Allah’ın varlığı hakkında Kûr’ân-ı Kerîm’in verdiği ikinci delil şöyledir.
“Deki Allah Tektir” [1]
Bu ayeti kerime iki iddiada bulunmaktadır. İlk iddiası Allah’ın var olduğuna dair olup ikincisi de onun tek olduğuna dairdir. İlk iddiasının ispatı için bir delil veriyor yani
“Allah Samed’tir.” [2]
ve ikinci iddiasının ispatı için iki delil veriyor
“O ne doğurdu ne de doğuruldu.” [3]
Şirk iki türlüdür. Birincisinde birbirine göre küçük veya büyük olsalar bile birden fazla varlığa Allah statüsü veriliyor. İkincisinde tanrı tek olmasına rağmen yaratılanlardan bazıları onun statüsüne yükseltiliyor. Birinci şirk filzat [4] olup diğeri şirk filsifat [5] tır.
Bu ayeti kerimeler her üç konuda delil getirmişlerdir. Yani ilk olarak Allah’ın var olmasının, sonra zatı itibariyle tek olmasının ve üçüncü olarak sıfatları itibariyle tek olmasının delillerini sunmuşlardır.
Şu anda elimizdeki konu Allah’ın varlığı olduğu için ben sadece ilk ayeti ele alacağım: Yani Allah kendi zatında mükemmel ve eksiksizdir. Samed hem kendisi başkasına muhtaç olmayan hem kalan her şeyin kendisine muhtaç olduğu bir zat demektir. Şimdi bu anlam ışığında kâinatı inceleyelim ve nasıl her zerrede bile bunun ispatı olduğunu görelim. Dünyada kendi başına eksiksiz ve başkasına muhtaç olmadan varlığını sürdürebilen bir varlık yoktur.
Allahtan başka her şey başka bir şeye muhtaçtır:
Elementleri oluşturan en küçük ve bölünmez parçacıkları inceleyelim. Her birisi, hem diğerini etkiliyor hem diğerinden etkileniyor. Bir yerde ışık etkisini gösteriyorsa başka yerde de maddelerin arasındaki boşluk etrafını etkiliyor. İnsanın mükemmel bir varlık olduğu sanılıyor ama o da suya, yemeğe ve oksijene muhtaçtır. Güneş hacmini koruyabilmek için etrafına gazlar toplamaya muhtaçtır. Ayrıca varlığını sürdürmek için onlarca başka şeye boyun eğmektedir. Dünya kendi hayat yolculuğuna devam edebilmek için diğer semavi cisimlerin çekimine muhtaçtır. Havaya muhtaçtır. Başka şeylere muhtaçtır.
Velhasıl en büyük şeylerden başlayıp en küçük parçacıklara kadar giden yolculuğumuzun her durağında sıraya dizilmiş muhtaçlardan başka bir şey görmüyoruz. Bu muhtaçlık bağıra bağıra kâinatın kendi başına var olamayacağını söylüyor. Varlığını sürdürmek için başkasına muhtaç olan bir şey ne kendi kendini yaratabilir ne de ezelden beri var olabilir.
Birisi diyebilir ki bu muhtaçlık sadece bugünkü bilgi düzeyimizi yansıtıyor. Belki bilim ilerleyince göreceğiz ki bir bütün olarak bu dünya hiçbir şeye muhtaç değildir. Ama tabi ki bu bir itiraz sayılamaz. Tartışmalar “belkiler” üzerinde yürütülemezler. Ya tersi ispat edilirse? Sonuçta elimizdeki bilgiye göre tartışmak zorundayız. Araştırmalar hep yönlerini değiştirmişlerdir ama bu muhtaçlık meselesi bilimin attığı her adımla daha sağlam temellere oturmuştur. Bu gidişat gösteriyor ki geleceğin bilimi bunu daha da netleştirecektir.
Söz gelişi diyelim ki kendi zatında mükemmel ve başka hiç bir şeye muhtaç olmayan bir parçacık bulunursa, onu üst üste koyup birleştiren kim olacak? Zaten ölü bir parçacığın muhtaç olmaması aklen mümkün değildir. İrade ve kudret olmadan bu özellik kazanılamaz. Ayrıca arayış içinde olduğumuz maddeden oluşan mükemmel parçaların karışma ve şekil değiştirme kabiliyeti sıfır olur. Değişiklik başka bir şey ile karışarak mümkündür ama ancak eksik olan bir şey başka bir şey ile karışabilir. Kendi zatında mükemmel bir şey hiçbir şey ile gerçek anlamda karışamaz ve şekil değiştiremez. Mükemmel bir şeyin karışması şeker tanelerinin birbirine yapışmasına benzer. Ortaya çıkan şey yine şekerdir. Dolayısıyla bu dünya böyle hayali bir parçacığın birleşimleriyle oluşmuş olamaz.
Burası bin bir değişimin yeridir ve her değişim mükemmellik iddiasını yalanlıyor. Kâinatı incelediğimizde her zerrenin sürekli değişim içinde olduğu ve başkasına muhtaç olduğu görülüyor. Bu yüzden bütün maddi kâinatdan bağımsız ve bu muhtaç varlıkları yokluktan var eden ve bir kanuna göre yürüten üstün bir varlığın olması şarttır.
Bazıları diyorlar ki gizli bir güç bu düzeni sağlıyor ama bizim buna itirazımız var. Bu gizli güç bilinç ve irade sahibi midir değil midir? Eğer iradesi yoksa başka şeylere muhtaçtır çünkü maddi dünyada kuvvetler hareket veya karışımla elde ediliyor. Eğer iradesi varsa zaten bizim iddiamızı destekler. Sözün özü “Allah us Samed” ayeti Allah’ın varlığını son derece enteresan bir delille ispatlamaktadır.
Hz. Mirza Beşiruddin Mahmud Ahmed (Muslih Mevud)
Allah (c.c.) adlı eserinden
[1] İhlâs (112) sûresi ayet.2
[2] İhlâs (112) sûresi ayet.3
[3] İhlâs (112) sûresi ayet.4-5
[4] Allah’ın zatıyla ilgili şirk
[5] Allah’ın sıfatlarıyla ilgili şirk