Ahiret Hazırlığı Bu Dünyada Yapılmalı

İlmin üç derecesi

Âli himmet  (yüksek irade gücüne sahip olan) bir insan, peygamberlerin yaşantısını  öğrendikten sonra onlara verilen nimetlere sadece iman etmekle yetinmez, bu nimetlerin ilm-ül yakîn, ayn-ül yakîn ve hakk-ül yakîn derecesine ulaşmak ister.

İlmin üç derecesi vardır. İlm-ül yakîn, ayn-ül yakîn ve hakk-ül yakîn.

İlm-ül yakîn, yani bir yerde duman görüp orada ateşin bulunduğu hakkında bilgi sahibi olmak.

Ayn-ül yakîn yani kendi gözüyle ateşi görmek.

En üst derece Hakk-ül yakîndir yani ateşe elini sokup onun yakıcılığından dolayı ateşin ateş olduğunu bilmek. Bu üç dereceden hiçbirine sahip olamayan kimse, ne şanssızdır! Bu ayete göre üzerine Allah’ın (C.C.) lütfu bulunmayan, körü körüne, taklide yakalanmıştır.

Allah (C.C.) Kuran-ı Kerimin bir yerinde:

“Bize kavuşmak için çaba harcayanları, yollarımıza elbette eriştireceğiz[1]” diye söz vermektedir.

Öbür tarafta Fatiha suresinde “Bizi doğru yola ilet” diye dua öğretmektedir. Bu yüzden insan bunu göz önünde tutarak namazda ağlaya sızlaya dua etmeli. Ayrıca Allah’ın (C.C.) nimetine nail olan kimselerden olabilmesi için ve öbür dünyaya kör gitmemek için istekli davranmalı. Çünkü Allah (C.C.) “Bu dünyada kör olan ahirette de kör olacaktır[2]” buyurmaktadır. 

Ahiret Hazırlığı Bu dünyada Yapılmalı

Bu ayeti kerimenin anlamı şudur: Ölümden sonraki hayatı görebilmemiz için bu dünyadan giderken gözlerimizi de yanımızda götürmeliyiz. Öbür dünyayı hissedebilmemiz için, hislerimizi bu dünyadayken hazırlamalıyız. Ayrıca Allah’ın (C.C.) verdiği sözün gerçekleşeceğinden emin olmalıyız.

Burada Allah’ın (C.C.) körden kastettiği ruhani maarif ve lezzeten yoksun olan kimsedir. Birimiz, Müslüman bir evde doğduğu için kendisine Müslüman, diğerimiz ise Hristiyan bir evde doğduğu için kendisine Hristiyan diyor. Allah’a (C.C.), Kuran’a ve Peygamberine saygılı olmamalarının asıl sebebi işte budur. Onun din sevgisi bile itiraz mahallindedir. Çünkü  o Allah (C.C.) ve Peygamberine saygısızlık edenlerle arkadaşlık eder. Halbuki seven kimse sevgilisinin aleyhinde bir tek kelime bile duymak istemez. Bunların hepsinin gerçek sebebi  ruhani gözden yoksun olmasıdır.

Kısacası Allah (C.C.):

“Eğer sen almaya hazırsan ben de vermeye hazırım” buyurmaktadır. Bu yüzden bunun için dua etmek hidayetin kabulü için bir hazırlıktır.

Fatiha suresinin bu duasından hemen sonra Bakara suresinin ta başlangıcında “Hüdel Lilmüttekin” (Kuran müttaki için hidayettir) denmiştir. Yani Allah (C.C.) hazırlığını yaptı ve Kuran-ı Kerim’in müttakiyi kemale ulaştıracağına dair söz verdi. Bu ayetin anlamı şudur:

Her sakınan, nasihate kulak veren ve tarafsız olarak Allah’ın (C.C.) sözünü dinlemeye hazır olan bu kitaptan  faydalanabilir. Kibir ve ucub (kendini beğenme) ikisi de hidayete ulaşmak için bir engeldir. Bu engeller ortadan kalkınca, karanlık evin pencereleri açılır ve güneş ışığı içeriye girer.

Allah (C.C.) “Bu kitap müttakiler için hidayettir” buyurmaktadır. Allah (C.C.) burada şunu anlatmak istiyor; hidayete kavuşmak için başlangıçta tekellüften[3] ibaret olan takva[4]  gereklidir.

Kuran-ı Kerim ise bu tekellüften ibaret olan takvayı korumak için bir  önderdir. Bundan anlaşılıyor ki Allah’ın (C.C.) emirlerine uymak için insanın kendisini zorlaması lazımdır.

Abd-ı Salih (Salih Kul)

Yukarıda zikredilen makamdan geçtikten sonra Salik[5] abd-ı salih[6] mertebesine ulaşır. Bu mertebede tekellüfe gerek kalmadan, insan Allah’ın (C.C.) emirlerine içinden geldiği için uyar. Bu mertebede iyilik insanın yaratılışıymış gibi olur. Burada nefsani duygulara karşı verdiği savaş bitmiştir. Salik artık barış içindedir ve tehlikelerden uzak, korunmuş bir makama ulaşmıştır. Peygamber Efendimiz bu makamı kastederek:

“Her insanın bir şeytanı vardır. Ama benim şeytanım Müslüman oldu” buyurdu. Bu yüzdendir ki müttaki şeytanla savaş halindedir. Ama o abd-ı  salih makamına ulaşınca her türlü savaş bitmiş olur. Müttakinin bu makamı sanki bir savaş cephesidir. Allah (C.C.) ona yardımcı olunca o zafere ulaşır.

Bir tek riya hastalığından kurtulmak için bile müttaki gece gündüz nefsiyle savaşmaktadır. Bu hastalık karınca gibi ilerler. Bazen insan düşünmeden veya istemediği halde bile kalbinde riyaya yer verir. Mesela birinin çatalı çalınır. O da müttakiye çatalını görüp görmediğini  veya nerede olduğunu bilip bilmediğini sorar.  Şimdi şeytan müttakiye: “Bu kişinin sana bu şekilde soru sorması aslında bir nevi saygısızlıktır”  der ve onu kışkırtmaya çalışır. Böyle bir durumda müttaki kendi nefsiyle savaşmak zorundadır. Eğer bu müttakinin dindarlıkla bir ilgisi varsa o zaman kızmasına hiç gerek olmadığına karar verecektir. İnsan dindarlığını ne kadar başkalarından gizli tutarsa o kadar iyidir.

Müttakinin durumu bir mücevherci gibidir ki bu mücevherci yolculuk esnasında birkaç hırsızla karşılaşmış. Hırsızlar aralarında onu soyup soymamak hususunda tartışmışlar. Bazıları onun zengin olduğunu, bazıları  ise onun yoksul olduğunu söylemiş. Şimdi söyleyin kuyumcu kendisinin yoksul olduğunu söyleyenleri mi yoksa zengin olduğunu söyleyenleri mi beğenecektir? Tabi ki fakir olduğunu söyleyenler hoşuna gidecektir.[7]

Amellerinizi Gizli Tutun

Bu dünya bir ibtila[8] yeridir. Burada en iyi kimse kendisini riyakarlıktan koruyan kimsedir. Gerçekten Allah (C.C.) rızası için O’nun emirlerine uyanlar amellerini gizli tutarlar. Böyle kimseler gerçek müttakidirler.

Tezkire-tül Evliya’da bir yerde şöyle yazılıdır:

“Evliyanın biri kendisinin yardıma muhtaç olduğunu bir topluma bildirmiş. Bunun üzerine Allah’ın (C.C.) bir kulu gizlice, ona bir miktar para yardımında bulunmuş. Evliya parayı aldıktan sonra, yardım edenin yokluğunda onun cömertliğinden bu topluma övgüyle söz etmiş. Yardım sever bu övgü sözlerini duyunca çok üzülmüş. “Bu dünyada övüldükten sonra ahiret sevabından mahrum kalabilirim” düşüncesiyle geri dönmüş ve kalabalık oradayken evliyaya: “Size vermiş olduğum para aslında benim değil annemindir ve o parasını size vermek istemiyor” demiş. Evliya parasını geri vermiş. Kalabalık: “Bu adam yalancı ve sahtekârdir. Parasını geri almak için bahane uyduruyor” demeye başlamış. Geceleyin evliya evine dönünce, yardım sever de ona gitmiş ve: “Siz beni herkesin önünde övdüğünüz. Ben de ahiret sevabından artık mahrum kaldım düşüncesiyle bahane ileri sürerek sizden paramı geri aldım. Buyurun bu para artık sizindir. Ama hiçkimseye bundan söz etmeyin” demiş. Bu manzarayla karşılaşan evliya ona: “Artık, halk kıyamet gününe kadar seni lanetleyecektir. Çünkü dün olanlardan herkesin haberi var. Ama bugün olanlardan hiç kimsenin haberi yok” deyip ağlamış.

Gerçek Müttaki Bir Çeşit Gizlilik İster

Müttaki nefs-i emmare ile savaşıp hayallerini gizli tutar. Ama Allah (C.C.) ne düşündüğünü daima ortaya çıkarır. Tıpkı kötü kimsenin kötülüğünü gizlemek istediği gibi müttaki de yaptıklarını gizlemek ister. Tekrar söyleyeyim ki gerçek müttaki bir çeşit gizlilik ister. Takva mertebeleri çoktur ve takva “tekellüf”ü[9] ister. Ayrıca yukarıda riyakarlık ile ilgili beyan ettiğim örnekte olduğu gibi müttaki savaş halindedir. Ama salihlik mertebesine ulaşan için artık savaş sona ermiştir ve barış dönemi başlamıştır.

Hz. Mirza Gulam Ahmed

Eserlerden Seçmeler Adlı Kitabından


[1] Ankebut Suresi; a.70

[2] İsra Suresi; a.73

[3] İçten gelmemesine rağmen kendini zorlayarak bir iş yapmak.

[4] İçten gelmediği halde kendini zorlayarak ve nefisle savaşarak Allah’ın emirlerine uymak

[5] Allah sevgisinde ilerlemek için çaba halinde olan kul.

[6] Salih kul.

[7] Aynen böyle müttaki de bir yolculuk içindedir. Yol boyunca sayısız hırsızla karşılaşmaktadır. Eğer o bu makamdayken kendi mücevherlerini gösterirse, o zaman mal mülk çalınıp götürülecektir. Ama hazinesizi gizli tuttuğu takdirde her türlü zarardan korunmuş olacaktır.

[8] Sınanma

[9] İçten gelmediği halde kendini zorlayarak Allah’ın emerlerine uymak.

Önceki

Manevi Mutluluğa Ulaşmanın Yolu

Sonraki

Sakın Başka Milletleri Taklit Etmeyiniz!