Allah'ın Habibi (s.a.v.) Dünyadan Göçüyor - Müslüman Ahmediye Cemaati

Allah’ın Habibi (s.a.v.) Dünyadan Göçüyor

Fakat, Resulüllah (S.A.V.) hasta idi ve hastalık ilerliyordu. Ölüm yaklaştıkça yaklaşıyor ve sahabelerin kalplerini hüzün ve elem kaplıyordu. Medine’nin ufkunda her zamanki şa’şaası ve parlaklığı ile doğan güneş sahabelere gittikçe daha donuk ve daha sönük gözüküyordu. Gün her zamanki gibi ağarmıştı fakat aydınlık yerine karanlık getirmiş gibi idi. En nihayet Hz. Resulüllah (S.A.V.) ruhunun fâni bedeninden ayrılıp Yaratıcısının huzuruna çıkacağı an gelip çatmıştı. Güçlükle nefes alıyordu. Son günlerini Hz. Ayşe (R.A.)’nin bir hücresinde geçiren Resulüllah (S.A.V.) ona “Başımı biraz kaldır ve kendine yaklaştır. İyi nefes alamıyorum” dedi. Hz. Ayşe Anamız (R.A.) söylenileni yaptı. Dik oturdu ve Resulüllah (S.A.V)’ın başını ellerinin arasına aldı. Nezi haletinin belirtileri aşikâr surette görülebiliyordu. Fazla muzdarip ve halecanlı olan Resulüllah (S.A.V.) kâh bir yanına kâh öbür yanına bakıyor ve mütemadiyen “Hayf Yahudilere ve Hıristiyanlara! Peygamberlerinin mezarına tapınmaya teşvik ediyorlar” deyip duruyordu. Bu, onun ümmetine son tebliği idi, diyebiliriz. Ölüm döşeğinde iken ümmetine şöyle demek ister gibi görülüyordu: “Beni bütün öteki peygamberlerden  daha üstün tutmayı ve daha başarılı saymayı öğreneceksiniz. Fakat mezarımı bir tapınma yeri haline getirmemeye dikkat dikkat edin. Mezarım sadece bir mezar olarak kalsın. Başka ümmetler peygamberlerinin mezarına tapabilirler; onları ziyaretgâh merkezleri haline dönüştürebilirler; ve oralarda riyazet çekip takdimeler sunabilirler. Başkaları bunları yapsın, fakat siz yapmayın. Yegâne gayeniz bir olan Hz. Allah (C.C.)’a tapmak olduğunu hiçbir zaman hatırdan çıkarmayın.”

Güçlükle kazanılmış olan tek Allah (C.C.) fikrini korumak ve Allah (C.C.) ile insan arasında fark gözetmek hususundaki vazifelerini Müslümanlara ihtar ettikten sonra,  gözleri yavaş yavaş kapanmaya başladı. O esnada ağzından çıkan tek söz:

“Büyüklerin büyüğü olan Dostuma –Büyüklerin büyüğü olan Dostuma” olmuştu. Bununla her halde Allah (C.C.)’a doğru gitmekte olduğunu anlatmak istemiş ve o anda ruhunu teslim etmişti.

Haber mescide ulaştı. Sahabelerden çoğu işlerini güçlerini bırakıp oraya toplanmışlardı. Daha iyi haberler beklerken, Resulüllah’ın ölüm haberini almışlardı. Bu haber bulutsuz gökten yıldırım düşer gibi geldi. Hz. Ebu Bekir yakınlarda bulunmuyordu. Hz. Ömer (R.A.) mescitte idi, fakat şiddetli teessür neticesi aklı başından gitmişti. Biri, Resulüllah öldü, dedi mi gadaba geliyordu. Hatta kılıcını çekti ve bu lâfı ağzına alanları öldüreceğini söyledi. Hz. Resulüllah’ın yapacağı daha pek çok şey vardı; binaenaleyh ölemezdi. Ruhu gerçi bedeninden ayrılmıştı. Fakat bu, sadece Hâlikinin huzuruna çıkmak içindi. Hz. Musa (A.S.) nasıl bir müddet Yaratıcısının huzuruna çıkıp tekrar geri gelmişse, Resulüllah da yarım kalan işlerini bitirmek için her halde tekrar geri dönecekti. Meselâ, münafıkların hesabını henüz görmemişti. Hz. Ömer (R.A.) kılıç elde çılgın gibi dolaşıyor ve “Resulüllah (S.A.V.) öldü diyeni öldürürüm” diye tehdit savuruyordu. Sahabeler Hz. Ömer (R.A.)’e inanır gibi oldular ve ferahladılar. Evet, hakikaten Hz. Resulüllah (S.A.V.) ölmüş olamazdı. Bu işte bir yanlışlık olsa gerekti. Bu arada bazı sahabeler Hz. Ebu Bekir (R.A.)’i aramaya gittiler; onu buldular ve vakıadan kendisini haberdar ettiler. Hz. Ebu Bekir (R.A.) doğruca Medine’deki mescide gitti ve kimse ile konuşmadan Hz. Ayşe (R.A.)’nin hücresine girdi ve ona sordu “Resulüllah öldü mü?”

Hz. Ayşe Anamız (R.A.) “Evet” diye cevap verdi. Bunun üzerine Ebu Bekir (R.A.) Hz. Resulüllah (S.A.V.)’ın naşının bulunduğu yere gitti, yüzünü açtı, eğildi ve alnını öptü. Gözlerinden sevgi ve elem dolu yaşlar boşanırken “Allah şahidim olsun, ölüm sana iki defa gelmeyecek” dedi.

Bu söz çok manidardı ve Hz. Ömer (R.A.)’in çılgınca bir teessür içinde söylediğine karşı Hz. Ebu Bekir (R.A.)’in cevabını teşkil ediyordu. Hz. Resulüllah (S.A.V.) bir defa ölmüştü. Bu cismanî bir ölüm, herkesin başına gelecek ölüm, idi. Fakat o, ikinci bir ölüm görmeyecekti. Manevi ölüm vuku bulmayacak – onun bunca zahmet ve ıstıraba katlanarak ümmetinin kalbine yerleştirdiği inançlar ölmeyecekti. Bu inançların önemlilerinden bir tanesi Hz. Resulüllah (S.A.V.)’ın insan olduğuna ve onların da öleceğine dairdi. Hz. Resulüllah (S.A.V.)’ın ölümünden bu kadar kısa bir zaman sonra Müslümanlar bu inancı nasıl unutabilirlerdi? Hz. Ebu Bekir (R.A.), Hz. Resulüllah (S.A.V.)’ın naaşı yanında o büyük ve mânidar sözü söyledikten sonra, Hz. Ayşe (R.A.)’nin hücresinden çıktı ve müminlerin teşkil ettiği safları yararak minbere doğru ilerledi. Hz. Ömer (R.A.), kılıcı yine elinde olduğu halde, minbere çıkan Hz. Ebu Bekir (R.A.)’in yanına geldi ve Resulüllah öldü dediği takdirde onun da kafasını uçurmaya azimli göründü. Hz. Ebu Bekir (R.A.) konuşmaya başlayınca Hz. Ömer (R.A.) onu susturmak için gömleğini çekti, fakat Hz. Ebu Bekir (R.A.) gömleğini kurtardı ve sözünü kesmeyerek şu ayeti okudu:

Muhammed, kendisinden evvel gelip geçen peygamberler gibi bir peygamberden başka bir şey değildir. Şayet o ölürse veya öldürülürse, siz tekrar geri mi döneceksiniz? (3:145)

Yani Hz. Muhammed (S.A.V.) Allah (C.C.)’ın emrini tebliğe memur edilmiş bir insandı. Ondan evvel de Allah (C.C.)’ın emirlerini tebliğe memur insanlar gelmiş ve hepsi de ölüp gitmişlerdi. Hz. Muhammed (S.A.V.) ölürse, ashabı tekrar geriye dönüp öğrendikleri her şeyi unutacaklar mıydı? Bu ayet Uhud muharebesi zamanında vahyedilmişti. Hz. Resulüllah (S.A.V.)’ın düşman tarafından öldürüldüğüne dair şayialar çıkmıştı. Müslümanlardan birçoğu ümitsizliğe düşmüş ve muharebe meydanından çekilmişti. Bu ayet, o zaman olduğu gibi, bu defa da Müslümanların moralini kuvvetlendirmişti. Hz. Ebu Bekir (R.A.) ayeti okuduktan sonra, sahabelere şu sözleri söylemişti: “İçinizde her kim Allah’a tapıyorsa, bilsin ki Allah diridir ve ebediyen diri kalacaktır. Fakat içinizden her kim Muhammed’e tapıyorsa, benden öğrensin ki Muhammed (S.A.V.) ölmüştür.” Sahabeler, Hz. Ebu Bekir (R.A.)’in yerinde ve zamanında söylediği bu sözü işitince biraz kendilerine gelmişlerdi. Hz. Ebu Bekir (R.A.)’den yukarıdaki ayeti işitmesi üzerine, Hz. Ömer (R.A.)’de bir değişiklik vuku bulmuş, aklı başına gelmiş ve muhakemesine tekrar sahip olmuştu. Hz. Ebu Bekir (R.A.) sözünü bitirdiğinde Hz. Ömer (R.A.)’in batın gözü açılmış ve Hz. Resulüllah (S.A.V.)’ın gerçekten öldüğünü anlamıştı. Fakat, bunu anlar anlamaz, sendeleyip bitkin bir halde yere yıkılmıştı. Yalın kılıçla Hz. Ebu Bekir (R.A.)’i tehdit etmek isteyen adam onun sözüyle doğru yola gelmişti. Bahis konusu bu ayette o derece bir tazelik ve çekicilik vardı ki, sahabelere bu ayet adeta ilk defa olarak o gün vahyedilmiş gibi görünmüştü. Kur’an’da böyle bir ayet bulunduğunu unutmaları âni ve şiddetli bir elem ve teessüre kapılmalarından ileri gelmişti.

Hz. Resulüllah (S.A.V.)’ın ölümü karşısında Müslümanların duyduğu elem ve teessürü sözle ifade etmeye çalışan birçok kimseler olmuş, fakat bunu ilk İslâm şairlerinden Hz. Hassan (R.A.)’ın şu kıtası kadar beliğ bir şekilde ifade eden çıkmamıştır:

“Sen gözümüzün bebeği idin. Gözüm sen ölünce görmez oldu. Artık kimsenin ölümüne aldırmam. Çünkü yalnız senin ölmenden korkuyordum.”

Bu kıt’a bütün Müslümanların hislerine tercüman olmuş ve kadın erkek, çoluk çocuk herkese Medine sokaklarında aylarca Hassan bin Sabit (R.A.)’in bu kıtasını okuyup dolaşmıştı.

Bir Öncekini Oku

Salatü’l İşrak / Kuşluk Namazı

Bir Sonrakini Oku

Resulullah’ın (s.a.v.) Son Günleri