Bugün sizlere dinin yeniden canlanması ile ilgili islâm felsefesi hakkında bir tebliğ sunacağım. Dinler daima Allah’ın diriltmesi ile canlanır. Allah-ü Taâla tarafından insanları maddiyattan uzaklaştırmak ve yaratanlarına doğru çevirmek için bir muslih gönderilir. Böyle bir muslih değişmez bir şekilde dâima Allah adına büyük fedakarlıklar yapmak için bir çağrı yapar. O, insanları zahmet ve meşak kate, sabır ve sebata davet eder ve onlara yaşamak isteyenlerin hayatlarını vermeye hazır bulunmaları gerektiğini bildirir. O, onları sevdikleri ve kurtarmak için gayret ettikleri insanların körü körüne muhalefeti ve eziyetine karşı uzun ve acı verici bir çabaya hazırlar. Gerçekten dinin yeniden dirilmesinin daimî ve hakikî felsefesi işte budur; buna muhalif olan her felsefe yalnız bir fantezi ve kapristir. Şunu da belirtmeliyim ki bütün İslâm mezhepleri bu konuda aynı fikirde değildirler.
Müslümanların büyük bir kısmı öteden beri varolan dinin yeniden canlanma şeklinde şimdi artık temel ile ilgili bir değişmenin vuku bulduğuna inanmaktadırlar, diğer taraftan, Müslüman Ahmediye Cemâ’ati, bu tarihî amelin devamlı ve değişmez olduğuna inanmaktadır. Aralarında bulunan fikir ayrılığı yanlış bir etki yapmasın diye, hangi hizibe mensup olurlarsa olsunlar, Müslümanları bir zincire bağlayan taban ile ilgili ortak inançları saymayı gerekli addediyorum.
Her Müslüman, hangi mezhebe mensup olursa olsun, Allah’ın birliğine ve Hazret-i Muhammed’in (S.A.V.) risâletine inanır. Her Müslüman İslâm’ın insanlığın kur tuluşu için son din olduğuna da inanır. Bütün Müslümanlar İslâm’ın Mahşer gününe kadar insanların bütün ruhanî ihtiyaçlarını karşılamaya devam edeceğine inanırlar. Bütün Müslümanlar Hazret-i Muhammed (S.A.V.) vasıtasıyla indirilen şeriatın değişmezliğine ve Kuran’ın bir noktasının ve bir harekesinin bile bozulmaz ve değişmez olduğuna inanmaktadırlar. Hangi mezhepten olursa olsun bütün Müs lümanlar, Hazret-i Muhammed’in (S.A.V.) emir ve buyruklarının geçerliliğini ve üstünlüğünü, insanoğlunun sonu gelinceye kadar koruduğuna inanırlar. Bütün gurup lara mensup Müslümanlar ebedî gerçeklerin nurunun ancak ve ancak Hazret-i Muhammed (S.A.V.) ile kuvvetli bir irtibat kurarak elde edilebileceğine inanırlar. Akidenin temel unsurları istisnaya yer bırakmaksızın bütün Müs lümanlar tarafından kabul edilmektedir.
Bu kadar ortak taraflar olmakla birlikte, Müslüman Ahmediye Cemaatinin diğer Müslümanlardan ayrılan tarafı yine de mevcuttur. Bu ayrılık İslâm’ın yeniden diril mesi ile ilgilidir. Diğer bütün ihtilâflar bu temel ayrılıktan kaynaklanmaktadır.
İslâm’ın yeniden dirilmesi nasıl gerçekleşecek? Ona yeni bir hayât ve yeni bir kuvvet nasıl aşılanacak? Müslüman Ahmediye Cemaati gibi, diğer bütün Müslümanlar bile bu soruların cevabını Meryemoğlu İsa’nın tekrar gelmesi ve (Allah tarafından yol gösterilen ve görevlendirilen) Mehdi İmâm’ın gözükmesiyle ilgili olduğunu itiraf ederler. Açık bir şekilde üzerinde anlaşma ve birlik bulunan bu konu yoruma tâbi tutulduğu zaman gerçekten taban tabana zıt iki değişik görüşü meydana getirir.Ahmediye Müslüman Cemaati, İsa’nın tekrar gelmesi ile ilgili kehâneti (haberi) mecaz olarak kabul etmektedir.
Bu cemaatin inancına göre İmam Mehdi ile ilgili önceden veri len haberler bile mecazidir. Biz, bu haberlerin zahirî ma nalarına bakıldığı takdirde gerçek muazzam anlamlarının kavranılamayacağına inanırız. Buna tamamen zıt olarak, İslâm’ın diğer hizipleri, önceden verilen bu haberlerin harfi harfine gerçekleşmesi gerektiğinde ısrar ederler. Müslü man Ahmediye Cemaatini diğer hiziplerden ayıran ve onlar dan mümtaz kılan temel ayrılık işte budur.
Önceden Verilen Haberlerin Arka Planı
Müslümanların bugünkü yaygın gerileme ve mahvedici didişmeleri, Hazret-i Muhammed’in (S.A.V.) Allah’tan haber almadığı şeyler değildir. O, bin dörtyüz sene önce Allah’tan vahiy alarak, Müslümanların bir gün yetmiş iki hizibe ayrılacaklarını önceden haber verdi. Kendisi Müs lümanların acıklı durumlarını öyle detaylı olarak açıkladı ki, sanki bizim devrimizin görüntüsü kendi gözleri önüne serilmişti.
Peygamber Efendimiz (S.A.V)in hadisleri zamanımızın canlı bir tasvirini ihtiva etmektedir. O, şöyle dedi:
“İslâm’ın adından başka bir şeyi kalmayacak. Camiler, namaz kılanlarla dolu olduğu hâlde hidâyetten yoksun ve boş olacak. Müslüman din âlimleri gök kubbesi altında en kötü yaratık olacaklardır”.
Mamafih bu ürkütücü haberler yanında o, çok parlak ve şanlı müjdeler bile verdi. Bu kor kunç gerilemeye rağmen o, İslâm Milleti’nin yok olmayacağını da belirtti ve şöyle dedi (İbn-i Mâceh Kitab-ül İtisâm Bissünet’te rivayet edilmiştir):
“Ben onların başlarında, Meryemoğlu İsa da onların sonunda iken benim ümmetim nasıl yok olabilir.” (Müsned Ahmed; Kenz-ül Ümmâl c.7, S. 203)
Başka bir yerde O, şöyle buyurmuştur:
“Meryemoğlu aranıza ineceği zaman siz ne durumda olacaksınız? O, sizin kendi aranızdan sizin imamınız olacaktır.” (Sahih-i Buharî, Kitab-ül Enbiyâ; Sahih-i Müslim, Kitab-ül İmân)
Yine başka bir yerde O, şöyle haber vermiştir:
“Canım elinde olanın adına yemin ederim ki Meryemoğlu gerçekten aranıza inecek ve hakem olarak insafla ve âdilâne karar verecektir.” (Sahih-i Buharî, Kitab-ül Enbiyâ)
Peygamber Efendimiz (S.A.V.) Meryemoğlu İsa ile birlikte zuhur edecek olan büyük bir imamın, İmam Mehdinin müjdesini de verdi.
Şimdi, Müslüman Ahmediye Cemâ’ati, İslâm’ın canlan ması ve yer küresi üzerinde galebesinin İsa’nın gelmesine ve İmam Mehdî’nin zuhur etmesine de bağlı olduğuna inanmak konusunda diğer Müslümanlarla hemfikirdir. Fakat bu haberlerin yorumu bakımından diğerlerinden ayrı düşünmektedir. O, önceden verilmiş haberlerin (kehânetlerin) ilâhî kanunun zahirde gerçekleşme şekli, ayrıca daha önce gelip geçmiş peygamberlerin tarihi ile uygun olması ve bu ışık altında bakılması gerektiğine ısrar etmektedir. Buna mukabil diğer Müslüman hizipler, önceden verilmiş haberlerin (kehânetlerin) derin ve gizli anlamları bulun madığına ısrar ederler ve harfi manasına bağlı kalırlar.