Not: Pakistan’da Ahmediye Cemaati aleyhinde alınan karalara istinaden 4. Halife Hazreti Mirza Tahir Ahmed tarafından verilen cevabı içermektedir.
“Pakistan Millet Meclisi’nin, Müslüman Ahmediye Cemaati aleyhinde bir karar vererek bir yasa çıkarması Bu Cemaat’in doğruluğunu kanıtlayan çok açık bir delildir.”
Pakistan Sıkıyönetim hükümetinin Müslüman Ahmediye Cemaati aleyhinde hazırladığı ve dünyanın birçok ülkesine gönderdiği resmi broşürde, cemaatimize birçok suçlama ve iftira atılmış, birçok yanlış iddia ileri sürülmüştür. Cemaatin pek tanınmadığı bazı ülkelerde bu broşürün etkileri göze çarpmaktadır. Ülkemizde de bazı mollalar kasıtlı olarak ya da bilmeyerek araştırma zahmetine de girmeden broşürden alıntılar yaparak kitaplar yazmışlardır. Nitekim karşımıza çıkan itirazlar, o broşürden alınmış mesnetsiz suçlamalardır. Bu broşürde ileri sürülen bütün itirazların cevaplarını 4. Halife hazretleri (ra) hutbelerinde cevapladı. Daha sonra bu hutbeler bir yazı dizisine dönüştürülerek kitap olarak ta basıldı.
Bize karşı ileri sürülen bir itiraz da bu cemaatin birkaç yüz bini geçmemiş bir azınlık olduğu ve bu azınlık hakkında da icma-i ümmet (yani diğer bütün Müslümanların birleşerek) İslam dışı bir azınlık olduklarına dair karar olduğu ileri sürülüyor. Size bu konuda özetle bilgi vermek istiyorum.
Mirza Tahir Ahmed Hazretleri Kelime-i Şahadet ile Fatiha Suresi’ni okuduktan sonra enam suresinin 115-118. Ayetlerini okudular
Bu ayetlerin meali şöyledir: Allah’tan başka bir hakem arayabilir miyim? Halbuki size apaçık bir kitabı, yani Kuran-ı Kerim’i indiren de O’dur. Kendilerine bu yüce kitabı verdiğimiz kimseler, onun senin Rabb’in tarafından hak ile indirildiğini iyi bilirler. Onun için ey muhatabım olan kişi! Sen şüphecilerden olma. Senin Rabbi’nin indirdiği bu yüce kelâm, doğruluk ve adalet bakımından kemale ulaşmıştır. Artık hiçbir kimse bu Kelâmı aslâ değiştiremez. Böylece bu kelâm hiçbir zaman değişmeyecektir. Senin Rabb’in duaları işiten ve her şeyi görendir. Eğer sen yeryüzünde bulunan insanların çoğuna boyun eğersen, seni Allah yolundan mutlaka saptırırlar. Onlar ancak zanna uyarlar ve kafadan saçmalar uydurup dururlar. Ey Resul! Senin Rabb’in hak yolundan sapmış olanları iyi bilir. Keza doğru yolda olanları en iyi bilen de O’dur.[1]
Kur’an-ı Kerim’in bu ayetlerinden, ve başka birçok ayetten anlaşıldığına göre, hak ile batıl ve doğru ile yalan arasındaki ayırım konusunda sayı çoğunluğunun hiçbir değeri yoktur. Hatta bu kadarla kalmayıp çoğu kez, sayıca fazla olanların benimsedikleri yol yanlış olur. Sadece sayı çoğunluğuna uymanın insanı doğru yoldan saptırdığı birçok defa müşahede edilmiştir. Demek oluyor ki sayı çoğunluğuna uyarak birşeyi hak ve doğru kabul etmek büyük bir hatadır ve hak ile Batı’lı tanımanın yolları ise başkadır.
Gerçek şudur ki ulema yahut halkın bir konu hakkında aynı fikir üzerinde birleşmelerine “İcma-i Ümmet” denmez. Hz.Ali (R.A.) ile birçok büyüklerimizin bildirdiklerine göre; Hz.Resulüllah’ın (S.A.V.) buyurduğu “İcma-i Ümmet” şudur ki eğer bir tek kişinin söylediği söz yahut tuttuğu yol hak ise, işte o zaman bütün diğer Müslümanlar’ın fikri reddedilir. Hz.İmam Razi (A.R.), Hz.İmam İbn-ül Kayyim (A.R.) ile birçok ulemanın fikrine göre, dinimizde kuru çoğunluğun aslâ bir değeri yoktur. Buna rağmen muhaliflerimiz Müslüman Ahmedi Cemaati’nin bir azınlık olduğunu ileri sürerek, bütün diğer Müslümanlar’ın Bu Cemaat’in batıl olduğu konusunda aynı fikir üzerinde birleştiklerini, böylece bu Cemaat aleyhinde bir “İcma-i Ümmet” bulunduğunu ileri sürerler!
Pakistan Millet Meclisi’nin, Müslüman Ahmediye Cemaati aleyhinde bir karar vererek bir yasa çıkarması Bu Cemaat’in doğruluğunu kanıtlayan çok açık bir delildir. Fakat bu konuya geçmeden önce bazı ulemaların “İcma-i Ümmet” hakkındaki fikirlerini sunmak istiyorum. Meselâ Seyyid Ataüllah Şah Buharî bu konuda şöyle der: “Biz sözde çoğunun fikrine boyun eğmeyeceğiz. Biz ekseriyetin batıl üzerinde olduğunu biliriz.”[2]
Aynı şekilde Mevlevi Eşref Ali Tanavî şöyle der: “Bugünlerde demokrasi çok beğenilmektedir ve şahsî fikirden daha üstün tutulmaktadır. Her ne tarafta ekseriyet varsa ona “İcma-i Ümmet” ismi verilmektedir. Bana bir dostum bu konuda enteresan birşey söyledi. O da şudur ki “İcma-i Ümmet”ten zamanın Müslümanları’nın çoğunun fikri murat değildir. Aksine “Asr-ı Saadet” Müslümanları’nın çoğunun fikrine “İcma-i Ümmet” denir. Asr-ı Saadet’te Müslümanlar’ın çoğu hayır üzerinde idi. Hz.Resulüllah’ın (S.A.V.) buyurduğu gibi daha sonra şer çoğaldı. Bence bu tam yerinde bir sözdür ve ben bu sözü pek beğenirim.”[3]
Demek ki şerrin çoğaldığı devirlerde Müslümanlar’ın çoğu bir karar üzerinde birleşseler bile, ona aslâ “İcma-i Ümmet” denmeyecektir. Şerrin çoğalacağı zaman hakkında Allah’ın (C.C.) Habibi (S.A.V.) şöyle buyurmuştur:
Benim Ümmetim de, İsrailoğulları’nın geçtiği durumlardan mutlaka geçecek ve bir ayakkabının öteki ayakkabıya benzemesi gibi tıpatıp onlara benzeyecektir. Hatta eğer onlardan birisi açık olarak kendi anasıyla ilişki kurduysa, benim Ümmetim arasından da bu çirkin işi yapacak olanlar çıkacaktır. İsrailoğulları’nın yetmiş iki hizbe ayrılmaları gibi, benim Ümmetim de yetmiş üç hizbe ayrılacaktır. Ancak biri dışında hepsi cehennemlik olacaktır. Ashab-ı Kiram (R.A.) Hz.Resulüllah’a (S.A.V.) cennetlik olan Hizbin kimler olacağını sorunca o, da: “Benim ve ashabımın yolunda olanlar buyurdu.”[4]
Her Müslüman hizip, kendisinin bu hadise tabi olduğunu ileri sürmektedir ve daha düne kadar yetmiş iki hizbin cehennemlik ve bir tek hizbin ise cennetlik olduğu kabul edilmekte ve buna göre cennetlik olan tek hizbin hangisi olduğu tartışılmaktaydı. Mevdudi’nin partisi olan Cemaat-i İslâmi, “Tercüman-ül Kur’an” adlı bir dergi çıkarmaktadır. Mevdudi bu dergide şöyle bir yorum ileri sürmektedir: “İslâmiyet’te ekseriyetin bir fikir üzerinde birleşmeleri onların doğruluğunun bir delili olarak kabul edilmemiştir. Her koyun da Cemaat hükmünde değildir. Bir yerdeki din adamlarının toplu olarak bir fikir üzerinde birleşmelerine de “İcma-i Ümmet” denmez….. cennetlik olan hizip ne çoğunlukta olacak ne de çoğunlukta olduğunu doğruluğunun bir delili olarak ileri sürecektir. O hizip, Ümmet’in yetmiş üç hizbinden biri olup, Hz.Resulüllah’ın (S.A.V.) buyurduğu gibi, cennetlik olan hizbin durumu da dünyada ecnebi ve garibanlar gibi olacak. O bakımdan sayı itibarıyla çoğunlukta olduğunu, Allah’ın (C.C.) sevdiği bir cemaat olarak ileri sürenler için bu Hadis’te ümit ışığı yoktur. Bu Hadis’te cennetlik olan cemaatin iki tane alâmeti beyan edilmiştir. İlk alâmet; o cemaat Hz.Resulüllah (S.A.V.) ile Ashab-ı Kiram (R.A.) yolunda olacak. İkinci alâmet; o cemaat, azınlıkta olacaktır.”[5]
Yüce Rabbim’e kurban olayım! Muhaliflerimizin ağzından bile doğru söz çıkartarak, küfürler savuranların dilinden bize rahmet okutuverdi! Ey garibanlar! Ahir zamanda İslâm uğruna gariban olduğunuzdan dolayı ne mutlu sizlere!
1974’de Nava-yı Vakt Gazetesi 6 Ekim 1974 sayısında şöyle bir yorum yapmaktadır: “İslâm tarihî boyunca hiçbir mesele üzerinde tam olarak bu şekilde daha önce bir İcma-i Ümmet gerçekleşmemiştir. Memleketin bütün büyük din bilginleri; siyasî liderleri; her siyasî partinin başkanı bu konuda hemfikir oldukları gibi, Sufiler; Arifler; ermiş kimseler; ve tarikat ehli; Ahmediye Cemaati yahut Kadiyaniler dışında Müslümanlar’ın bilinen yetmiş iki hizbinin hepsi Ahmediler’in Müslüman sayılamayacakları konusunda içtenlikle birleşerek karar verdiler”
Cenab-i Hakk’ın kaderi muhaliflerimizin yalancı olduklarını nasıl da belli etmektedir! Daha önce kendilerinin doğru ve cennetlik, diğer bütün hiziplerin ise batıl ve cehennemlik olduklarını ileri süren bütün sözde Müslüman hizipler; yani diğer bir ifadeyle yetmiş iki hizip birleşerek, tek hizip olan Müslüman Ahmediye Cemaati aleyhinde hemfikir oldular!
Eğer Hz.Mehdi’nin (A.S.) cemaati olan Müslüman Ahmediye Cemaati tek ise; buna mukabil diğer yetmiş iki hizip birleşerek bu tek cemaati bir tarafa iterse, ne mutlu bu Cemaat’e! Hz.Resulüllah’ın (S.A.V.) fetvasına göre 7 Eylül 1974 günü verilen karar bir tek Müslüman Ahmedi Cemaati’nin doğru yolda olduğunu kanıtladı. Buna mukabil muhaliflerimizin çıkardığı netice Hz.Resulüllah’ın (S.A.V.) verdiği fetvaya aykırı olduğundan, reddedilmeye değer olmakla kalmayıp, üstelik yetmiş iki hizbin gerçek içyüzünü bile göstermektedir!
Şiiler’le Sünniler hemfikir olabileceklerini aslâ akla bile getirmezlerdi. Cenab-ı Hakk’ın kaderi onları bütün dinî anlaşmazlıklarına rağmen birleştirdi ve onlar büyüklerinin fetvalarını bile unuttular. İşte o gün kader bize güldü ve Hz.Resulüllah (S.A.V.) ile Rabbimiz’in sevgisi ve rahmeti bizleri sardı. Cenab-ı Hakk’a şükürler olsun!
[1] Enam Suresi; Ayet 115-118
[2] Zemzem Gazetesi; Lahor; 30 Nisan 1939
[3] El-Balað Dergisi; Karaçi; Temmuz 1976; s.59
[4] Tirmizi; Ebvab-ül İman; İftirakü Hazihilümme Faslı
[5] Tercüman-ül Kur’an Dergisi; Ocak-Şubat 1945; s.175-176