Büyük bir gaybî haber gerçekleşiyor

Kalabalık güruh muhakkak bozguna uğrayacak ve arkalarını çevirip kaçacaklar” (54:46) diye haber verdi. Bu haber, bir müddet evvel Mekke’de Hz. Peygamber (S.A.V.)’a vahyolunan kelimelerin aynen tekrarından ibaretti, ve muharebe ile ilgili oldukları aşikârdı. Mekkelilerin zulmü son haddine eriştiği ve Müslümanlar huzur ve sükûn bulabilecekleri yerlere göç ettiği sıralarda, Allah’tan Hz. Peygamber (S.A.V.)’a şu ayetler inzal edilmişti:

Firavunun kavmine de ikaz ediciler gelmişti. Onlar bütün ayetlerimizi yalan saydılar. Biz de onları HER ŞEYE KÂDİR VE GALİP OLAN’a yakışan bir yakalama ile yakaladık. Sizin kâfirleriniz onlardan daha mı iyi idi, yoksa kutsal kitaplar sizi müstesna mı tuttular? O güruh muhakkak ki bozguna uğrayacak ve arkalarını çevirip kaçacaklar. Hayır, (beklenen) saat onların vadesidir ve o saat çok felâketli ve çok acı olacak. Muhakkak ki, günahkâr şaşkınlık ve alevli ateş içinde olacaklar. O gün yüzüstü ateşin içine sürüklenecekler ve onlara “Cehennemin yakmasını tadın” denilecek. (54:42-49)

Bu ayetler Kamer suresinin bir parçasıdır ve bu sure bütün rivayetlere göre Mekke’de inzal edilmiştir. Muteber İslâm müellifleri inzal tarihini Hz. Peygamber (S.A.V.)’ın davete memur edilmesinden beş ilâ on yıl sonra, yani hicretten en az üç yıl evvel, diye gösterirler. Sekiz yıl evvel inzal edilmiş olması daha muhtemeldir. Noldeke’ye göre, surenin tamamı Hz. Peygamber (S.A.V.)’ın davete memur edilmesinin beşinci yılından sonra vahyolunmuştur. Wherry bu tarihi biraz erken buluyor. Ona göre, bu sure hicretten altı veya yedi yıl evveline aittir. Kısacası, gerek Müslim ve gerekse gayri müslim müellifler bu surenin hicretten yıllarca evvel vahyedilmiş olduğu hususunda mutabıktırlar. Bu Mekke ayetlerinin istikbali haber verme bakımından değeri şüphe götürmez. Bedir muharebesinde Mekkelilerin başına ne geleceği bu ayetlerde açıkça imâ edilmişti. Onları bekleyen akıbet önceden açık olarak haber verilmişti. Hz. Peygamber (S.A.V.) kulübesinden dışarı çıktığında, Mekke suresindeki kâhiane tasviri tekrarladı. Kulübedeki duâ ne niyazları esnasında bu Mekke ayetleri her halde Cenab-ı Hak (C.C.) tarafından hatırına getirilmişti. Bu ayetlerden bir tanesini okumak suretiyle, sahabelerine, Mekke vahyinde imâ olunan mev’ut saatin gelmiş olduğunu hatırlattı.

Mev’ut saat hakikaten gelmişti. Peygamber İşaya (21:13-17) bu saati evvelden haber vermişti. Müslümanlar hazırlıksızdı ve müşriklere dövüşmemeleri tavsiye edilmişti. Buna rağmen muharebe başladı. Çoğu harp görmemiş ve tecrübesiz ve hemen hemen teçhizatsız olan üçyüz on üç Müslüman, kendilerinden üç misli daha kuvvetli ve hepsi de tecrübeli bir düşman karşısında kalmıştı. Birkaç saat içinde Mekke’nin tanınmış reislerinden birçoğu ecellerine kavuştular. Peygamber İşaya’nın önceden bildirdiği gibi, Kedar’ın haşmet ve izzeti söndü. Mekke ordusu bir miktar esir ile ölülerini arkada bırakarak, miskinane bir ivedilik ile kaçtı. Esirler arasında Hz. Peygamber (S.A.V.)’ı Mekke’deki günlerde ekseriya himaye etmiş olan amcası Abbas da vardı. Abbas Mekkelilere katılmaya ve Hz. Peygamber (S.A.V.)’a karşı dövüşmeye zorlanmıştı. Esirlerden bir başkası da Hz. Peygamber (S.A.V.)’ın damatlarından Ebu’l As idi. Ölenler arasında Mekke ordusunun başkomutanı ve bütün müelliflerin beyan ve ifadesine göre, İslâmiyetin baş düşmanı olan Ebu Cehil de vardı.

Zafer gerçi gelmişti fakat gelirken Hz. Peygamber (S.A.V.)’a hem sevinç ve hem de üzüntü getirdi. Hz. Peygamber (S.A.V.) geçen ondört yıl esnasında defalarca tekrarlanan ve en eski din kitaplarından bazısında yazılı olan İlâhi vaidlerin yerine gelmesi ile sevinmişti. Fakat Mekkelilerin perişan durumuna da üzülmüştü. Onlar ne kadar da acınacak akıbete uğramışlardı! Hz. Peygamber (S.A.V.)’ın yerinde başkası olsaydı, bu zaferin sevinci ile sarhoşa dönerdi. Fakat huzuruna getirilen kelepçeli ve iple bağlı esirlerin manzarası Hz. Peygamber (S.A.V.)’in ve sadık dostu Hz. Ebu Bekir (R.A.)’in gözlerini yaşla doldurdu. Hz. Ebu Bekir (R.A.)’den sonra ikinci halife olan Hz. Ömer (R.A.) bunu görmüş fakat manasını anlamamıştı. Hz. Peygamber (S.A.V.) ve Hz. Ebu Bekir (R.A.) kazanılan bir zafere niçin ağlasınlar? Hz. Ömer (R.A.) hayret etti ve Hz. Peygamber (S.A.V.)’a “Ya Resul Allah! Allah sana böyle büyük bir zafer ve nusret verdiği halde niçin ağlıyorsun? Eğer ağlamamız gerekiyorsa, ben de seninle ağlayayım ve hiç olmazsa ağlıyormuş gibi bir tavır takınalım” şeklinde hitap etmeye cesaret etti. bunun üzerine Hz. Peygamber (S.A.V.) eliyle, Mekkeli esirlerin acınacak halini gösterdi. Allah’a itaatsizlik işte bu neticeye ulaşmıştı.

Peygamber İşaya, çok kanlı bir muharebeden muzaffer çıkan bu Peygamberin adaletine tekrar tekrar temas etmişti. Onun sözlerinin bu hadisede kuvvetli bir delil ve ispatı mevcuttu. Medine’ye dönerken, Hz. Peygamber (S.A.V.) geceyi yolda istirahat etmek için geçirdi. Başında nöbetçilik eden sadık askerleri, onun yatakta sağa sola dönüp uyuyamadığına şahit olmuşlardı. Az ötede, bir harp esiri olarak sıkıca bağlı duran amcasının iniltilerini işittiğinden ötürü uyuyamadığını derhal anladılar. Abbas’ın iplerini gevşettiler ve inilti kesildi. Artık iniltiden rahatı ve huzuru bozulmayan Hz. Peygamber (S.A.V.) uykuya daldı. Biraz sonra uyandığında, neden artık Abbas’ın iniltisini duymadığını merak etti. Abbas’ın bayılmış olması ihtimali zihninden geçer gibi oldu. Lâkin, Abbas’ı gözetleyen sahabeler Hz. Peygamber (S.A.V.)’a rahat uyuyabilmesi için amcasının iplerini gevşettiklerini söylediler. Hz. Peygamber (S.A.V.) “Yok, yok, bu olmaz” dedi. “Haksızlık yapılmamalı. Abbas benim akrabamsa, öteki esirler de başkalarının akrabalarıdır. Ya hepsinin iplerini gevşetiniz veyahut da Abbas’ın ipini de sıkı bağlayınız.” Sahabeler bu nasihati işittiklerinde bütün esirlerin iplerini gevşetmeye ve onların kaçmasından doğacak sorumluluğu yüklenmeye karar verdiler. Esirlerden okuma yazma bilenlere, her biri Mekkeli on erkek çocuğa okuma yazma öğretmeyi taahhüt etmek şartı ile serbest bırakacakları vâdolundu. Azatlık için onların fidyesi bu idi. Fidye ödeyecek kimsesi bulunmayanlar, diledikleri vakit azat edildiler. Fidye ödemeye gücü yetenler, bunu ödedikten sonra azaltandılar. Esirleri bu şekilde hürriyete kavuşturmak suretiyle, Hz. Peygamber (S.A.V.) harp esirlerini köle yapmak yolundaki zalimane geleneğe son verdi.

Önceki

Uhud savaşı

Sonraki

Bedir Savaşı