Ahmediye Cemaati İngilizlerin Diktiği Bir Fidanmış-2 - Müslüman Ahmediye Cemaati

Ahmediye Cemaati İngilizlerin Diktiği Bir Fidanmış-2

İngilizler Hz. Ahmed’in Ailesine Neler Bahşettiler?

İngilizlerin Hz. Ahmed’in ilişkilerini kestiği Sünnî ailesine karşı olan muamelelerine de  bir göz atalım. Hz. Ahmed (A.S.),aile büyüklerinin İngiliz Hükümetine yaptıkları hizmetleri belirtip İngilizlerin ailesine verdiği şeref diplomalarından bahsederek ailesi  hakkında “İngilizlerin diktiği fidan” tabirini kullanmıştır. Bununla birlikte bu aile “İngilizlerin diktiği fidan” nasıl olmuştur? İngilizlerin bu aileye minnetleri neydi? Bu  konuları da araştırmamız lâzımdır. Vadedilen Mesih Ahmed Hazretleri (A.S.) İngilizlerin  bu aileye yaptığı hiçbir ihsandan bahsetmemiştir. Yalnız bu ailenin hizmetlerinden  bahsetmiştir. Acaba İngilizlerin ihsanları neydi? Bu ihsan ise onları Sih Hükümetinden kurtarmaktan başka bir şey değildi. Sihler üst üste saldırarak bu aileyi zayıf düşürmüşlerdi.  Hatta bazen şehirlerinden bile sürmüşlerdi. Zaten Sihler yüzünden bu aile yıllarca sürgün  hayatı yaşadı. En sonunda İngiliz Hükümeti zamanında genel barış ve asayiş yüzünden bu  âile geri dönerek Kadiyan’a yerleşti. İşte bu minnet yüzündendir ki Vadedilen Mesih Ahmed Hazretleri (A.S.) bu aile için “İngilizlerin diktiği fidan” tabirini kullanmıştır.   Ancak bu ailenin bir ödül gerektirebilen hizmetleri (el-ayazü-billâh) söz konusu değildir. Mamafih, İngilizlerin bu aileye verdiği ‘ödülden!’ de bahsedelim:


“Punjab Chiefs” adlı Pencap eşrafı hakkında İngiliz Hükûmeti tarafından yayınlanmış  ‘ meşhur kitap, güvenilir bir tarih kaynağıdır. Bu kitapta Vadedilen Mesih Hz. Ahmed’in  (A.S.) ailesi ile İngilizlerin ilişkileri şöyle anlatılmıştır:“Pencap işgal edildiği zaman bu ailenin bütün taşınmaz mallarına el kondu ve (birkaç  köy dışında) hiçbir şey bırakılmadı. Bundan sonra yalnız iki üç köy üzerinde bu aileye  mülkiyet hakkı tanındı. Mirza Gulam Murtaza ve kardeşlerine yedi yüz Rupilik’ maaş  bağlandı.” (Burada zikredilmemekle birlikte bu maaş bile yavaş yavaş azaltıldı; en  sonunda tamamen kesildi.İngilizlerin kendi elleriyle diktikleri fidan ve onunla İngilizlerin ilişkileri işte budur.  Sihlerle yaptıkları savaşlar dolayısıyla İngilizler Sihler’i zayıflatmak ve vatanlarından  sürgün edilmiş aileleri tekrar geri getirerek yerleştirmek mecbûriyetindeydiler. Bundân  başka Hz. Ahmed’in ailesine İngilizlerin yaptıkları hiçbir minnetleri yoktur. Ancak  İngilizlerin bu aileden yetmiş köylük bir mülkü geri aldıklarını da hatırlatalım. Aile  büyükleri yıllarca bu mülkü geri almak için uğraştılar ve mahkemelere başvurarak davalar  açtılar. Bu davalar yüzünden kaybedilmiş mülkü geri almak bir yana, ellerinde birikmiş  mal varlıkları bile elden gitmiş oldu. Hz. Ahmed (A.S.) babasına sürekli olarak bu işten  vazgeçmesini rica etti ve Allah’a bağlı kalması gerektiğini hatırlattı. İngiliz Hükümetin den hiç bir şey beklememesini istedi. Ayrıca davalardan vazgeçmesi gerektîğini bildirdi.  Aksi takdirde elindeki mal varlığını da kaybedeceğini bildirerek babasını uyardı. Fakat babası atalardan kalan eski mülkünü kaybettiği için öyle üzüntülüydü ki Ahmed’e (A.S.)  kulak vermedi. Bunun neticesi olarak geri kalan mülkünü ve biriktirdiği parasını da bu  davalarda kaybetti. Yalnız İngilizler bir tek köyü bile kendisine geri vermediler. 

Ulema ve İngiliz Hükümeti

Buna mukâbil Müslüman Ahmediler’i “İngiliz fidanı” diyerek suçlayan ulema demin   zikrettiğim şekilde İngilizleri sebepsiz olarak övmemişlerdi. Bu övgülere dayalı olarak ulemalara mülkler bahşedildi. Meselâ Muhammed Hüseyin Batalavî adlı bir hocaya  İngilizlere dalkavukluk ettiği için kırk dönüm arazi ihsan edildi. Halbuki Hz. Ahmed’in  (A.S.) ailesine bir santim arazi bile verilmedi. İngilizler, Müslüman Ahmediye Cemaatine  bile hiç bir şekilde bir ihsanda bulunmadılar. Bütün dünyada hiç bir kimse İngilizlerin  Müslüman Ahmediye Cemaati yahut Hz. Ahmed’in (A.S.) ailesi uğruna bir tek kuruş bile  harcadıklarını veyahut ta onlara bir unvan verdiklerini asla ispat edemez. Hâlbuki mesela  Allâme Dr. Muhammed İkbal “Sir” unvanını kazandı. Ulemalara da büyük unvanlar  bahşedildi; mülkler verildi; ödüller dağıtıldı ve İngilizlerden büyük maaşlar almaya devam  ettiler. Bütün bununla birlikte bu kişiler İngiliz düşmanı ve en büyük mücahit imişler!  Yalnız Hz. Ahmed (A.S.) ve kendi cemaati Allah için gösterdikleri bunca fedakarlıklara  rağmen, ve hiç bir hükümetten bir tek kuruş yardım almamış olmasına ve sırf kendi  kaynaklarına güvenmesine rağmen “İngiliz fidanı” imişler!!! 

Vahhabiler “İngiliz Fidanı”

Gerçek hiçbir zaman saklı kalmaz. Allâh-ü Teâla, Hz. Ahmed’in (A.S.) muhaliflerinin  kendi lisanlarından, cemaatleri hakkında “İngiliz fidanı” tabirini kullandırmıştır.  Hâlbuki Hz. Ahmed’in (A.S.) kullandığı kelimelerde Müslüman Ahmediye Cemaati aslâ  zikredilmemiştir. Fakat Hz. Ahmed’in muhalifleri, birbirlerinin mensup oldukları  cemaatleri hakkında “İngiliz fidanı” tabirini kullanmaya başlamışlar. Bu da Allah’ın  aldığı acayip bir intikamdır ki meselâ Lahor’da yayınlanan Çitan (Kaya) dergisinin 15  Ekim 1963 sayısında Barelavî Cemaati hakkında şöyle söylenmiştir:“Vahhabiler İngilizlerin (Arapça)1 (Ulilemir) olduklarını ilan ettiler ve Hindistan’ın  (Arapça) (Dar ül İslâm) olduğuna dair fetva verdiler. İngilizlerin diktikleri bu fidan  bır müddet sonra dinî bir hareket şeklini aldı.”Şimdi söyleyiniz. Acaba bir kuşkunuz var mı? Burada söz konusu olan bir tek kişi midir  veyahut bir cemaat mıdır? Bu sorunun cenabını Tufan dergisi yazı işleri müdüründen  dinleyelim:“İngilizler büyük bir kurnazlık ve açık gözlülükle “Necdiyet Hareketi” (yani Ehl-i  Hadis Cemaati yahut Necdiyet Hareketi olarak adlandırılan Vahhabi Hareketi)  fidanını Hindistan’da bile diktiler. Sonra da bu hareketi kendi elleriyle geliştirdiler.”’Gördünüz mü? İngilizlerin diktikleri fidanlar nasıl ortaya çıkmaya başlamıştır 

Tarihin Dili Vardır

Suçlama kendi zatında bir delil değildir. Bize karşı yapılan suçlamaları da biz delil  olarak kabul etmeyiz. Keza Müslüman Ahmediye Cemaati muhaliflerinin de birbirlerini  “İngiliz fidanı” diyerek suçlamaları da bizce anlamsızdır ve biz bu suçlamaları ispat  edilmiş gerçekler olarak kabul etmeyiz. Yalnız tarih olaylarının da bir dili vardır. Eğer  tarih bir gerçeği ifade ederse ona kulak vermeye mecburuz. Devbandi Cemaati “Nedvet ül ülema” sının İngilizler tarafından kurdurulduğu tarih gerçeklerinden ispat edilmiştir.  İngilizler bu cemaat’in imamlarına maaş verirlerdi ve bu imamlar İngilizlerden aldıkları  maaşlarla yetiştiler. Bu imamların bugün İngiliz düşmanı tavrı takınmaları ve ilk mücahit olarak adlandırılmaları yadırganmaz mı? Zaten “Nedvet-ül ülema”nın bir İngiliz eliyle  kurulduğu malumdur. “Ennedve”  başka birisinin değil bunların kendi  dergileridir. Bu dergide şöyle bir kayıt bulunmaktadır:“28 Kasım, 1908’ de, Hindistan genel valisi His Honour Lt. Gov. Sir John Scott Hughes  K.C.S.L, Ekselansları “Nedvetül-Ülema Darül Ulum’ un temelini attı.”’Buna işaret ettikten sonra bundan sonraki kısmına da dikkat etmemiz lâzımdır.  İçlerinde şu duygunun uyandığı anlaşılmaktadır: Müslümanlar bunu okudukları  zaman ne diyecekler? Temeli İngilizler tarafından atılan bir nedve (topluluk) ileride  nereye varacak ve bunun kuruluş amaçları nelerdir? İşte bu soruya cevaben saçma  sapan şeyler söylediler. Hiç çekinmeden, sıkılıp utanmadan birtakım sözler sarf ettiler.  Bir İngiliz’e temel attırmanın sebebini izah ederek şöyle dediler:“Ulemanın söylediklerine göre Nebevî Camii minberini de bir Hıristiyan yapmıştı.”’  Elayazü billâh. Onların fikirlerine göre Nebevî Camii minberini de Hıristiyanlar  yapmıştır. Bu sebepten dolayı “Nedve” yi de bir Hiristiyan tesis etmişse ne fark eder?  Mamafih şu gerçeği de kabul etmeye mecbur oldular ki:“Ne olursa olsun, bu meşhur dinî medrese bir İngiliz’in eliyle kurulduğu için İngilizlere  teşekkür borçludur.”

İngiliz Fidanı Kendisini Belli Eder

Gördünüz mü? İngilizlerin diktikleri fidan nasıl kendisini belli etmekte ve nasıl İngiliz  fidanı olduğunu kabul etmektedir. “Nedvet-ül Ülema” Müslümanların en tanınmış dinî  medreseleridir. Müslümân Ahmediye Cemaatine karşı dikilmek üzere Disaver’e gönderilen bütün mollalar hep oradan çıkmaktadırlar. Bu mollaların esas merkezleri işte odur.  Bugün Pakistan’da propagandası yapılan İslâm aslında bu Necdî mollaların inançlarına  dayanmaktadır. O yüzden bu ulema Müslüman Ahmediye Cemaati aleyhinde gösterilen  faaliyetlerde en ön planda tutulmaktadırlar. “Nedve” ile ilgili olan gurup ve Ehl-i Hadis  Cemaati işte bu gürûhtur. Yani sözde bunlar ayrı ayrı iki cemaattir, fakat temel itibarıyla  fiilen bir ve tek cemaattirler. Temmuz1908 tarihli En-nedve dergisinin 5 inci cildinde bu  gerçek, daha açık bir şekilde ifade edilmiştir. Bu cemaatin kuruluş amaçları nedir? Bu  konuda şöyle denmiştir:“Aslında nedve siyasetten uzaktır. Yalnız esas amaçlarından birisi aydın ulema  yetiştirmektir. Bu çeşit ulemanın temel görevlerinden bir tanesi de İngiliz Hükümetinin  yararlarından vakıf olmak, sonra da halka İngiliz Hükümetine bağlı kalmasını telkin etmektir.”İşte buna İngilizce’de “Cat is out of the bag” derler. Yani bütün gerçek gün ışığına çıktı.  Hz. Ahmed’in muhaliflerinin durumu işte böyledir. Hz. Ahmed’e (A.S.) ve kurduğu  Müslüman Ahmediye Cemaatine nasıl yalan ve iftiralarla saldırmaktadırlar. Fakat aynı  zamanda kendi iç yüzlerini saklamaktadırlar. Şimdi demin bahsettiğim gibi kuruluş  amaçlarını kendileri kabul etmişlerdir. Bu topluluğun temeli kimin tarafından atıldığını  da kendileri açıklamışlardır. Bütün bu gerçekler tarih gerçekleri arasında mevcuttur. Bir Ahmedi Müslüman’ın bunda bir rolü yoktur. Fikrini açıklamasına da gerek yoktur.  Necdiyet Hareketi denen bu kuruluşun sürekli olarak İngilizlerden destek gördüğü  tarihî bir gerçektir. İngilizlerle yaptıkları anlaşmalar da tarih kitaplarında saklıdır. Bu anlaşmalarla ilgili aşıl yazılar burada, Londra kütüphanelerinde bulunmaktadır. İsteyen  gidip bu yazıları görebilir. İngilizler bu anlaşmalar gereğince Ehl-i Hadis Hareketi yani  Vahhabî Hareketi ve şimdiki Suudî Arabistan Hükümeti kurucusu arasında bir irtibat  kurdurdular ve ona dayalı olarak bir cihat hareketi başlattılar. Bu hareket İngiliz’e karşı  değildi çünkü İngiliz Hükümeti onların başlarında ve arkalarındaydı ve onlara her yıl beş  bin sterlinlik yardım bile yapmaktaydı. Bu “Cihat!” hareketi kimin aleyhindeydi?  Türkiye’nin Müslüman Hükümetine karşıydı. Böylece bu “Necdiyet Hareketi” İngilizleri desteklemek üzere orada da (Türkler aleyhinde) başlatıldı. Daha sonra Hindistan’da  bile bu fidan dikildi ve bugün bütün Pakistan’ı işgal etmek isteyen ve onu düşleyen işte bu  harekettir. Bu hareket bazen “Barelevi” Cemaati’ne “İngiliz fidanı” diyerek suçlamakta ;  bazen aynı şekilde Müslüman Ahmediye Cemaati’ni kötülemekte; bazen de Şiilere  “İngiliz fidanı” diyerek itiraz etmektedir. Şu anda Batı kuvvetleri entrikası sonucu bu  hareket, Pakistan ordusu vasıtasıyla sürekli ve dâimî bir şekilde Pakistan’ın üzerine  musallat edilmektedir. Fakat normal saf Müslüman halk hangi entrika ile karşı karşıya  bulunduğunu kavrayamamaktadır. Aynı eski oyun bugün de oynanmaktadır. Düne  kadar bir İngiliz fidanı olanlar bugün de İngiliz fidanıdır ve düne kadar İngilizlerle bir  ilişkisi olmayanların bugün de onlarla bir alakası yoktur. 

Gerçek “İngiliz Fidanı” Kimdir?

Pakistan halkına Müslüman Ahmediye Cemaati’nin gerçek haysiyeti anlatılmalıdır. Bu  cemaati iyice araştırmaları lâzımdır. Eğer Pakistan halkı tek taraflı uydurma ve asılsız  suçlamaları kabul edecek ise, hiç bir cemaatin bu suçlamalardan kurtulamadığını  bilmelidir. Eğer tarih gerçeklerini göz önünde bulundurmaları gerekirse, o zaman bugün  yeryüzünde bir “İngiliz fidanı” varsa onun da Devbandî ve Ehl-i hadis cemaati olduğunu  açıkça ifade ettiğini unutmamalıdır. Yani Ehl-i Hadis Cemaati’nin, Suudî Arabistan  Hükümetini tesis etmek konusunda Suudî Hükümetiyle işbirliği yapan gurubu ki ona  Vahhabî bile denir. Bu cemaat, İngilizlerin yardımıyla güçlenerek Osmanlı İmparatorlu ğuna karşı savaştı ve Osmanlı İmparatorluğundan koparak yeni bir hükümet kurmaya  muvaffak oldu. Tarih gerçekleri işte bunlardır.Buna rağmen bence, dinî bakımdan onlara “İngiliz fidanı” demek mantığa ve insafa  sığmayan bir harekettir. Bu sebepten dolayı bütün bu gerçeklere rağmen ben onlara  “İngiliz fidanı” demem. Sebebi şudur: Bu bağımsız bir dinî hareket idi. Bu hareketten  istifade etmek suretiyle İngilizlere tabi olan bir hükümet tesis edildi. Aralarındaki  sözleşme şu şartları kapsamaktaydı: Bundan böyle Suudî Arabistan Hükümetinin dış  işleri bağımsız olmayacak; aksine tamamen İngilizlerin elinde olacaktır. Bu konuda Suudîler  İngiliz dış işlerine bağımlı kalacaklardır. İç işleri itibarıyla bu hükümet ancak belli  konularda bağımsız olacaktır. Bunun neticesinde İngilizler, Suudî Hükümetine belli  miktarda silah verecekler ve birkaç bin sterlinlik yardım yapacaklar. Suudîlerin ve  İngilizlerin hakları da ayrı ayrı belirlenecektir.O yüzden Müslüman Ahmediye Cemaati düşmanlarının işi aceleye getirerek yaptıkları  uygun olmayan hareketlerden bizim Ahmediler olarak uzak durmamız ve onlara  cevaplarımızda bile insaflı davranmamız gerekir. Bir cemaat olarak bunlar bir İngiliz  fidanı olduklarını kabul ederlerse bile, bence milletler bu şekilde cemaatlerini tesis  etmezler. Vahhabî Hareketi’nin de kendisine göre bağımsız bir tarihi vardır. Bu hareketin  kurucusu Muhammed Bin Abdülvehhab, Şirk (Allah’a ortak koşmak) aleyhinde bir cihat  başlattı. Sonra bu konuda çok aşırılığa kaçtı ve diğer uca vardı. Mamafih Vehhabî  Hareketine, tarihin bir döneminde İngilizlerden yardım aldığı için “İngiliz fidanı”  demeleri bence doğru değildir. Dinî bakımdan bu bağımsız bir harekettir. Kaldı ki  İngilizlerin bu hareketten istifade ettikleri de bir gerçektir. İngilizler dün de bunları  kullanmaktaydılar, bugün de kullanmaktadırlar. Bir zamanlar Hindular bile onları  kullanmışlardır. Bu bakımdan onlar hiç şüphesiz Hindularla İngilizlerin kuklası  olmuşlardır. Zaten bugün bile İngilizlerin kuklası durumundadırlar. Entrika aynıdır;  entrikacılar da; başkalarının elinde kukla olmaya her zaman aday, aynı insanlardır. Fakat  mamafih, İngilizlerin bu dinî inancın temelini attığını ileri sürmek bence doğru değildir. 

Ahmediyet, Allah’ın Diktiği Fidandır

Şimdi eğer Hz. Ahmed’in (A.S.) kendi ailesi hakkında “İngilizlerin diktiği fidan” tabiri  kullandığı doğru ise, ve bu tabirden kastettiği Müslüman Ahmediye Cemaati değilse,  bunu ispatlayan kesin delil nedir? Çünkü bazı kimseler “İngilizlerin diktiği fidan”  tabirinin Yalnız Ahmed’in (A.S.) ailesi ile ilgili olmadığını, ailesinden başka Müslüman  Ahmediye Cemaati ile Müslüman Ahmediler’i de kapsadığını ileri sürerek, Müslüman  Ahmediye Cemaati fidanının kimin eliyle dikildiği konusunda kesin bir delil ileri  sürmemizi isterler. Hz. Ahmed (A.S.) bu konuda ne demiştir? Bu soru ile ilgili olarak Hz.  Ahmed’in(A.S.) kendi yazısını size okuyorum. Hz. Ahmed (A.S.) şöyle demiştir:“Dünya halkı beni tanımaz, fakat beni gönderen Rabbim beni bilir. Benim mahvol­mamı temenni etmeleri muhaliflerimin bir hatası ve açık bir şansızlığıdır. Ben Gerçek  Malikin (Allâh’ın) kendi eliyle diktiği bir ağacım . . . Ey insanlar! Şunu kesin biliniz ki,  benimle birlikte olan bir güç (Allah) vardır ve O, sonuna kadar vefalı kalarak bana yardım edecektir. Eğer sizin erkekleriniz ve kadınlarınız, gençleriniz ve yaşlılarınız,  küçükleriniz ve büyükleriniz hep birlikte beni yok etmek için dua etseler, hatta secde  ederlerken burunları çürürse ve elleri sakat kalırsa bile yine de Allah asla duanızı kabul  etmeyecektir ve işini tamamlamadan durmayacaktır . . . O yüzden kendi kendinize  zulüm etmeyiniz. Yalancıların yüzleri başka olur, doğrularınki ise başka. Allah hiç bir  meseleyi bir karara bağlamadan bırakmaz . . . Allah daha önceki İlâhî görevliler  (peygamberler) ile onları yalanlayanlar arasında, sonunda bir gün karar verdiği gibi,  aynı şekilde şimdi bile O, kararını verecektir. İlâhî görevlilerin (peygamberlerin)  gelişlerinin de gidişlerinin de belli zamanları vardır. Şunu kesin biliniz ki ben, ne  zamansız geldim ne de zamansız gideceğim. Allah ile savaşmayınız. Beni mahvetmek  sizin işiniz değildir.” 

 “İngiliz Fidanı” Tabiri Bir Aldatmacadır

“İngiliz fidanı” tabiri hakkında Müslüman Ahmediye Cemaati düşmanları tarafından  yapılan suçlama ve Hz. Ahmed’in (A.S.) İngilizleri övmesi ile ilgili olarak, cemaatimizin  şu gerçeği bilmeleri lâzımdır: Hz. Ahmed (A.S.) hiç bir zaman Müslüman Ahmediye  Cemaati hakkında, ima yoluyla da olsa, “İngilizlerin diktikleri fidan” kelimelerini  kullanmamıştır. Aksine bu kelimelerden kastettiği ailesi Ehl-i Sünnet (Sünnî) ve Ehl-i  Hadis bir aileydi. Yani karışık insanlardan oluşmaktaydı. Hz. Ahmed (A.S.) bu aile  hakkında bile dinî bakımdan değil, yalnız ve yalnız ailevî durum bakımından “İngilizlerin  diktiği fidan” tabirini kullanmıştır. Bu aile hakkında bile yüz de yüz katiyet ve kesinlikle  İngilizlerden zerre kadar bir malî yardım görmediği, aksine İngiliz Hükümetinin bu  ailenin mallarını gasbettiği bilinmektedir. Müslüman Ahmediye Cemaati’ni suçlayanların  ise ağızları açıktır ve onlarda zerre kadar Allah korkusu yoktur. Zaten Müslüman  Ahmediye Cemaati dışında, kendi cemaatlerini bile “İngilizlerin diktikleri fidan” olarak  suçlamaya devam etmişlerdir. Onların bu tabirden çok hoşlandıkları ve bu tabiri  bırakmak istemedikleri anlaşılmaktadır. Hatta bazı durumlarda kendileri hakkında bile,  İngilizlerin kurdukları bir cemaat olduğunu kabul ederler ve herkese de açıklarlar.  Ayrıca kendi yaşamları, ve kendi amaçlarını da açıklarlar ve hiç çekinmeden onları kabul  ederler. İşte bunlar hiç değiştiremeyeceğimiz gerçeklerdir. 

Fırsatçılar Gürûhünün Niyetleri

İngilizlerin daima belli amaçlarla kullandıkları ve para yardımında bulunarak, tarihe  mal olacak bir takım gizli gayelerini gerçekleştirmek için kullandıkları güruhun işte bu gürûh olduğunu tarih gerçekleri bize ispatlamaktadır. Bugün Pakistan’a musallat edilen  de işte bu gürûhtur. Fakat çoğunlukta olan diğer cemaatlerin bu acı gerçekleri  kavramalarına fırsat verilmemekte ve onlar, ne gibi entrika ile karşı karşıya bulunduk larını bilememektedirler. Hz. Ahmed’e (A.S:) öyle küfür savrulmaktadır ki, saf Pakistan  halkı dikkatlerini tek yöne vermiştir ve Hz. Ahmed’den başka hiç kimseyi görememekte dir. Bu saf Müslümanlar her tehlikenin ve zulmün Müslüman Ahmediye Cemaati’nden  kaynaklandığını ve bundan başka hiç bir tehlikenin bulunmadığını sanmaktadırlar. Bu  yalan gürültü ve patırtı neticesinde kendi durumlarını unutarak hangi entrika ile karşı  karşıya bulunduklarını kavrayamamaktadırlar. İleride dahi ne gibi problemlerle karşı  karşıya kalabileceklerini dahi önceden kestirememektedirler. Eğer bu durum böyle devam  ederse, Pakistan silahlı kuvvetleri yardımıyla bir dinî cemaatin Pakistan’a sürekli olarak  musallat edileceğini müşahede edeceksiniz. İslâm ismi de onun için kullanılacak ve onun  aleyhinde olan bütün dinî inaçlar şu veya bu şekilde suçlanacaktır. 

Barelevî Cemaat’ine Anlamlı Bir Uyarma

Barelevî Cemaatine yapılan muamele gazetelerde yayınlandığı için herkesçe bilinmek tedir. Pakistan Devlet Başkanı ve sıkıyönetim komutanı bir demecinde, Pakistan’da “Müşriklere” de yer olmadığını belirtmiştir. Barelevilerle Devbandiler,yahut Barelevi lerle Necdîler arasındaki çekişmenin esas temeli budur. Barelevîler, Devbandîler  tarafından “Müşrik” (Allah’a ortak koşanlar) diyerek suçlandıklarını, oysa “Müşrik” olmadıklarını ileri sürerek, Devbandîlerin asıl müşrik olduklarını savunurlar. Bu  bakımdan Pakistan Devlet Başkanının ağzından çıkan “Müşrikler” kelimesi anlamlıdır  ve manasız olarak ifade edilmemiştir. Aslında bu kelime ile önceden düşünülüp karar  verilen plana göre ilerideki siyaset ima edilmiştir. Pakistan’da Ahmediler için bir yer bulunmadığına karar verilerek, “Müşriklere” de burada yer olmadığı ilâve edilmiştir.  Bu tarihî planda açıkça gördüğümüz gerçek şu ki, Necdî Hükümetin kurulmasında  dahi aynı tartışma yapılmıştı. İngilizler, Müslümanları Türk Hükümetine karşı da  Türklerin “Müşrik” olduklarını ileri sürerek onları karşı karşıya getirmiş ve Hicaz’daki  vali ve yandaşlarının da Türklerin müşrik hükümetine yardım ettiklerini ileri sürmüşlerdi. Böylece “Şirk’e” (Allah’a ortâk koşmak) karşı yapılmış olan cihat ilânını İngilizler  kendi politik amaçları doğrultusunda kullandılar ve Müslümanların yüce memleketlerine  yani Osmanlı İmparatorluğu’na çok sert bir darbe indirdiler. Böylece İngilizlerle  Fransızların Orta Doğuya ayak basmaları bunların tabii bir sonucuydu.Osmanlı İmparatorluğu olarak adlandırılan Türk İslâm Saltanatı sona ermeseydi  İngilizlerin yahut Batı kuvvetlerinin Orta Doğuya girmeleri hiç bir şekilde söz konusu  olamazdı. İslâm aleminde bugün süper güçler tarafından buna benzeyen çok tehlikeli bir  entrika çevrilmektedir. Aynı Batı güçleridir. Bu güçler bazen kendi menfaatlerini bir  birleriyle değiştirirler. Bazen Orta Doğu İngilizlerin eline düşer; bazen de Amerika ona  sahip çıkar. Bazen de herhangi başka bir memleket vasıtasıyla bu gibi entrikalar çevrilir.  Yalnız onların temel amaçları hep ortaktır. 

İslâm Alemi ve Yabancı Bir Entrika

Öteden beri kullanılmakta olan aynı Ehl-i Hadis yahut Devbandî cemaati bugün bile  kullanılmaktadır. Yalnız bizim tam olarak güvendiğimiz bir Allah’ımız vardır. O bizi hiç  bir zaman yalnız bırakmamıştır. Vadedilen Mesih Hz. Ahmed (A.S.) aynı Allah’ın vefalı  olarak kendisine yardım ettiğini ve bu vefalının hiç bir zaman kendisini bırakmayacağını  bildirmiştir. Fakat kendi saflıkları ve cahillikleri sebebiyle, Müslüman Ahmediye Cemaati  düşmanlığında deliye dönüştürülen, ve asıl saldırının aslında kendilerine yapılmakta  olduğunu fark edemeyen bu insanların durumu ne olacaktır? Bu durumda mahfuz  kalmaları garanti edilemez. O yüzden, Allah bu insanlara akıl ve idrak bahşetsin diyerek  dua etmeliyiz. İslâm adına yabancı bir entrikanın İslâm ülkelerine musallat olması gerçek  bir Müslüman’ın içini ürperten korkunç bir hadisedir. İslâm ülkeleri hiç bir zaman bu  devir daimden çıkamayacaklardır. Aynı hadiseler Türkiye’de bile cereyan etmektedir.  Endonezya ile Malezya’da dahi bu olaylar kıpırdanmaya başlamıştır. Sudan’da bile  böyle olaylar olmuştur. Etrafınıza baktığınız zaman her yerde bazı güçlerin İslâm adını  kullanarak kendi amaçları doğrultusunda hükümetleri iktidara getirdiklerini göreceksi niz. Bu konuda Rusya bile hiç bir kuvvetten az değildir. Doğu güçleri bile fırsat buldukça,  halkın daha sonra elinden kurtulamadığı siyasî hükümetleri İslâm adına iktidara  getirmektedirler.  

Ahmediyet Düşmanlığı Daima Başarısızlıkla Sonuçlanmıştır

Allah kendi minnetiyle Müslüman Hükümetleri ve Müslümanları davranışı bozuk, işi  ve hareketi sakat insanlardan korusun ve İslâm ülkelerine karşı düzenlenmekte olan bu  entrikayı başarısızlıkla sonuçlandırsın diye dua edelim. Gerçek şu ki (bize gelen haberlere  göre) Pakistan halkının gözleri bugün Müslüman Ahmediye Cemaati üzerindedir.  Ellerindeki bütün çabaları sonuçsuz kalmıştır. Bu sebepten dolayı Pakistan halkı bugün  Müslüman Ahmediye Cemaatine bakmaktadır. Birçok aklı başında gayr-ı Ahmedi, daha  önce de bu cemaate düşman olanların daima başarısız kaldıklarını bildiklerini, şimdi bile  aynı sonucun oluşmasını dua etmekte olduklarını, çünkü bu zalimlerden başka türlü  kurtulamadıklarını, kendilerinin de belki Müslüman Ahmediye Cemaati yüzünden necat  bulabileceklerini, bir tek bu yoldan başka hiç bir çare ve hiç bir yol bulamadıklarını ifade  etmektedirler.Müslüman Ahmediye Cemaati olarak bizim hiç bir gücümüz yoktur. Biz çok güçsüz ve  zayıf bir cemaatiz. Bizim ne siyaset ile bir ilgimiz vardır ne de bu çekişmelere girmekteyiz.  Devrin hükümetine karşı durmak ve aleyhinde bir hareket başlatmak, yahut isyan etmek  ne bizim huyumuza yakışır, ne de inançlarımızda bu vardır. Fakat Allah’ımızın bizi hiç bir  zaman yalnız bırakmayacağını kesinlikle biliyoruz. O, daima düşmanlarımızı küçük  düşürmüş ve daima rezil etmiştir. Müslüman Ahmediye Cemaati’ne kaldırılan eller daima  kırılmıştır. O yüzden Allah’a dua ediniz ve ancak o yüce zata yöneliniz. Dua ediniz ki  Allah-ü Teala, bizim yüzümüzden bütün memleketi kurtarsın ve İslâm alemine karşı  düzenlenmekte olan bu entrikayı ebediyen sona erdirsin. Ayrıca İslâmiyet adına kendi  hükümetlerinin iktidarlarını daha da kuvvetlendiren ve bu mübarek ismi suiistimal ederek  kendi iktidarlarını daha da, genişleten ve ebedî kılmak isteyen güçleri başarısız bıraksın.  Allah-ü Teala bizleri onlardan kurtarsın ve korusun. Amin.”   

DİPNOTLAR

~ The arrival of British Empire in India, Cited By Ajami Israil.  

~ Sihlerin kutsal kitabı.

~Keşti-i Nuh (Nuhu’n Gemisi) Dip Not, 5.68.  Z Ruhanî Hazain, C.13, 5.340.

~ Bakiyat-i İkbal; Derleyen: Seyyid Abdülvahid Mu‘inî; Ayna-yı Edeb Şirk

~Anar Kali; Lahore.  z Mevlana N.A. Dehlevî Konferansları, 1890, S.4-5.

~ A.G.E.; S.19.  z A.G.E.; 5.26.

~ Ehl-i Hadis liderlerinden birisidir. (Mütercim)   

~Ataullah Şah Buharî Biyografisi; S.135. 

~İşaat-üs Sünneh, Say 10; 5.292-293. 

~ A.G.E.; Say 10; 5.292-293.

~ Zamindar Gazetesi, Lahor; 1 I Kasım, 191 I.  z A.G.Gaz.; 23 Kasım, 1911.

~ A.G.Gaz.; 19 Ekim, 191 I. 

~ C.16; Dip Not; S.4.~ Şehadet-i Kuranî; Lahor;1905; S.20.

~ Kitab-ül Beriyye, Ruhanî Hazain; C.13, S.349. 

~ Kitab-üt Beriyye, Ruhanî Hazain;C.13, S.350.

~ Rupi, Hindistan para birimidir. (Mütercim)

~ Tufan dergisi; 7 Kasım; 1962.  

~ Ennedve; Aralık 1908; 5.4.

~Ennedve dergisi; Aralık, 1908; S.4.

~Ennedve dergisi; Aralık, 1908; 5.4.

~Tûhfe-i Golaraviye; S.12-13.

Bir Öncekini Oku

Pakistan Hükümetince hazırlanan 26 Nisan 1984 tarihli Ahmediye Cemiyeti Aleyhtarı Kanun hakkında

Bir Sonrakini Oku

Ahmediye Cemaati İngilizlerin Diktiği Bir Fidanmış-1