Teheccüd kılmak için telkin
Orası karanlıkların ülkesidir; karanlık ise nurun düşmanıdır. Ama mümin nurla hayat bulan bir varlıktır; karanlıkta yaşayamaz. Bu sebeple kendin için nur yaratmaya çalış. Bu nuru yaratmanın en güzel yollarından birisi Kur’ân-ı Kerim’in anlattığı Teheccüd yoludur. Eksiksiz; hiç kaçırmadan Teheccüd namazını kılmaya özen göster ama oranın şartlarına göre öyle bir vakitte kıl ki sabah namazı için kalkmak da mümkün olsun. Yoksa Teheccüd’ü kılıp sabah namazını kaza yapmak hiç fayda vermez.
Kur’ân-ı Kerim’in tilaveti
Kur’ân’ın hepsini sana ezberlettirdim; artık unutmamak senin işindir. Her gün okumayı sakın ihmal etme. Bu kitabın güzelliklerini daha öncede sıralamıştım ama bunu gönderenden fazla kim övebilir. Bu kitabı yollayanın özetle söylediği şudur ki bu Nur’dur, Beyan’dır, Furkan’dır, her şeyin detaylarını içerir, Kavli Kerim’dir, Kitab-i-Meknun’dur. İlim ve amel için gerekli olan her şey bundadır ve bunun dışında ne varsa beyhudedir, faydasızdır, hatta zehirdir. Şart sadece şudur ki insan açık bir göz ve açık bir kalple bunu okusun.
Dua’yı hiç bırakma
Dua ibadetin ruhudur ve müminin ise hayatı. Dua konusunda gaflet gösteren kibirlidir; kendi sahibine karşı böbürlenmektedir. Böyle birisiyle yakın olmak eşraflara yakışmaz. Dua ağızla bir şey söyleyip “oldu herhalde” demek değildir. Dua eriyip gitmek demektir; resmen ölmek demektir; alçak gönüllük ve kendini bir hiç sanmanın adıdır. Sadece ağzını açıp bir şeyler mırıldanan ama tezellül göstermeyen, kalbi, beyni ve vücudunun her zerresi duanın yarattığı aşk yıldırımıyla titremeyen kimse dua kavramıyla alay etmektedir. Kendi zamanını boşa harcadığı için Allah’ın gazabını çekmektedir. Bu sebeple sadece boğazından geçen ama içinde gerekli değişiklikler yaratmayan duayı etme. Öyle dua, dua değildir; Allah’ın (c.c.) kahrını çekmeye yarayan şeytani bir hiledir. Sen dua ettiğinde her zerren Allah’ın (c.c.) celalini müşahede ediyor olmalıdır; beyninin her köşesi O’nun kudretlerini yansıtıyor olmalıdır ve kalbin her keyfiyeti O’nun inayet ve ihsanlarını hatırlayarak haz alıyor olmalıdır. İşte sadece o zaman dua ediyor olursun. Bu çok zor gibi gelebilir ama temeli İlahi Aşk olan ibadetlerde bu zaten en doğal haldir; bundan kolay bir şey yoktur. Bu durum böyle yapanların karakterlerine işlenir ve her an her saniye bundan haz alırlar. Böyle bir insan ille de ayrı bir yerde seccadeyi açıp dua etmek ihtiyacını duymaz çünkü o zaten ister yalnız olsun ister bir kalabalık içinde; hep dua ediyordur. Hatta gözü bambaşka manzaraları seyrederken veya dili başka insanlarla konuşurken dahi ruhu Malikinin eşiğinin önünde eriyip kendisi ve dünya için rahmet dilemektedir.
İlahi aşkı besle
Allah (c.c.) ile olan ilişkimiz bir delil veya bir felsefeye dayalı olmamalıdır. Delil yol gösterir ve yolu bulana kadar işimize yarar; ondan sonra değil. Ondan sonra ise sırf aşk vardır; sırf aşk vardır; sırf aşk vardır. Bu aşk doğarsa mahbuptan uzak kalmak zaten imkânsız hale gelir. Dolayısıyla Allah’ın aşkını beslemeye çalış ki O’ndan fazla âşık olmaya değer birisi yoktur. Eğer Allah (c.c.) ile olan ilişkin delil ve ispatların etrafına dönüyorsa hayatın boş geçmektedir; ancak İlahi aşkın kıvılcımları gözükünce ve tüm vücudunu etkileyince anlam kazanacaktır. Eski şairlerden birisinin bu mısrası Vâdedilen Mesih’e (a.s.) de ilham oldu;
“İlahi aşk evliyaların yüzlerinden fışkırır; işte belirtisi budur.”Bu gösteriyor ki eğer insan Allah’ın (c.c.) dostu olmak istiyorsa İlahi aşkı öyle bir şekilde beslemelidir ki vücudunun her zerresinden fışkırsın. Yoksa sadece kalpte olup bitenlerin halini kim bilebilir. Birçok insan bu konuda kendi kendini kandırır. Zahirde hiçbir belirti yokken “ama kalbimizde var ya” deyip razı olurlar. Ama ateş olduğu yerde duman da olur ve kalplerin gerçek keyfiyetleri gizli kalamaz. Kalbi İlahi aşkla dolup taşan birisinin her kavli İlahi aşk kokar. Keçi etinden yapılan kebapların kokusu dahi hassas burunlar tarafından yüzlerce metreden hissedilir. Hal böyleyken bir insanın kalbi İlahi aşkın ateşi üzerinde pişiyorsa dünyayı muattar etmez mi? Dolayısıyla bunu iyi bil ki eğer aşkın belirtileri yoksa kendisi de yoktur; hissedilen şey sadece bir aldanmadır. Böyle birisi ıslahına yönelmelidir. Aşk muhakkak âşık olunan varlığın yakınlığını ister. Bu yakınlık nasıl elde edilir; burada anlatamam ama şu kadarını söyleyeyim ki bunun birçok şekli vardır; mucizeler gösterir, vahiy gönderir kuluyla konuşur keşf gösterir ve binlerce diğer yöntemlerle O kendisine âşık olan kuluna verir. Bunları elde etmeden razı olan âşık değildir.
Ebül-Heves olma
Dediğim gibi Allah (c.c.) da kendi sevgisini belirtmedikçe razı olma; kalbini daha da çok yak. Ama Ebül-Heves de olma. Bazı insanlar sahiplerini de satmak ister. Allah’ı (c.c.) elde etme arzuları başkaların önünde saygıdeğer görünmek için olur. “Bakın; Allah (c.c.) benimle konuşuyor; benim için mucizeler gösteriyor” demek için olur. “Esas Allah’ın dostu biziz” demek için olur. Bu arzularını dine hizmet etme isteğine bağlarlar. Dini böylece kolay yayabileceklerini düşünürler. Ama ne derlerse desinler; ortada bir gerçek var, o da şudur ki elde edilecek olan Allah’ı (c.c.) alçak hevesleri yüzünden satmak istiyorlar.
İşte böyle bir arzu sakın kalbinde oluşmasın. Gerçek bir âşık hiçbir zaman mahbubunu başkalara göstermek için âşık olmaz. Gerçek aşk diğer tüm arzuları bastırır; tüm dünyayı unutturuverir. Bu yüzden böylelerin düştüğü tuzağa sakın düşme. Allah’ın (c.c.) zatı lekesizdir ve O’nu görebilen her şeyi unutuverir; kendisi lekesiz hale gelir. Şirkten büyük bir ayıp yoktur; ondan daha büyük bir leke de yoktur. İşte bu sebeple böyle rezil düşüncelerini kendine yaklaştırma bile. Sadece O’ndan O’nu iste; başka her şeyi unut.
Adını lekeleyebilen ortamlardan uzak dur
Unutma ki sen Mesih-e-Mev’ud’un (a.s.) torunusun. Küçükken bir seferinde çok hastalanmıştın; ölüm eşiğindeydin. Aynı dönemde Birinci Halife Hazretleri attan düştü ve onun başına gelen bu musibet bize her şeyi unutturdu. Onun yanında oturuyordum ve o da acı içindeydi. Kısa aralıklarla bayılırdı; ben ise yanında oturup dua ediyordum. Diğer tarafta senin durumun da birden bire kötüleşti ve annen öleceğini düşünerek birini bana yolladı. Ben adamın bana ilettiği mesajı dinledim ama kalkmadım; sustum; çünkü Birinci Halife Hazretlerinin sevgisi ağır basıyordu; hatta onunkine nazaran seninki tamamen değersiz görünüyordu. Biraz sonra aynı adam yine mesaj getirdi ve ben yine sustum. Sonra üçüncü kez geldi ve durumun ciddiyetini anlattı. Bu sefer Birinci Halife Hazretleri kendindeydi. “Nasir Ahmad’ın durumu tehlikededir; çabuk gelin” mesajını o da duydu ve benim susup oturmama da şahit oldu. Biraz geçince bana döndü ve biraz kızgın bir sesle “Sen daha gitmedin mi; çok hasta olduğu söylenen sadece senin oğlun değildir; Mesih-e-Mev’ud’un (a.s.) torunudur da”. İster istemez gitmek zorunda kaldım. Sen birkaç gün içinde iyileştin ama ben o gün aldığım dersi hala unutamadım. Biz sadece kim olduğumuzu bakmamalıyız; unutmamalıyız ki Mesih-e-Mev’ud’la bir nispetimiz vardır ve bizim zayıflıklarımız onun iyi adını lekeleyebilir. Bu sebeple ümit ediyorum ki hep itiraza mahal bırakmayacak şekilde davranırsın. Sadece fitnelerden değil, adını kötüye çıkartacak ortamlardan da sakın. Kadınlarla yalnız oturmak, onlarla gezmeye gitmek vs. o ülkelerde son derece normal bir şeydir. Doğal karşılanmaktadır. Ama sizler bundan sakının. Kadınlarla el sıkışmamak orada çok büyük sıkıntılar yaratıyor ama ne yapalım ki bizim için Peygamber Efendimizin (s.a.v.) emrini hiçe saymak daha da büyük bir sıkıntıdır.
Yiyecek konusunda dikkat
Yiyecek konusunda dikkat et; orada helal et satılmaz. Yahudilerin kestiği ve caiz olan “koşer” et bulunmadıkça et yeme. Ancak kendin kestiysen emin olabilirsin. Balık, yumurta, sebzeler vs. hep faydalıdırlar. Bunlar varsa ete pek de ihtiyaç kalmaz ama istiyorsan haftada birkaç kez tavuk kesip pişirebilirsin. Unutma ki helal yiyecek helal kan yapar ve haram yiyecekler yenilirse insanın kanı bozulur; düşünceleri ise kirlenir. Kalp yavaş yavaş paslanır ve hiç farkında bile olmadan insan yolunu kaybeder. Allah’ın (c.c.) beyan ettiği yöntemleri terk edip başarmamız mümkün değildir. Dolayısıyla bu yöntemleri göz ardı etme. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur;
İyi dinleyin; Her hükümdarın bir özel alanı olur ve bu özel alanına giren cezalandırılır. Allah’ın (c.c.) özel alanıysa O’nun koyduğu yasaklardır. Akıllı davranış bu özel alanın yakınından bile geçmemektir çünkü yanlışlıkla oraya girerse başı derde girecektir. Sözün özü yemek konusunu basit sanma. Hem giderken uçağın içinde hem oraya vardıktan sonra hep aklında olsun. İngiliz uçaklarda verilen yemekteki tavuklar vs. doğrudan boğarak öldürülür. Diğer etleri ise genellikle Bombay’dan alıyorlar. Helal yemek isteyen için bir şeyler ayarlayabiliyorlar; ilgili memurlardan bunu iste. Yapamıyorsa diğer etlerden ye; tavuk yeme.
Dine hizmet vermek konusunda önemli talimatlar
Çok nadiren ayıp olmayan filmlerin izlenmesinde bir sakınca görmüyorum; caiz buluyorum. Ama dans partilerine katılmak hiç uygun değildir; bundan sakınmalısın. Her tür kumar ve benzeri oyunlardan sakınmalısın. Sinemadan da mümkün mertebe sakın. Senede bir iki kez faydalı bilgiler içeren ve ayıp konular işlenmeyen filmleri izleyebilirsin ama hep dikkat ederek hareket etmek şartıyla. Sen hayatını vakfetmiş birisin. Vakfetmenin anlamı dünyevi lüksleri terk edip sade bir hayata razı olmaktır. Tüm gücüyle dine hizmet vermektir. Bu sadece irade işi değildir. Bunun için her gün antrenman yapmak zorundasın. Bir asker sadece eline tüfeği alırsa asker olmaz. Savaş teknik ve taktiklerini de öğrenmek zorundadır; sürekli antrenman yapmak zorundadır. Aynı şekilde dini askerler de uzun müddet çalışmak zorundalar. Bu ancak her konuda sade bir hayatı olan için mümkündür.Asıl elbisen fakirliğin elbisesi olmalı. Bu böyle değilse vermiş olduğun sözü tutamayacaksın ve sadece Allah’ın (c.c.) kızgınlığını kazanmış olacaksın.
Elbiselerinin, yediğinin, içtiğinin, kaldığın yerin sade olması gerekir; alçak gönüllülük ise karakterine işlemelidir. Hizmet eden her halinden belli olur. Bir insanın duruşu, konuşması hizmete delalet etmiyorsa zaten hizmet edemez. Hizmet etmek zenginlerin işi değildir; bu meydan fakirlerin elindedir. Toplumun alt tabakası her insanın duruşundan ne kadar hizmet edebileceğini iyi sezer; öyle durmayanlara yaklaşmaz bile. Bir hizmetçin varsa, bir kardeşini emrin altında çalıştırmak zorunda kaldığından içten içe utanarak çalıştır. En sıradan insandan başlayıp en saygıdeğer olanına kadar herkesi sev; iyi ahlaklar sergile. Büyüklere edep; küçüklere şefkat göster. İlmin yüzünden böbürlenme; nitekim herhangi iyilik yapma fırsatı bahşedilse de; bunlar iyilikleri berbat eden şeylerdir. Kendini “en küçük” san ki asıl izzet ve saygınlık alçak gönüllüğün kazandırdığı saygınlıktır. Gerçek şudur ki Allah’ın saygın kıldığı kişinin dışında kalanlar bir şey değildir. Kendin çabalayarak kazandığın saygınlık, saygınlık değil gasp edilmiş maldır. Böyle zorla alınan saygınlık eninde sonunda insanı rezil eder. Ne olursa olsun; dini hizmet vermek hep aklında olsun. Paranı kendi nefsini mutlu etmek için harcayacağına fakir fukara için ve din için harcaman daha iyidir. Ben çocukken üç Rupi cep harçlığı alırdım ve bu parayla arkadaşlarımla birlikte bir dergi çıkartıyorduk. Arkadaşların durumu da benim gibiydi ama yinede vazgeçmedik; dergi Allah’ın lütfuyla başarılı bir dergiydi. Sözün özü dini hep kendi rahatından üstün tut; Çanda[1] vermeyi tüm ihtiyaçlarından daha önemli say. Bunun dışında da nefsini daha da zorlayarak sadaka ver;
Tebliğ konusunda talimat
Hem sözleriyle hem ahlaklarıyla tebliğ yapmak müminin önemli vazifesidir; bunu sakın unutma. Dolayısıyla oradayken geri dönmeden önce tebliğinin meyvelerini orada bırakıp da gelmeye çalış.
İyi dostlar
İyi dostlar edinmeye çalış. Sokak serserileri veya hayatı sadece eğlenme kaynağı olarak görenlerin yerine ciddi ve ilmi meyilleri olan insanlarla dost ol; onlarla gönlünü eğlendir.
Cami’ye gidip gelmek
Ne kadar mümkünse camiye gidip gelmeyi alışkanlık haline getir. Mümkünse Avrupa’nın diğer ülkelerini de gez.
Londra camisinin imamının itaati
Unutma ki Londra camisinin imamı halifenin temsilcisidir. Onun itaatı ve ona yardım etmek imanın bir parçasıdır. Bunu kesin aksatma.
Mümin korkak olmaz
Mümin korkak olmaz. Akrabalardan ayrılmak kolay değildir; insanın zoruna gider. Ama sen müminler gibi davran. Bu ayrılık senin iradeni zayıflatmasın; işine engel olmasın.
Doğruyu kabul et; yanlışı ret et
İnsanlar genellikle ezberlemeye meyilli olurlar; büyük terimlerden korkarlar. Sen insanların icat etmiş olduğu terim ve ıstılahlardan korkma; herhangi bir şey ezberleme. Konunun derinliğinde yatan mesajı anla ve gördüğün her doğruyu kabul et. Bir yanlışı varsa reddet. Sadece ders kitabında yazıyordur veya önemli bir kişi tarafından onaylanmıştır diye kabul etme.
Tüm saygınlık Ahmediyettedir
Bugün tüm saygınlık Ahmediyet’tedir. Dolayısıyla Ahmediyet’in en ufak ve sıradan işini dünyanın en önemli işi olarak gör; dünyevi saygınlıklardan üstün bil. Bu konuda zayıf düşersen kendi akıbetini mahvedersin.
Hayat suyu
Vâdedilen Mesih (a.s.) ve benim yazılarımı, cemaatin çeşitli dergilerini okumayı alışkanlık hale getir ki bunlarda ruhani hayatının suyu vardır.
Tüm nasihatlerinin özü
Tüm nasihatlerimin özeti şudur; Allah’a yönel Allah’a; O’nun ve sadece O’nun ol. Hepimiz faniyiz; elde edilmeye değer sadece O’nun zatıdır. Hayatın; hatta her nefesin O’nun için olsun. Amacın O olsun, maksudun O olsun; mahbubun ise yine O. O’nun adı dünyada yayılmadıkça; O’nun hükümeti kurulmadıkça rahat oturma. Unutma ki bu konuda rahat davranırsan üzerine çok büyük laneti almış olursun; Öyle büyük bir lanet ki umursamamak mümkün değildir. O çok büyük bir insanın lanetidir ve şöyledir;
Ey Allah’ım hiç ama hiç o karanlık gönlü rahat ettirme ki Ahmed’in (s.a.v.) dini için tedirgin bile değildir. İşte bu lanet çok sevdiğimiz imamımız olan Vâdedilen Mesih’in lanetidir. Allah (c.c.) seni ve arkadaşlarını hep bundan korusun.
Üçüncü Halife Hazretleri eğitim için İngiltere’ye giderken kendisine Hazret Muslih-e-Mev’ud tarafından yazılan mektuptan alıntıdır.
Hz. Mirza Beşiruddin Mahmud Ahmed
Hutbet-e Mahmud adlı eserinden
[1] Her Ahmedi’nin her ay kazancından verdiği para*