Şimdi de hızlıca Müteşabihat hakkında bir iki şey söylemek istiyorum. Deniliyor ki Kur’ân’da hem Muhkemat hem Müteşabihatlar vardır. Bu durumda Kur’ân’a nasıl güvenebiliriz?
Gerçek şudur ki bu konu doğru dürüst anlaşılmamıştır; hakkında hiç derin derin düşünülmemiştir. Ali-İmran suresinde Allah (c.c.) şöyle buyurur; [3]
Kur’ân’ı Resulüne (s.a.v.) indiren Allah’tır (c.c.). Bunda bazı ayetler Muhkemat’tırlar. Bunlar kitabın anasıdır; esasıdır. Bazıları ise Müteşabihattır. İnsanlar da hemen “biz ne bilelim hangisi Muhkemat ve hangisi Müteşabihat’tır” diye itiraz ederler. Ama Kur’ân-ı Kerim Hud suresinde şöyle buyurur; [4]
Yani bu kitabın tüm ayetleri Muhkemat’tırlar. Şimdi zahiren bu ilk ayetin anlamına ters düşmektedir. Yine başka bir yerdeyse şöyle buyurur; [5]
Yani Allah’tır ki en iyi olanı nazil etmiştir; yani Müteşabih bir kitap.
Şimdi bu ayete göre Kur’ân’ın tüm ayetleri Müteşabihat sınıfına giriyor! Oysaki bir önceki ayet tüm ayetlerin Muhkemat sınıfına girdiğini söylüyordu. Bu gösteriyor ki Muhkemat ve Müteşabihat terimlerinin anlamı düşündüğümüz gibi değildir. Özellikle Müteşabihatların “şüphe yaratan ayetler” gibi yorumlanması çok yanlıştır çünkü Kur’ân’ın kendisi Müteşabih kelimesinin tefsirini şöyle yapar; [6]
Bunun içerdiği konular çok yücedir ve hakkında düşünüp okuyanlar Rablerinden öyle korkarlar ki tüyleri diken diken olur. Sonra vücutlarının her zerresi ve kalpleri Allah’ın zikrine yönelir. Yani kalpleri İlahi aşkla dolup taşar. Şimdi soruyorum; şüphe yaratan bir şey insanı bu hale getirebilir mi hiç? Besbellidir ki Müteşabih’in anlamı başkadır ve o da şudur ki “başkasına benzeyen bir şey”
Yani Müteşabih öğreti eski öğretilere benzeyen öğretidir. Örneğin oruçla ilgili emir vardır ve bu emir zatında bir Müteşabih’dir çünkü eski semavi kitaplarda da vardır.
Kur’ân-ı Kerim’de Allah (c.c.) şöyle buyurur; [7]
Yani oruçla ilgili salt emir kısmı Müteşabih’dir. Sonra kurban kesme felsefesiyle ilgili Kur’ân-ı Kerim şöyle der; [8]
Yani Biz her kavim için farklı şekillerde kurban emrini verdik. Dolayısıyla bu da kurban emrinin salt emir olarak bir Müteşabih emri olduğunu gösterir. Kur’ân aslında “eskilerden çalınmıştır” itirazını ret etmek istiyor. Daha önce de söylediğim gibi, şöyle buyuruyor; [9]
Yani bu kitabın bir kısmı yenidir; bir kısmıysa eskilere benzetmektedir. Böyle de olması gerekiyordu. Örneğin eski kitaplar “doğruyu söyleyin” demişlerse Kur’ân “yalan söyleyin” mi deseydi! Yani Kur’ân getirdiği öğretinin bir kısmının zaten eskilere benzediğini[10] gösterir ama sonra şöyle devam eder; [11]
Bunlar yeniliklere hiç bakmazlar; sadece fesat çıkarma niyetiyle eskilerin benzerliklerini gösterip çalındığını iddia ederler. Asıl amaçları fitne çıkartıp asıl konuyu karıştırmaktır. Oysaki; yani hangi eski öğretinin ne kadar korunup Kur’ân’a dâhil edilmesi gerektiği konusunu sadece Allah bilir; bunu bilmek insanın işi değildir. Öğreti her ne kadar eski olsa da içindeki bir kısmı hep kalıcı olur ve o kısmın korunup bir sonraki evrim aşamasına taşınması gerekir ve bu sadece Allah’ın işidir. Sadece O bilir veya birisine özellikle anlatırsa o da hangi konunun ne kadar ve hangi hikmetle korunması gerektiği bilgisine sahip olabilir.
Bu Muhkemat ve Müteşabihat konusu başka şekillerde de açıklanabilir ve onların bir kısmı doğrudur da ama muayyen bir şekilde hangi ayetin Muhkemat ve hangi ayetin Müteşabihat sınıfına girdiğini anlamak için benim yaptığım yorum gerekecektir.
Bazen aynı ayet bir durumda Muhkemat sınıfına girdiği gibi diğer durumda Müteşabihat sınıfına da girebilir. Birisi bir ayeti net bir şekilde anlarsa onu Muhkemat sınıfına sokacaktır ama tam anlamayan başka birisi Müteşabihat diyecektir. Sonra birisi belli bir anlam açısından bir ayetin kesinlikle Muhkemat sınıfına girdiğini iddia ederken diğeri o manayla hemfikir olmadığı için Müteşabihat diyebilir. Oysaki benim verdiğim manada bu sıkıntı tamamen kalkmaktadır. Yani eski semavi kitaplarda da prensip olarak bulunan emirler Müteşabihattır; kalanlar ise Muhkemat.
Tüm Kur’ân’a neden Muhkemat denmiştir; Müteşabehat denmiştir?
Gelelim bazı ayetlerin tüm Kur’ân’a Muhkemat ve bazı ayetlerin tüm Kur’ân’a Müteşabihat demesi meselesine. Bir kere dediğim gibi ana prensibimiz şudur ki eski semavi kitaplarda da olan şeyler Müteşabihattır ve tamamen yeni diyebileceğimiz şeyler ise Muhkemat. Ama belli bir açıdan bakınca tüm Kur’ân Muhkemat sınıfına girebilir çünkü öğretinin herhangi bir bölümünü dikkate aldığımız vakit sadece salt emir kısmını değil; tüm detaylarıyla birlikte oluşan şeklini kıyaslamalıyız. Bu açıdan bakınca Kur’ân eski şeyleri bile o kadar detaylı ve o kadar teferruatlı şekilde anlatmıştır ki sanki yepyeni bir şekil almışlardır ve Muhkemat denmeye hak kazanmışlardır. Eskilerden aldığı hiçbir şeyi Kur’ân aynen almamıştır; hep iyileştirerek almıştır ve emirlere verdiği son şekil itibariyle tamamen yeni bir kitaptır. Aynı şekilde şunu da söylemek mümkündür ki prensip itibariyle eski kitaplarla aynıdır çünkü öbür türlü eski dinlerin mensupları kendi zamanlarında o dönemin izin verdiği kadar mükemmelliğe bile ulaşamazlardı. Bu açıdan bakınca Kur’ân’ın her emri ilkel haliyle de olsa eski kitaplarda da mevcuttur ve bu açıdan tüm Kur’ân Müteşabihattır. Namaz eskiden de vardı; oruç eskiden de vardı; hac eskiden de vardı; zekât eskiden de vardı.
Bu benzerliği gören insanlar bazen şüpheye düşebiliyorlar; “öyleyse Kur’ân ne getirdi ki; bir faydası var mıdır?” diyorlar. Hıristiyanlardan “Yenabey-ül-İslam” adlı kitabın yazarı ve onun gibi düşünenler bu sınıfa girer. Onlara göre benzerlik semavi olmamasının göstergesidir. Oysaki Kur’ân bu soruyu çoktan ele alıp açıklamıştır bile.
Gerçek şudur ki Muhkemat ve Müteşabihat konusunu açarak çok yüce bir gerçeği açıklamıştır. Her semavi kitap bunlardan ibaret olmalıdır demiştir; yoksa semavi değildir. Eskilerden tamamen farklı bir kitap Allah tarafından olamaz çünkü bu eski zamanlarda kimsenin Allah’a yaklaşıp irfan sahibi hale gelmediğini gösterir ve aynı şekilde Allah’ın da eskiden kimseye hidayet vermediğini gösterir ki bu yanlış olur. Aynı şekilde eski öğretilerden daha üstün bir şey sunmuyorsa; taş üstüne taş koymuyorsa gönderilmesi de abestir. Bu ana prensibi hiç kimse ret edemez; karşı koyamaz.
Müfessirler Muhkemat ve Müteşabihat konusunda çok çabalamışlardır ama bu aslı kaçırdıkları için hep sendelemişlerdir. Artık hava çok soğuduğu ve bulutlar da toplandığı için konuşmamı bitirmek istiyorum. Allah hepinize Kur’ân’ı anlamak ve uygulamak nasip etsin. Âmin.
Hz. Mirza Beşiruddin Mahmud Ahmed
“Kuran!ın Faziletleri” Kitabından
[1] Anlamı kesin ve net olan ayetler*
[2] Birden fazla anlam taşıyabilen ayetler *
[3] Ali-İmran 8
[4] Hud 2
[5] Zümer 24
[6] Zümer 24
[7] Bakara 184
[8] Hac 35
[9] Ali-İmran 8
[10] Bu benzeme olayı ilerideki sayfalarda detaylı olarak ele alınacaktır ve benzediği yerlerde de aslında eskilerden çok daha üstün olduğu ispatlanacaktır. Zaten “aynısı” olsaydı “benziyor” denmezdi; aynısıdır denirdi. *
[11] Ali-İmran 8