BASIN AÇIKLAMASI
14 Ekim 2022
Müslüman Ahmediye Cemaati’nin Dünya Çapındaki Başkanı tarafından, 8 Ekim 2022 günü, Dallas, Teksas’ta bulunan Beytül İkram Cami’nin açılışında yapılan konuşma
8 Ekim 2022 günü, Müslüman Ahmediye Cemaati’nin Dünya Çapındaki Başkanı, Beşinci Halife, Mirza Masrur Ahmed (aba) Hazretleri, Müslüman Ahmediye Cemaati’nin Dallas bölümünde yer alan Teksas, Allen’deki Beytül İkram Cami’nin açılışını duyurmak üzere düzenlenen özel bir törende, açış konuşmasını yaptı. Huzur, Cami’yi bir önceki gün Cuma hutbesi ile açmıştı. Törene siyasetçiler, inanç liderleri ve yerel sakinler de dâhil olmak üzere yaklaşık 140 konuk katıldı. Bu vesileyle Huzur tarafından yapılan konuşma, aşağıda sunulmaktadır: Müslüman Ahmediye Cemaati’nin Dünya Çapındaki Başkanı, Mirza Masrur Ahmed Hazretleri şöyle buyurdu: ‘Bismillahir Rahmanir Rahim – Sonsuz kerem ve rahmet eden Allah’ın adıyla. Tüm seçkin konuklar, Esselamu Aleyküm ve Rahmetullahu ve Berekatuhu – Allah’ın selâmı ve bereketleri hepinizin üzerine olsun. Bilvesile, öncelikle davetimizi kabul ederek, bugün bize katılan tüm misafirlerimize teşekkür etmek istiyorum. Müslümanların, Yüce Allah’a ibadette bulunacakları yeni camimizin bu açılış töreni, İslami bir cemaatin ev sahipliğini yaptığı tamamen dini bir toplantıdır. Çoğunuz Müslüman olmadığınız yahut da Müslüman Ahmediye Cemaati’nin mensubu bulunmadığınız için, katılımınız açık yürekliliğinizi, nezaketiniz ve hoşgörülü tutumunuzu yansıtmaktadır ki, bunun için sizleri takdir etmeliyim. Bu takdir dolu sözler, sadece bir kibarlık girişimi değildir. Bilakis bunlar yürektendir ve gerçekten de hepinize en içten şükranlarımı sunmak üzerime bir vazifedir, çünkü İslam’ın Peygamberi (sav) buyurmuştur ki, başkalarına müteşekkir olmayan bir kimsenin, Yüce Allah’a da şükreden olması mümkün değildir. Müslümanlar olarak inanıyoruz ki, Yüce Allah bize bu mescidi inşa etme gücünü ve imkânlarını bahşetmiştir. Bundan dolayı, O’na minnettarlığımızı ifade etmemiz gerekir ve gerçekte Allah’a karşı hakiki minnettarlık, ancak bizler O’nun mahlûkatına müteşekkir ve değerbilir olursak mümkündür. Bu bakış açısıyla, bütün konuklara teşekkür etmek ve kendilerini onurlandırmak, bir Müslüman olarak üzerime dini bir yükümlülüktür. Aynı şekilde, bu projeye herhangi bir yolla yardımda bulunan ya da destek veren herkese de, en içten şükranlarımı ifade etmeliyim. |
Cemaatimiz tarafından inşa edilen her mescidin temelini oluşturan hedefler daima aynıdır. İlkin, mescitlerimiz, mensuplarımızın Yüce Allah’ın ibadeti ile ilgili dini sorumluluklarını yerine getirmek üzere bir araya geldikleri bir yer olarak hizmet verir. İkincisi, mescitlerimiz, Allah’ın mahlûkatına hizmet etmemizi ve İslam’ın öğretilerini yaymamızı sağlar. Bu çağda İslam’ın birçokları tarafından aşırılıkçı ve hoşgörüsüz bir din olarak görülmesi büyük bir üzüntü ve esef kaynağıdır. Oldukça muhtemeldir ki, bu şehirdeki yerel halktan bazıları, bu caminin açılması hakkında endişe ve korku duymaktadır. Gerçekten de başka yerlerde camiler inşa ettiğimizde bazıları, yeni caminin keza Müslümanların artan varlığının, kasabalarının veya şehirlerinin huzur ve güvenliğinin zararına olabileceğine dair korku ve çekincelerini dile getirmişlerdir.
Bu tür endişeler taşıyanlar varsa, onları derhal temin ederim ki, İslam’ın öğretilerini anlayan ve ona değer veren samimi bir Müslüman, asla İslam’ı karalayacak veya yanlış tanıtacak şekilde hareket edemez, keza o gayrimüslimler için de asla üzüntü veya sıkıntı kaynağı olamaz. Bu yüzden şunu çok açık bir şekilde ifade edeyim ki, bu cami sizin ve hemşerileriniz için asla zarar ve sıkıntı sebebi olmayacaktır. Toplumda ihtilaf ve anlaşmazlık tohumları ekmek yerine bu cami, iyilik için birleştirici bir güç olarak hizmet edecektir. Bu caminin asıl amaç ve hedefi ve inşallah daima da öyle kalacak olan, onun sonsuz barışın kaynağı, keza bütün inanç ve itikatlardan insanlar arasında sevgi ve karşılıklı saygıyı teşvik etmenin de vasıtası olmasıdır. Sadece burada değil, dünyanın her neresinde ve her ne zaman bir cami inşa edersek, bu bizim taahhüdümüzdür.
Bütün Müslümanlar için en saygın ve şerefli ibadet yeri, Allah’ın Mekke’deki Mübarek Evi, Kâbe-i Şerif’tir. Dünyanın her tarafından Müslümanların ibadet ve namaz için döndükleri, aslında Kâbe’nin istikametidir. Kâbe, her kesimden ve ulustan insanlar için bir barış ve emniyet mesajı iletmek üzere, Yüce Allah’ın emri ile kurulup, inşa edilmiştir. Mescitler, yönleri Kâbe’ye bakacak şekilde inşa edilirlerken, onların Kâbe’ye uymaları sadece fiziksel yön bakımından olmayıp, her mescit ve orada ibadet edenler, Mübarek Ev’in amaçlarını taklit etmeye ve içtenlikle bunları göstermeye çalışmalıdırlar. Allah’a ibadetin yanında Kâbe’nin ve bu sebeple her mescidin diğer asli gayesi, açık yürekli, merhametli, hayırsever ve gerek söz, gerekse eylemleri ile tüm insanlığa barış, uzlaşı ve iyi niyet mesajı taşıyan insanlara ev sahipliği yapmaktır.
Tüm Müslümanlar için en mukaddes ve en mübarek kitap olan Kur’an-ı Kerim’in 3. suresi (Âl-i İmrân) 98. ayet-i kerimesinde Yüce Allah, Kâbe hakkında şöyle buyurmaktadır: ‘Oraya kim girerse, selâmete girmiş olur.’ Bu demek değildir ki, sadece Kâbe’yi ziyaret etmek yahut etrafında namaz kılmak, insana barış ve başarı dolu bir hayatı garanti etmektedir. Bu ayet aslında şunu taahhüt etmektedir. İster erkek, ister kadın, gerçek Müslüman daima İslam’ın öğretilerine uymaya çaba göstererek, Kâbe’nin inşa edilme amacını yerine getirmeye çalışan kimsedir. ‘Oraya giren, selâmete girer’ sözü özünde, Yüce Allah’ın gerçek kullarının, diğer insanların haklarını yerine getirmelerini ve tüm insanlığa barış ve emniyet sağlamaya büyük özen göstermelerini talep etmektedir. Bu yolla onlar, yalnızca barışa kavuşmakla kalmayıp, aynı zamanda başkalarının güvenliğine de kefil olurlar.
Ne yazık ki, muhalifleri tarafından İslam’ın, şiddeti ve savaşı destekleyen aşırılıkçı bir din olduğu iddia edilmektedir. Hiçbir şey gerçeklikten bu denli uzak olamaz. İslam’ın öğretileri, kendilerine karşı haksız yere savaş açıldığı, keza doğrudan İslam’ı yok etmek ve ortadan kaldırmaya yönelik bir girişimin bulunduğu en aşırı durumlar haricinde, Müslümanların savaşa girmesine veya güç kullanımına başvurmasına müsaade etmez.
İslam’ın başlangıcında şartlar o denli ağırdı ki, Yüce Allah, evrensel din özgürlüğü ilkesini korumak ve müdafaa etmek için, Müslümanlara kendilerini savunmaları adına izin vermiştir. Buna rağmen İslam, şiddetli bir karşılığın, uygulanan zulüm ile orantılı kalması ve barış için fırsat ne kadar uzak olursa olsun, mümkün olan her imkânın yakalanması gerektiği katı sorumluluk kurallarını koymuştur. İslam’a göre savunma savaşının amacı, asla misilleme yapmak ya da intikam almak değildir. Buna mukabil onun yegâne gayesi, baskıya, zulme ve adaletsizliğe son vermektir. Zulüm ya da vahşet sona erer ermez Allah’ın emri, alınmış her türlü zorlayıcı önlemi durdurmak, keza adalet ve merhametle hareket etmektir. Bunun içindir ki, aralıksız zulmün kurbanı olan Müslümanların kendilerini savunmalarına izin verilen her yerde, bu sadece din özgürlüğünü tesis etmek ve inanç özgürlüğünün altın ilkesini onurlandırmak içindir.
Yüce Allah, Kur’an-ı Kerim’in 2. suresi (Bakara) 126. ayet-i kerimesinde Kâbe hakkında, O’nun bu Mübarek Ev’i, şerden sığınılacak bir yer ve tüm insanların toplanması için bir barış ve emniyet yurdu olarak kurduğunu buyurmaktadır. Bu ayet, Müslümanların vazifesinin, toplumun tüm üyeleriyle barış ve uyum içinde yaşamak ve diğerlerine de barış ve emniyet sunmak olduğunu tekrar etmektedir. Netice olarak, eğer bir kimse başkaları için barışın kaynağı olamıyorsa, ister erkek, ister kadın olsun, kendisini gerçek Müslüman diye adlandırması mümkün değildir.
Barışı muhafaza etmek bakımından Kur’an-ı Kerim, 25. sure (Furkân) 64. ayet-i kerimesinde Müslümanlara, kendilerine sataşan ya da onlara kaba sözler söyleyen cahil veya düşmanca insanlara nasıl karşılık verileceği hakkında talimat vermektedir. Yüce Allah Müslümanlara, öfkeyle tepki vermek yerine, kışkırtmalar karşısında vakarlarını korumalarını, sabretmelerini ve ‘selâmet üzerinize olsun’ deyip karşılık vererek o yerden uzaklaşmalarını emretmektedir. Kur’an, benzer şekilde saldırganlık ve tahrikle karşı koymak yerine Müslümanlara, gururlarını bir kenara bırakmalarını ve bir barış mesajı ileterek mukabele etmeyi, keza her türlü çatışma ve kavgadan da kaçınmayı öğretmektedir.
Bundan başka Yüce Allah Kur’an-ı Kerim’e, O’nun her inanç, din ve ırktan insanların Rızık Vereni ve Muhafaza Edeni olduğunu beyan ederek başlamaktadır. Yüce Allah, Kendisinin sadece belli din ve devirlere mensup insanların Rızık Vereni olmadığını, aksine O, her kavimden, her inançtan ve tüm zamanların insanlarının Yaratıcısı ve Geliştireni olduğunu açıklamıştır. Bu sözler eşsiz güzellik ve bilgelikte olup, onlar evrensel insan eşitliği ilkesini çok saygın bir yere koymuştur, keza Allah’ın nimet ve lütuflarının belirli bir ırk veya etnik kökenle sınırlı olmadığını, bundan ziyade ayırım gözetmeksizin ihsan edildiğini açıkça belirtmiştir.
Müslümanların ibadet ettiği Tek Tanrı, Hıristiyanlar, Yahudiler, Hindular, Sihler ya da diğer dinlere mensup insanlar ve hiçbir inancı olmayan insanlar olmak üzere tüm insanlığın Rabbi iken, bir Müslüman nasıl olur da başkaları için sorun yaratabilir ya da keder kaynağı olabilir. Bilakis ihlas sahibi bir Müslüman, insanlığın kederine veya acısına neden olan birisi olmaktan ziyade, daima teselliyi, barışın kaynağı olmayı, keza diğer insanlarla sevgi ve uyum sağlamayı arzu eder. Gerçek bir Müslüman, başkalarının yükünü omuzlayan, onların acı ve üzüntülerini kendi yükü gibi hissedendir. İşte tüm insanlar için bu şefkat ruhuyla ve Yüce Allah’ın lütuf ve merhametinin evrensel olduğu anlayışıyla, bizler camiler inşa etmekteyiz.
Bundan başka bizler, İslam’ın barış ve emniyet mesajını tüm dünyaya iletmeyi, keza dünyada barış ve uyumun geliştirilmesinde Müslüman Ahmediler olarak en önemli rolü oynamayı, sorumluluğumuz olarak görmekteyiz. Nitekim bu çağda Müslüman Ahmediye Cemaati’nin kurucusunun, kendisine Vadedilen Mesih unvanı bahşedilerek Yüce Allah tarafından gönderilmesi, barışı tesis etmek, keza sevgi ve şefkat mesajını da yaymak içindi. O, İslam’ın Peygamberi (sav) tarafından bildirilen, asırlarca sürecek manevi ve ahlaki çöküntüden sonra Yüce Allah’ın mümin kulunu Ahir Zamanın Mesihi olarak göndereceğini beyan ettiği, yüce bir gaybi habere göre Allah tarafından gönderildi. Vadedilen Mesih (as) kılıç sallamak yerine tüm din savaşlarına son verdiğini ilan etti, keza barış, sevgi ve birlik mesajını yaydı. O, İslam’ın artık fiziksel olarak saldırıya uğramadığını ve İslam’ın ilk zamanlarında olduğu gibi, onu ortadan kaldırmak için girişimlerde bulunulmadığını açıkladı. Sonuç olarak bu çağda, din savaşları için hiçbir gerekçe bulunmuyordu.
Dolayısıyla, Dallas’daki yerel halkın bu camiden korkmasına gerek yoktur. Bu yüzden, şüphesi olan yahut da korkan herkesi, şu bilgiyle rahat bir nefes almaya davet ediyorum. Müslüman Ahmediye Cemaati tarafından inşa edilen bu yeni cami, sadece İslam’ın aydınlık barış, saygı ve hoşgörü öğretilerini temsil edecek ve yansıtacaktır. Öğretimiz, bize karşı farklı inançları bulunanlara karşı koymak değil, onları kucaklamaktır. Öğretimiz, muhaliflerimize saldırmak değil, onları ve haklarını savunmaktır. Şuna emin olunuz ki, bu mescit insanlığa sevgi, şefkat ve sempatiden başka bir şey yaymayacaktır.
Bu camiye girenler, mümkün olan en iyi biçimde topluma katkıda bulunmak ve ona hizmet etmek isteyenler olacaktır. Onlar, gerçek başarının yolunun, Allah ve insanlığın haklarını yerine getirmek için bir araya gelmek olduğunu tüm dünyaya ilan edenler olacaktır. Onlar, yeryüzünde barışı tesis etme ortak tutkusuna dikkatini toplamış bir şekilde, inanç farklılıklarına bakmadan insanoğlunu bir araya gelmeye çağıranlar olacaktır.
Şuna kuşku yok ki, bu günlerde dünyanın her yerinden uluslar acımasız bir siyasi, ekonomik ve sosyal huzursuzluk fırtınası içinde kaybolurlarken, dünya felaketin eşiğinde bocalamaktadır. Ukrayna’daki savaş aylardır şiddetle sürmektedir ve daha da büyük bir kargaşa ve savaşı işaret eden kara bulutlar, uğursuzca üzerimizde gezinmektedir. Dünya giderek daha çok kutuplaşırken, karşıt siyasi bloklar artan biçimde köklenmektedir. Sonuç olarak dünyanın barış ve emniyeti gün geçtikçe çökmektedir.
Yakın zamana kadar, nükleer silahları serbest bırakmak ile tehdit etmek, imkânsız diye kabul edilirken, şimdilerde bu tehditler neredeyse her gün dile getirilmektedir. Dünyanın koşullarının nasıl kötüleştiğini gözlemlemek suretiyle Müslüman Ahmediye Cemaati, uzun yıllar boyunca günümüz dünyasının istikrarsızlığını vurgulamaya çalışmıştır. Biz, dünya liderlerini, hükümetleri ve halktan sıradan kimseleri, dünyada barış ve uyumu tesis etmek adına, insanların iyiliği için, var olan tüm farklılıkları bir kenara bırakmaya çağırdık.
Yüce Allah’ın emrini esas alarak bizler, sadece O’na ibadette bulunmayı değil, kastı, inancı ya da rengi ne olursa olsun, tüm insanların haklarını yerine getirmeyi de kendimiz için gerekli sayıyoruz. İnancımızdan ilham alarak cemaatimiz, camiler inşa etmenin yanında, en yoksul ülke ve bölgelerin bazılarında, başka türlü asla gücü yetmeyecek veya erişimi olmayacak kimselere, sağlık hizmetleri sunan hastaneler ve poliklinikler inşa etmektedir. Aynı şekilde, dünyanın en fakir bölgelerinden bazılarında okullar kurup, yönetiyoruz ki, böylece yerel çocuklar eğitim görme fırsatına sahip olsunlar. Duamız ve isteğimiz öyle ki, okullarımızda eğitim gören çocuklar, ailelerinin nesiller boyu saplanıp kaldığı yoksulluk zincirlerinden kurtulmak üzere eğitimlerini kullanabilsinler ve sonrasında uluslarına hizmet edip, topluluklarının büyümesine ve gelişmesine de yardımcı olabilsinler.
Bir de, yeryüzünün en ücra bölgelerinden bazılarında temiz içme suyu sağlamak üzere, ‘water for life’ (yaşam için su) programını oluşturduk. Bir bardak temiz su koyma imkânına sahip olmak, doğal karşıladığımız bir şeydir. Ancak gelişmekte olan dünyada milyonlarca insan için bu, hayatı değiştiren ve çığır açan bir deneyimdir. Benzer bir istikamette, insanlığa sürekli olarak hizmet etmeye çalıştığımız çok sayıda başka insani projeler de yürütmekteyiz. Bundan başka, doğal afetlerden etkilenen yerlere, sıkıntı çeken kimselere yardım etmek üzere insani yardım, malzeme ve ilaç tedavisi sağlayan insani yardım ekipleri gönderiyoruz. Bütün bu hizmetler ve yardım, tabiiyet, etnik köken, din yahut inançtan bağımsız olarak yapılmaktadır. Bizler ödül beklemiyoruz, çünkü tek amacımız ve kalpten arzumuz, insanlığın çektiği sıkıntıyı hafifletmektir. İnsanlığa hizmet bizim görevimiz ve amacımızdır, çünkü İslam bize, sadece Yüce Allah’ın haklarını değil, aynı zamanda O’nun mahlûkatının haklarını da yerine getirmemiz gerektiğini öğretmiştir
Ben daima şunu sağlamaya çalıştım ki, insanlar barışın gerçek değerini anlasınlar, keza onlar, ancak huzursuzluğu kışkırtmaya hizmet eden ve nihayetinde patlayıp taşması kaçınılmaz hayal kırıklıklarına sebep olan, bölücü ve adaletsiz politikaların risklerinden de haberdar olsunlar. Liderlerimiz ve siyasetçilerimizi uçurumdan geri adım atmaya zorlamalıyız, çünkü şuna hiç şüphe yok ki, eğer küresel bir savaş patlak verirse, bu dünyanın gördüğü hiçbir şeye benzemeyecek. Muhakkak ki onun feci ve yıkıcı sonuçları, kavrayabileceğimizin çok ötesinde olacak.
Birçok ülke, tek bir vuruşta binlerce insanın hayatına son verebilecek öldürücü yeteneğe sahip son teknoloji silahlar edinmiştir. Acı çeken ve yas tutan sadece bizler olmayacağız, çocuklarımız ve gelecek nesiller de bizim günahlarımızın acısını çekecek ve onların hiçbir suçu olmadığı halde hayatları mahvolacak. Örneğin, radyasyona maruz kalmanın toksik etkileri öyledir ki, eğer bir nükleer bomba kullanılacak olursa, nesiller boyu çocuklar ciddi genetik ya da fiziksel kusurlarla doğabilirler. Onlar, hayati tehlikesi olan hastalıklara ve daha kısa yaşamaya eğilimli olacaklar. Şüphe yok ki, o masum canlar, bize dönüp nefretle bakacaklar. Onlar, acaba ataları neden benlikleri ve bencilliklerinin kendilerini, gelecek nesillerini bedensel, duygusal ve ekonomik olarak sakat bırakan yıkıcı savaşlara sürüklemesine izin verdi diye, ağlayıp figan edecekler.
Bu sebeple, benim coşkulu talebim ve dünyaya mesajım şudur ki, farklılıklarımızı bir kenara bırakmalıyız ve toplumda barışı sağlamak için yorulmadan çalışmalıyız. Öyle ki, Allah korusun, gelecek nesillerimizi sefalet ve umutsuzluktan başka hiçbir şeyle dolu olmayan hayatlara mahkûm etmeyelim, aksine onları kurtarabilelim. Her birimizin barış uğruna üstlenebileceğimiz bir rol bulunmaktadır. Nerede zulüm ve adaletsizlik varsa, onu kınamalıyız. Siyasi liderlerimizi zorlamalıyız ki, onlar uluslarımızı savaşa itmek keza intikam ve şiddet tehditleriyle harareti yükseltmek yerine, diplomasi ve feraset yoluyla hem uluslararası düzeyde hem de uluslar içinde var olan gerilimleri soğutmaya gayret etsinler. Onlar, dünyanın barış ve emniyetinin en önemli hedefleri olarak kalmasını sağlamalıdırlar.
Bu barış çabasında, Müslümanlar, Hıristiyanlar, Yahudiler, Hindular, Sihler, üzerlerine düşeni yapmalıdırlar. Allah’a inanmayanlar yahut herhangi bir inanca bağlı olmayanlar da rollerini oynasınlar. Kendimizi izole edip birbirimizden korkmak yerine, insanlık adına bir araya gelmemiz gerekir. İnançlı kimseler, dünyada gerçek ve kalıcı barışın ortaya çıkması için Allah’ın yardım ve merhametini dileyerek, kendi yöntemlerine göre şevkle duada bulunmalıdırlar.
Kalbimin derinliklerinden, dünyanın her türlü yıkım ve tahribattan kurtulması için dua ediyorum. Üzerimizde dolaşıp duran savaş ve katliamın uzun gölgelerinin, yerini ebedi barış ve emniyetin masmavi gökyüzüne bırakması için duada bulunuyorum. Yüce Allah dünyaya merhamet eylesin.
Son olarak dua ediyorum ki, burada Dallas’taki yeni camimiz, tüm insanlık için daima bir barış ve saadet yeri olarak hizmet etsin. Onun manevi nuru, çevreyi aydınlatsın, keza barışın ve insanlığın alameti olarak ebediyen parlasın. Âmin.
Bu sözlerle hepinize, bize bu akşam katılmanızdan dolayı, bir kez daha teşekkür ederim. Ayrıca, Kongre Üyesine, Belediye Başkanına ve bu şehrin meclisine de sunumlarından dolayı şükranlarımı arz ederim. Çok teşekkür ederim.’
Kaynak: The Review of Religions
Tercüme eden: Mehmet Önder