Peygamber Efendimize (s.a.v.) Verilen Ruhanî Rızk
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) ümmi (okuma yazması olmayan) olmasına rağmen bütün dünyaya meydan okudu. Meydan okuduğu insanlar arasında Kitap Ehli ve filozoflar dâhil olmak üzere her cinsten bilgin vardı. Ama O, bunların hepsinin hatalarını ortaya koydu. Bu kendisine bahşedilen ve benzeri bulunmayan ruhani rızktan dolayı gerçekleşti.
Takva sahibi hakkında başka bir âyet-i kerimede “Allah’ın (c.c.) dostu sadece takva sahibi kimsedir” denmiştir. Az bir zahmete katlanmanın sonucu Allah’ın (c.c.) dostu olmak, ne büyük bir nimet!
Bugünlerde eğer iktidar sahiplerinden biri veya herhangi bir yetkili, birine: “Sen benim dostumsun” derse veya ona herhangi bir şekilde biraz ikram ve iltifatta bulunursa, onun havası hemen değişir ve böbürlenir. Ama bir düşünün, buna göre Allah’ın (c.c.): “Sen Benim dostumsun, evliyamsın” dediği kimsenin rütbesi ne kadar yüce olur.
Bir kudsi hadiste Allah (c.c.) Peygamber Efendimize: “Kullarımın benimle böyle bir yakınlık mertebesine ulaşabilmeleri ancak nafile ibadetlerle gerçekleşir” buyurmuştur.
İnsanın iyilikleri iki çeşittir. Birincisi farz, öbürü nafiledir. Farzlar, insana farz kılınana örnek verecek olursak, borcun ödenmesi, iyiliğin karşılığının iyilikle verilmesi gibi amellerdir.
Bu farzlar dışında iyiliklerle ilgili bazı nafileler vardır. Yani bir kimseye hak ettiğinden fazla iyilikte bulunmak!
Bu nafile ibadetler farzları tamamlayıcıdır. Bu hadise göre, evliya kimselerin dini farzları, nafileleriyle kemale ulaşır. Mesela zekât dışında sadaka verirler. Allah (c.c.) böyle kullarının dostu olur. Aynı kutsi hadiste Allah (c.c.): “Bu nafile ibadetlerle kulum bana o kadar yakınlaşır ki ben onun eli, ayağı hatta dili olurum. O da bu dil ile konuşur” buyurmaktadır.
İnsanın Her Fiili Ne Zaman Allah’ın (C.C.) İsteği Doğrultusunda Olur?
İnsan, nefsanî isteklerinden pak olup, İlâhî isteği doğrultusunda hareket etmeye başladığı zaman. Onun hiçbir ameli şeriate aykırı olmaz. Onun her fiili Allah’ın (c.c.) rızasına uygun olur. İnsan ne zaman ibtilâda başarısız olursa o zaman onun fiiliyatı, İlâhî iradesine uygun düşmez. Böyle bir kimse kendi duygularına uygun hareketler gösterir. Mesela kızınca mahkemeye düşecek bir davranışta bulunur. Eğer bu insan kendini Kur’ân-ı Kerim’e teslim etmiş olsaydı, o zaman Kitabullah ona fikir verecekti. Çünkü Kur’ân-ı Kerim:
“İster yaş ister kuru olsun herşey bu kitapta mevcuttur” [1] beyanında bulunmaktadır.
Bu yüzden eğer insan Allah’ın (c.c.) kitabına danışmak isterse Kur’ân ona kesinlikle fikir verecektir. Ama kendi duygularına tabi olan kimse kesinlikle zarara katlanmak zorundadır.
Evliya, Allah (c.c.) ile konuşup, danışıp hareket eder. Sanki o, Allah’a (c.c.) cezbolmuştur. Bir kimse Allah’a (c.c.) ne kadar az cezbolup, O’nun sevgisinde ne kadar az yok olmuşsa, o kadar Allah’tan (c.c.) uzaktır. Ama onun Allah (c.c.) sevgisi ve cezboluşu tam Allah’ın (c.c.) istediği dereceye ulaşmışsa, o zaman onun imanının haddi hesabı yoktur.
Bir hadise göre böyle bir kimse hakkında Allah (c.c.): “Kim benim evliyama düşman kesilirse, Ben ona savaş açarım” buyurmaktadır. Bakınız takva sahibinin şanı ne kadar yüce ve attığı adım ne kadar yüksek bir yere varmıştır! Eğer bir kimsenin Allah’a (c.c.) olan yakınlık derecesi bu mertebeye ulaşmışsa, Allah’ın (c.c.) ona ne kadar yardımcı olacağını bir düşünün.
Vadedilen Mesih ve Mehdi
Mirza Gulam Ahmed Kadiyani
Eserlerden Seçmeler Kitabından
[1] En’âm Suresi; a. 60