakıyorlardı; korku yerleştiriyorlardı.
Meleklerin altıncı işi şudur ki Allah’ın tevhidini ortaya çıkartan işler yaparlar. Gerçi bir açıdan bakınca tüm işleri melekler yaparlar ama bu özel işlerinden birisidir. Kuran-ı Kerimde Allah (cc) şöyle buyurur; (Al-i-İmran süresi 19. ayeti)
Yani Allah da kendi tevhidine şahitlik yapar, melekler de. Bu gösteriyor ki melekler Allah’ın tevhidini ispatlamak için ne gerekiyorsa yaparlar; hangi ispatlar gerekirse sunarlar, ortaya çıkartırlar.
Yedinci işleri şudur ki peygamberleri haklı çıkartan işler yaparlar. İnsanlar her ne kadar onlara “yalancıdır” deseler bile melekler hep kalplerinde “hayır hayır bu yalancı değildir; sadıktır” fikrini yerleştirip dururlar. Kuran-ı Kerim şöyle buyurur; (Nisa süresi 167. ayeti)
Fakat Allah sana indirdiği (kelamı) kendi ilmiyle indirmiş olduğuna şehadet eder; buna melekler de şehadet ederler. Zaten Allah’ın şehadeti yeterdir. Meleklerin şehadet vermesinin çeşitli yöntemleri vardır. Örneğin rüyalarda bir peygamberin Allah tarafından olduğunu söylerler. Birisi bir peygambere karşı düşman kesilir, ondan nefret eder ama melekler rüyasında kalbini öyle bir etkilerler ki kabul eder. Gerçek şudur ki melekler hep insanın kalbinde doğruyu kabul etme meyli oluşan anı aynen pusuda beklerler. Bu an her insanın nasibinde olabilir; ister Ebu Cehil olsun ister Firavun. İşte o anda melek bundan faydalanır; hemen kalbinde peygamberin haklılığını yerleştirir. Gerisi insanın elindedir; ister faydalanır ister umursamayıp yoluna devam eder. İşte bu şekilde insanların kalbinde peygamberlerin haklı olduklarına dair fikirler yerleştirmek meleklerin bir işidir.
Sekizinci işleri şudur ki Allah’ın tesbihini yaparlar, O’nun pak ve lekesiz bir zat olduğunu beyan ederler. Kuran-ı Kerim şöyle der;
(Zümer süresi 76. ayeti)O gün melekleri arşın etrafında bir daire halinde Rablerini hamd ile tesbih ederken göreceksin.Dokuzuncu işleri şudur ki müminler için istiğfar duasını yaparlar. Bunlar bu işe tahsis edilmiş özel meleklerdir. Mümin için dua ve istiğfar yapmak bunların görevidir. Duaları şudur ki eğer bir mümin bir eksiklik gösterirse veya bir hata yaparsa Allah onu görmemezlikten gelsin; örtsün. Bu konuda Allah şöyle der;
(Mümin süresi 8. ayeti)Bu ayet gösteriyor ki çok özel meleklerin işi çok özel müminler için Allah onların hatalarını örtsün, zayıflıklarını görmemezlikten gelsin diye dua etmektir. Sıradan melekler ise herkes için dua ederler. Onların duası sadece sıradan müminlere değil, kafirleri bile kapsamaktadır. Böylelikle özel müminler iki kez faydalanırlar; hem özel meleklerin duasından nasiplerini alırlar, hem sıradan meleklerin istiğfarından. Herkes için yapılan dualarıyla ilgili Allah şöyle der;
(Şura süresi 6. ayeti)Rablerine hamd ederek tesbih ederler. Yer yüzünde bulunan insanlara bağışlanmaya da dilerler. Kanımca bu da eninde sonunda herkesi cehennemden çıkartmanın bir yoludur. Allah meleklerin duaları neticesinde eninde sonunda herkese “gidin; hepinizi bıraktım” diyecektir. Onuncu işleri şudur ki melekler doğanın kanunu ve maddenin özelliklerinin son sebepleridir. Bu sebeple dünyada ne olup bitiyorsa meleklerin yarattığı sebeplerle olup bitmektedir. Örneğin yağmur yağar, rüzgâr eser, güneş ışınları bize ulaşır, zehir öldürür, panzehir kurtarır vs. Bütün bunlar meleklerin etkisiyle olmaktadır ve doğanın kanununun bir parçası olan hiçbir şey istisna değildir. Bu, zehir kendi başına zehir değildir veya panzehir kendi başına etki yapmaz anlamında değildir. Anlamı şudur ki maddenin yularını elinde tutan melekler tarafından izin gelmedikçe bu eşyalar etkilerini göstermezler. Ne zehir izin olmadan öldürür ne de panzehir izin olmadan kurtarır. Diğer maddi şeylerin durumu da aynen böyledir. Kuran-ı-Kerim muhtelif yerlerde bundan bahsetmektedir. Yağmurların yağması, tufanların oluşması ve daha birçok işin meleklerin elinde olduğunu söyler. Bu uzun bir konudur ve onlarca delili Kurandan bulmak mümkündür. Bariz olan en azından on veya onbeş tanesi muhakkak vardır. Bu delillere göre melekler doğanın kanununu işleten varlıklardır. Denilebilir ki verilen örneklerin dışında kalan diğer konuları nasıl kapsamın içine dahil edebiliriz? Bunun cevabı şudur ki yani Allah’ın tüm sıfatlarını zahir eden meleklerdir ayeti buna ışık tutmaktadır; kapsamı her şeyi dahil edecek şekilde genişletmektedir. Onbirinci işleri şudur ki sadece istiğfar yapmakla kalmayıp kulları üzerine bereketler yağdırmak için de dua ederler. İstiğfar sadece hataları örtmekle alakalıdır. Oysa melekler bereketlerin yağması için de dua ederler. Bu konuda Kuran-ı Kerim şöyle der;
(Ahzab süresi 57. ayeti)Bu şekilde dua eden melekler de Allah’ın merhameti neticesinde vardırlar. Allah yolunda zorluk çekip yürüyen birisini görünce kendileri bir şey veremedikleri için dua ederler; Allahtan rica ederler. Bu meleklerin duası bizim peygamber efendimiz hakkında ettiğimiz dualara benzer. Biz nasıl peygamber efendimiz için Allahtan bereketler istiyorsak bu melekler de aynen o şekilde Allah’ın özel kulları için dua ederler. Bu ayette Allah insanlara Kendisi ve melekleri gibi diğer insanlar için merhamet duaları yapmalarını nasihat etmektedir. Meleklerin bir kısmının işi sadece ibadet etmektir. Onlar bu dünya yaratıldığından beri ibadet etmektedirler ve her şey yok olana kadar bu işlerine devam edecekler. Bir hadise göre yedi gökte bir avuç kadar boş yer yoktur. Her yerinde melekler secde veya rüku etmektedirler. Kıyamet günündeyse bunlar “Sen paksın, doğrusu ibadetinin hakkını veremedik. Ancak şunu söyleyebiliriz ki en azından şirk yapmadık; Sana ortak koşmadık” Meleklerin ağzından çıkan bu söz müminlerin de kulaklarına küpe olmalıdır. Bu kadar ibadetten sonra bile “bir şey yapamadık” diyen meleklere nazaran bazı insanlar birkaç günlük ibadetten sonra “biz çok ibadet yaptık” derler. Meleklerin onüçüncü işi şudur ki insanların amellerini yazarlar; saklı tutarlar. Bu konuda Kuran-ı Kerim şöyle der;
Başınızda tayin edilmiş saygıdeğer gözeticiler vardır. Bunlar her şeyi yazarlar; yaptıklarınızı bilirler. Yani tayin edilmiş melekler sizin görünen amellerinizi yazarlar. Niyetlerinize gelince onu bilmezler. O iş kalbin muhasebesiyle alakalı meleklerin elindedir. Öndördüncü işleri şudur ki Allah’ın sevgili kullarının sevgisini dünyada yayarlar. İnsanların kalbinde “bu kişiyi sev” diye mesajlar yerleştirirler. Bir hadise göre;
(Sahih Buhari)Yani Allah birini sevince hazreti Cebrail’i çağırır ve o kulu sevdiğini ona anlatır. Bunu duyan Cebrail de onu sevmeye başlar. Sonra Cebrail diğer semavi meleklere seslenir ve Allah’ın o kulu sevdiğini anlatır. Bu şekilde tüm melekler de onu sevmeye başlarlar. Ondan sonra o kişinin Allah katında kabul görmüş birisi olduğuna dair bilgi tüm dünyada yayılır. Günümüzde bunun örneğini görebiliriz. Hükümetlere bile baş kaldırılan ve “sizlerin hükümetini neden kabul edelim” denilen bu çağda millet vaat edilen Mesih’in itaatine koşa koşa gelmektedir. Geç gelen neden önce gelmedim diye üzülmektedir. İşte bu meleklerin yaymış olduğu sevgidir. Dikkatle bakılırsa bu, Allah’a yakın olanların söylediklerinde haklı olduklarının ince ve latif bir delilidir. Yalancılar kalkıp çok reklam yaparlar, bağırırlar çağırırlar ama yüzlerine bile bakan olmaz. Zahiruddin Rupi ve Abdüllah Timarpuri bunun taze örnekleridir. Onlarca kez ilanlar verdiler, yazılar yazıp dağıttılar ama başını döndürüp bakan bile olmadı. Oysa her geçen gün vaat edilen Mesih’in sevgisi nasıl da yayıldı ve hala yayılmaktadır. Onbeşinci işleri şudur ki bazı durumlarda melekler Allah’ın özel kullarına ve peygamberlerine hizmet etmek için tayin edilirler. (Hicr süresi 29-30 ayetleri)Yani Allah meleklere “Ben toprakla bir insan yaratmak üzereyim ve onu tamamlayıp kelamımı indirdiğimde (yani onu peygamber yaptığımda) hepiniz ona itaat edin. Bu gösteriyor ki belli bir seviyeden sonra artık kula melekler itaat etme durumunda oluyorlar ve bir peygamber için aynen bir hizmetçi gibi oluyorlar. Onaltıncı işleri şudur ki melekler insanlara ilim öğretirler. Onlara özellikle ilim öğrenme konusunda meyilli olan insanlara sürekli ışık tutsunlar diye emir verilir. Bir hadise göre bir seferinde hazreti Cebrail bir insan şeklinde peygamber efendimizin yanına gelmiş ve “Ya Resullülah; iman nedir? Din nedir?” diye sorular sormuş. Peygamber efendimiz de cevaplar vermiş. Gidince peygamber efendimiz sahabelerine dönmüş ve “gelen kişinin aslında kim olduğunu biliyor musunuz?” diye yoklamış. Onlar “biz bilmiyoruz” deyince o da “bu Cebrail idi ve sizleri din hakkında bilgilendirmek için gelmişti” demiş[3]. Yani meleklerin bir işi ilmi konularda bilgilendirmektir ve bu iş sadece dini bilgilerle sınırlı değildir. Dünyevi işlerle ilgili de bilgi verirler; hatta kafirleri de bilgilendirirler. Meşhur mucit Edison’un bir kitabını okumuştum. Kitabında “aslında ben hiçbir şey icat etmedim. Birden bire bir şey aklıma gelir ve onu uygularım” demiş. O özellikle icatlarla ilgili konulara meyilli olduğu için melekler de ona o tip ilimler verirdi. Peygamberler ve evliyalar dini konularda meraklı oldukları için onlara o tip bilgiler verilir. Meleklerin ilim aktarma yöntemi çok ilginçtir. Yerleştirmek istedikleri bilgiyi doğrudan bilincimizde değil bilinç altımızda yerleştirirler. Bu kısımda yerleştirilen bilgiyi insan kazıyıp çıkartabilir ve aynı zamanda (uzak olmasına rağmen) daha iyi korunmuştur. Zihnin bu bölgesi bir bellek gibidir ve melekler bir şeyi yerleştirmek için bu bölgeyi kullanırlar. Beyinin üç ana kısmı vardır. Birincisi mantık yürüttüğümüz ve görüp anladığımız kısmıdır. İkincisi hatırlamaya çalışınca bilgiyi ortaya çıkaran bellek kısmıdır. Üçüncü kısımda bellektir ama ancak çok düşününce ve yoğunlaşınca netice verir ve içinde saklamış olduğu bilgiyi yüzeye çıkartır. Melekler bazen bu derin bellek kısmında bilgiyi yerleştirirler. Lazım olduğu vakit öyle olaylar olur ki derin gömülmüş bu bilgi yüzeye çıkar. Öylesine hatırlamaya çalışınca çıkmazlar. Ben kendim bu konuda tecrübeliyim. Sanırım onyedi veya onsekiz yaşındaydım. Vaat edilen Mesih daha hayattaydı ve Teşhiz-ül-azhan adlı dergiyi yeni çıkartmıştım. Bir gece rüyamda bir melek gelmiş ve “Bir şey öğreteyim mi?” diye sormuş. Ben de “buyrun” deyince o da “Fatiha süresini anlatalım mı?” diye devam etmiş. “Evet” dedim. Çok ilginç bir rüyaydı. Önce zil sesine benzeyen bir ses çıktı ve her tarafa yayıldı. Sonra bu ses bir meydanın şeklini aldı ve içinden önce bulanık ama yavaş yavaş netleşen bir şekil görünmeye başladı. Melek olan o şekil bana “bir şey öğreteyim mi?” diye sordu ve “evet” deyince “Fatiha süresini anlatayım” dedi. Tefsiri anlatırken iyyake nağbudu kısmına kadar gelince durdu ve “şimdiye kadar yazılan tefsirler buraya kadar anlatmışlar; devamını ele almamışlar” dedi. Ben de rüyamda bu söylenenin doğru olduğuna inandım ve o “ama ben gerisini de anlatacağım” dedi. Sonuna kadar anlatınca uyandım ve o anda çok ince olan iki veya üç konu aklımdaydı ama tekrar uykuya dalınca onları da unuttum. Vaat edilen Mesih’in birinci halifesine anlatınca kızdı ve neden hemen yazmadım diye sitem etti. “Anlatılan her şeyi hemen yazmalıydın” dedi. Ama o gün bugündür; Fatiha süresi üzerinde konuşmaya kalktığım her seferinde yeni noktalar bana hatırlatıldı. Bu o gün bilinç altımda yerleştirilen o bilgilerin neticesindedir. Bununla ilgili bir olayı anlatayım. Okulumuzun takımı oynamak için Amritsar’a gittiğinde ben de yeni mezun olduğum için yanlarında gittim. Bizim çocuklar maçı kazandılar ve maçtan sonra bir toplantı ayarladılar. Toplantıda da bana konuşayım diye rica ettiler. Daha giderken ben onlara “Allah’ın benimle öyle bir muamelesi vardır ki Fatiha süresiyle ilgili ne zaman konuşsam yeni noktalar zihnimde yerleştiriliyor” demiştim. Toplantıda konuşmaya kalktığımda birde baktım ki Fatiha süresinden başka hiçbir sure bir türlü ağzımdan çıkmıyor. Mecburen okudum. Oysa ki aklımda anlatılacak hiç bir şey yoktu; tamamen öylesine okudum. Ama okur okumaz kalbimde hemen yeni bir nokta yerleştirildi. Fatiha sûresi indiğinde Müslümanların muhatapları sadece Mekke’nin kafirleriydi. Yahudiler ve Hıristiyanlardan eser bile yoktu. Oysa Fatiha süresinde öğretilen dua “bize Yahudiler ve Hıristiyanlar gibi olmaktan koru” şeklindedir. Normal şartlarda gözünün önündeki düşmanla ilgili ayetin inmesi gerekirdi. Bundaki incelik şudur ki (o anda en büyük düşman gibi görünen) Mekke’nin müşrikleri nasılsa mahvolacaklardı. Asıl Kıyamet gününe kadar olan kalıcı düşmanlar daha ortaya bile çıkmamış olan Hıristiyanlar ve Yahudiler olacaklardı. Bu sebeple Mekke deki son derece geçici düşmana karşı dua öğretilmedi ve uzun vadeli düşmana karşı öğretildi[4]. İşte o gün birden bire bu ince nokta bana anlatıldı ve ben Allah’ıma şükrettim ki O beni insanların önünde rezil etmedi. Sözün özü Allah tarafından öğretilen şeyler hep lazım olunca işe yararlar. Bazen unutturmanın hikmeti şudur ki eğer unutturulmazsa bir seferlik olur ama böylece hep işe yarayan bir hazine gibi olur. Şimdi de ne zaman ki birisi Kuran-ı Kerimle ilgili bir itiraz ederse ve hemen etrafta ilgili ayetlerini tam okumak için bir Kuran hafızı olmazsa Allah bana Fatiha süresinden itirazın cevabını anlatıyor. Semavi ilim çok bereketlidir; lazım oldukça kullanılır. Dediğim gibi melekler insana ilimler öğretirler. Muhiyyüddin İbn-i-Arabi Futuhat-ı-Mekkiyye adlı eserinde “bir çok ilmi meleklerden öğrendim” diye yazmıştır. Bazı diğer sufiler de bu konuda yazmışlardır. Gerçi daha önce de söylediğim gibi vaat edilen Mesih’in yazdığının onda birini bile yazmamışlardır. Vaat edilen Mesih binlerce Arapça kök kelimelerin ona anlatıldığını söylerdi. Ben kendim de birçok şeyi meleklerin vasıtasıyla öğrendim. Bir seferinde günah kavramıyla ilgili öyle derin bilgiler verildi ki hala hatalar ve günahların o neredeyse resimsel anlatımını hatırlayınca hayran kalıyorum. Onyedinci işleri şudur ki insanların kalbinde iyilikler yapma düşüncelerini yerleştirirler; teşvik ederler. Bu her insan için tayin edilmiş özel meleğin işidir ama asıl kontrol eden Cebrail’dir. Peygamber efendimiz bu konuda şöyle buyurmuştur;
Yani insanın kalbinde iki tür düşünce dışarıdan yerleştirilir. İlki melekler tarafındandır ve bunda iyilik teşvik edilir, hak ise desteklenir. Kimin kalbinde böyle bir düşünce oluşuyorsa bilsin ki Allah tarafındandır; şükretsin. İkincisi şeytan tarafındandır ve kötülüğe teşvik ettiği gibi hakkı da inkâr eder, iyiliklerden alıkoyar. İşte böyle düşünceler kalbinde oluşan birisi şeytandan Allah’a sığınsın.
Bu anlattıklarım meleklerin işleriydi ve bunlardan onların ne kadar önemli varlıklar oldukları anlaşılır. Kesinlikle öylesine varlıklar değillerdir ve insanlarla önemli bağları vardır. Bu durumda bu meseleye sıradan bir şey gözüyle bakamayız.
[1] Dua düellosu.
[2] Hinduların kutsal kitabı
[3] Sahih Buhari
[4] Hıristiyan yazarlar ellerinden geldiği kadar Fatiha süresinin iniş tarihini daha sonraya almaya çalışırlar ama mecburlar çünkü tüm rivayetlere göre Fatiha süresi ilk sürelerden birisiydi.