Örneğin Kur’ân’ın parça parça inmesinin Allah (c.c.) tarafından olmadığının bir göstergesi olduğunu iddia ederler.
“Allah (c.c.) geçmişi ve gelecekte ne varsa bilmiyor mu? O neden parça parça indirsin?
İnsan geleceği bilmez. Muhammed (s.a.v.) de insandı ve olaylar gerçekleştikçe onların ışığında öğretisini geliştirirdi. Bu parça parça inişi gösteriyor ki Kur’ân aslında Allah’ın değil Muhammed’in kelamıdır” derler.
Kur’ân-ı Kerim’in kendisi de bu soruyu ele almıştır; şöyle demiştir; Bu gösteriyor ki Hıristiyanların aklına şimdi gelen bu soru Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) zamanında da kâfirler tarafından sorulmuştu. Kur’ân’ın cevabı ise şöyledir;
Yani parça parça indirilmesi hâşâ Allah’ın (c.c.) bir zayıflığı yüzünden değildir; tam tersine O’nun yüceliğini göstermektedir. Denilebilir ki yavaş yavaş indirmek indirilenin kalbini nasıl güçlendirir? Bu konuda birkaç şey söyleyeyim.
1) Birden bire tüm Kur’ân inseydi hiçbir zaman olaylar geliştikçe inmenin verdiği hazzı vermezdi; derin anlamları hakkında düşünme ortamı yaratılmazdı. Tam bir şey yaparken yapılan şey hakkında inen vahyin Peygamber Efendimize (s.a.v.) ne kadar haz verdiğini hele bir düşününüz; Allah’tan gelen onay neticesinde oluşan derin düşüncelerin keyfiyetini hayal ediniz. İçtihat o hazzı vermez ki. Sonra belli olayların hemen ardında inen vahiy kendi manasını de aşikâr ederdi. Sadece fikir yürüterek belli ayetleri belli olaylarla bağdaştırmak aynı zevki vermezdi.
2) Sonra tüm dünya için gönderilmiş olan kitabın korunması da gerekiyordu. Bir çırpıda inseydi ancak hayatını ona adamış birisi hıfzedebilirdi. Oysaki yavaş yavaş inince birçok insan onu ezberlemeye razı oldu; diğer işlerine rağmen Kur’ân’ı da ezberleyebildi. Bu Peygamber Efendimiz’in kalbini güçlendiren bir şeydi. Artık bu Kur’ân’ın hep korunacağını gösteriyordu. Bu sebeptendir ki Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) zamanında birçok sahabe bunu ezberlemişti. O dönemin oranlarına göre ezberleyenlerin oranı çok yüksekti. Şimdi ise tüm Kur’ân bir kitap şeklinde önümüzde olduğu için ezberleyenlerin oranı çok düşmüştür. O zaman hep azar azar inerdi ve iner inmez ezberlenirdi.
3) Üçüncü hikmeti şudur ki bir çırpıda inseydi insanların kalplerinde iyice oturmazdı. Günümüzde bir Hindu Müslüman olduğunda önünde İslamiyet’i yaşayan milyonlarca örnek olur. Bu da ona güç verir; yapılabilecek bir şey olarak gösterir. Ama eğer birisine kalın bir kitap verip “uygula” dersek ve etrafında hiç uygulayan olmazsa büyük bir olasılıkla pes edecektir; yüz senede bile tam uygular hale gelemeyecektir. Dolayısıyla kalplerde iyice yerleştirmek için yavaş yavaş inmesi gerekiyordu. İnsanlar bir emrini iyice ezberleyince; uygulamaya başlayınca ikinci bir emir inerdi; sonra üçüncü vs. İşte bu şekilde kısa sürede tüm Kur’ân uygulattırıldı.
4) Eğer bir çırpıda inseydi ancak elimizde ki sıralamasıyla inmesi gerekirdi. Oysaki o dönem için bu sıralama çok tehlikeli olurdu. Aynen bizim için iniş sıralamasının tehlikeli olduğu gibi. Daha Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) peygamberliği bile ispatlanmamışken namaz ve oruç emirleri yağsaydı pek anlamlı olmazdı. Dolayısıyla önce Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) peygamber olup olmadığı konusunun iyice anlaşılması gerekiyordu; gerçekten Allah’ın Resulü olduğunun kanıtlanması gerekiyordu. Amel ile ilgili kısmı ancak sonra gelebilirdi. Ama artık böyle bir sıralaması gereksizdir; Peygamber Efendimiz’in gerçekten Allah’ın Resulü olduğuna inanan bir cemaat vardır. Bugün birisi İslamiyet’i kabul ediyorsa Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) tüm hayatını inceleyerek ve ikna olarak kabul ediyordur. Dolayısıyla bu durum için farklı bir sıralama gereklidir. Oysaki Kur’ân bir çırpıda inseydi ortada bir cemaat falan yokken ciddi sorunlar oluşurdu.
5) Eğer bir çırpıda inseydi bir kısmı diğer kısmı için bir işaret görevini göremezdi. Örneğin Kur’ân-ı Kerim Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) sapasağlam düşmanların pençelerinden kurtarılıp götürüleceğine dair bir gaybî haber verir ve aynı zamanda bu olay gerçekleştiğinde ilk verdiği haberi hatırlatır. Eğer tüm Kur’ân bir anda inmiş olsaydı bu ayetler anlamsızlaşırdı; haberin gerçekleşmesiyle birlikte gelen ve “bakın Biz demiştik” diye işaret eden ayetler anlamlı olamazdı. Bunun için ayetlerin olaylarla birlikte inmesi gerekiyordu. Önce sapasağlam kaçabileceğini anlatan ayetin inmesi gerekiyordu ve bu gerçekleştiğinde “bunu başardık” diye ima eden ayetin inmesi gerekiyordu.
6) Bana göre bir çırpıda indirilmemesinin arkasında bir hikmet daha vardır. Kur’ân-ı Kerim hakkında “başkası yazıp Muhammed’e (s.a.v.) verdi” diye iddia edenler oldu. Hatta Kur’ân’ın kendisi de bu itirazı beyan etmiştir; şöyle demiştir;
Eğer Kur’ân bir çırpıda inseydi birisinin yardım etmiş olması itirazı önem kazanırdı. Oysaki Kur’ân’ın bir kısmı Mekke’de indi bir kısmıysa Medine’de. Sonra Kur’ân meclislerde herkesle birlikte otururken de indirildi. Orada kim yardım etmiş olabilir? Sonra Kur’ân yolculukların arasında da indi. Tüm savaşlarda Peygamber Efendimizle (s.a.v.) birlikte olan kim vardı? Kimse. Ama Kur’ân yolculuklarda, savaşlarda, gece vakti, gündüz vakti, Mekke’de, Medine’de, herkesin ortasında ve yalnızken indi ve böylece “başkası yardım etti” itirazı cevaplanmış oldu. Eğer Peygamber Efendimiz (s.a.v.) birden bire bir kitapla ortaya çıkmış olsaydı “nereden getirdi; kim yardım etti” sorusu anlamlı olabilirdi ama eğer ayetler tam duruma uygun şekilde ve gerektiğinde farklı ortamlarda iniyorsa böyle bir iddia edilemez. Tam tersine parça parça indirilmesi “kalbini güçlendirmek için” ifadesini tam doğrulamaktadır.
Hz. Mirza Beşiruddin Mahmud Ahmed
Kur’an’ın Faziletleri adlı kitabından
[1] Furkan 3[2] Furkan 5
“bu uydurduğu sadece bir yalandır; gerçek şudur ki bunun arkasında buna yardım eden bir kavim vardır.” [2]
“Kâfirler neden bir çırpıda indirilmediğini söylerler.”[1]
“Zaten böyle olması gerekiyordu ve hikmeti de şudur ki böylece kalbini güçlendirmek istedik.”