Kur’ân’ın eski semavi kitaplara göre üstünlüğünü aklen ve naklen ispatlanması
İslamiyet’in özü.
Bugün anlatmak istediğim konu son derece önemlidir ve gerçek anlamda İslamiyet’in ruhu ve özüdür ve arkadaşların dikkatle dinlemesi ve faydalanması onlar için bir farzdır. Konu Kur’ân’ın faziletleriyle ilgilidir. Yani Kur’ân’da ne var ki onu diğer semavi kitaplardan üstün kılar.
Bütün dinimizin temel direğinin Kur’ân olduğu bariz bir gerçektir ve herhangi bir eksiklik tespit edilirse veya olağanüstü üstünlükleri ispatlanmasa dinimiz sarsılır ve değerli bir şey olmaktan çıkar. Dolayısıyla iyi bilin ki bu çok hassas bir meseledir ve bu yönden gelen hamleler bize en çok zarar verebilir.
Ben Peygamber Efendimizi (s.a.v.) Kur’ân’dan farklı bir şey olarak saymıyorum ve bana göre o da Kur’ân’ın bir cüzüdür. Kur’ân kendisi bu konu hakkında şöyle der; [2]
Bu Kur’ân şüphesiz Âlemlerin Rabbi tarafından indirilmiştir ve bunu senin kalbine ulaştıran emanetleri aynen ulaştıran Ruhu’l-Emin’dir ki sende uyaran o mukaddes cemaate katılasın diye.
Yani bir kelimeler şeklinde inen Kur’ân vardır ama birde Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) pak kalbinde yerleşip onu harekete geçiren Kur’ân vardır. İkisi aynı şeydir ve bu sebeple Peygamber Efendimize yapılan her hamle aslında Kur’ân’a yapılan bir hamledir.
Kur’ân’ın tüm dinlere ve semavi kitaplara olan üstünlüğüİddiamıza göre Kur’ân-ı Kerim tüm dünya ve tüm zamanlar içindir. Eğer gerçekten böyleyse sorumluluklarımızın ne kadar arttığını artık siz düşünüz. Sadece Araplar için veya sadece belli bir dönem için olsaydı durum farklı olurdu. Araplar herhangi bir şeriat sahibi değillerdi; bir semavi kitapları yoktu. Onlar tamamen kendi fikirlerini uygularlardı; kavimsel örf ve adetleri benimserlerdi. Sadece onlar söz konusu olsaydı “putperest oldukları ve birçok ahlaki bozukluklara düşmüş oldukları için Kur’ân gönderildi; bu Kur’ân’ın gerekliliğini de gösterir” derdik ve böylece o dönemin inançlarına ve felsefesine göre Kur’ân’ın üstünlüğünü göstermiş olurduk.
Ama biz Kur’ân’ın tüm dünya için gönderildiğini iddia ediyoruz. Yahudiler, Hıristiyanlar, Farisiler ve Hindular hepsi bunun muhatabıdır diyoruz. Sonra elimizde olan tüm semavi kitaplardan üstün olduğunu iddia ediyoruz. Böyle bir iddiası olan iddiasını kanıtlamak zorundadır; eski semavi kitaplardan gerçekten de üstün olduğunu ispatlamak zorundadır. Tevrat’ta olmayan; İncil’de olmayan, eski sahifelerde olmayan, Veda’larda olmayan, Zerdüştlerin kitaplarında olmayan üstünlüklere sahip olduğunu göstermek durumundayız.
Kur’ân ruhani bir hazinedir
Sonra bunu da kanıtlamak zorundayız ki Kur’ân-ı Kerim’in içindeki ruhani hazine olmadan yaşayamayız. Sadece diğer semavi kitaplardan üstünlüğünü ispatlamak yeterli değildir. Olağanüstü bir farkın var olduğunu göstermek zorundayız. Benzer şeylerin arasında birisi hep üstün olur; diğeri ise edna.
Örneğin tatlı olan iki mango arasında büyük olan üstün olacaktır. Ama Kur’ân’la ilgili iddiamız bu üstünlüğün ötesindedir. Biz onun tüm zamanlar için gönderildiğini iddia ediyoruz. Yani ondan daha üstün bir şey olamaz diyoruz. Ne kadar da ilerlesek yeni bir şeriata ihtiyaç duyulmayacaktır diyoruz. Bu sebeple tüm milletlerin çıkarttığı tüm ilimlerden daha üstün ilimleri bundan çıkartıp göstermek durumundayız.
Son semavi kitap olduğunu iddia eden bir kitap sadece eskileri iptal edip yerine geçmekle sınırlı kalamaz çünkü o gelecekte de artık başka bir kitabın gelmeyeceğini iddia etmiştir; son İlhami kitap olduğunu vurgulamıştır. Normalde bir kitap için sadece eski kitaplardan üstün olduğunu ispatlamak yeterli olur ama “benden sonra yeni bir kitap gelmeyecek” diyen kitap olabilecek tüm konularda insanın aklına gelebilecek her açıdan ebediyen üstün kalabilecek potansiyeli ispatlamak zorundadır. Ruhaniyet konusunda kıyamete kadar insanların akıllarına gelebilecek her konuyu zaten içerdiğini kanıtlamak durumundadır. Yani kendisinden sonra başka bir kitabın gelmeyeceğini iddia eden bu iddiasını destekleyen bilgiler içermelidir ve gerçekten de artık yeni bir kitaba ihtiyaç duyulmayacağını kati ispatlarla göstermelidir.
Bu konu tabi ki ancak prensip itibariyle ispatlanabilir ve bu tartışma ancak ana prensiplerin ispatı şeklinde bitirilebilir. Detaylar konusunda da tartışmalar yapılabilir ve falanca özellik sadece Kur’ân’da vardır; diğerlerinde yoktur denebilir ama bizim için bu prensip tartışma da şarttır.
Beş veya on veya yirmi üstün özelliği saydıktan sonra prensip itibarıyla Veda’lardan veya İncil’den veya Zerdüştlerin kitabından üstün olduğunu ispatlamış oluruz ama bu mükemmelliğin ispatı sayılmayacaktır. Gelecekte de bundan üstün bir kitaba ihtiyaç duyulabileceği konusu açık kalmış olacaktır. Olsa olsa şimdiye kadar bir üstünlük kanıtlanmış olacaktır; o kadar.
Bir şeyin üstünlüğünü gösteren tüm açılardan üstün olması
Sözün özü en son ve en üstün olduğunu iddia eden kitap sadece diğer kitaplarda olmayan şeyleri sunmakla yetinemez; gelecekte da daha üstün bir kitabın olabilmesinin imkânsızlığını ispatlamalıdır. Bunu yapana kadar işi bitmeyecektir. Faziletin sadece belli konuların üstünlüğü ile alakalı olmadığı; konuların vüsat ve geniş çaplılığı ile de alakalı olduğu doğrudur ve bu açıdan özelliklerin çokluğu da bir avantajımızdır ama mükemmellik başka bir şeydir. Bir şey eğer mükemmel ise daha üstünü hayal bile edilemez ve söz konusu Kur’ân-ı Kerim olunca iddiamız aynen budur.
Mücevherler madeni
Birisi “daha öncekiler bu özelliği bilmiyor muydu?” diyebilir. Muhakkak biliyorlardı ama ruhani ilimlerin hazinesi hiç tükenmez. Bu her gün yeni inciler sunan bitmek tükenmek bilmeyen bir madendir. Hal böyleyken eskilerin bulmuş oldukları incilerle yetinmemize gerek yoktur. Neden bizde dalıp bu madenden yeni elmaslar ve yeni inciler çıkartmayalım?
İşte bu sebeple eskiden dalıp ceplerimi bu incilerle dolup döndüğüm gibi yine daldım ve ceplerimi yeniden doldurup geldim. Ama bu sefer daldığımda acayip bir fikir aklıma geldi. Körü körüne elimi uzatıp bulduğumla razı oluyordum. Oysaki belki o madende çok daha değerli inciler de vardır. Dolayısıyla prensipte neyin yakalanması gerektiğini düşünmeye başladım. İşte o zaman anladım ki bir şeyin üstünlüğü hakkında düşünürken derin anlamları hakkında düşünmek doğru yöntem değildir. Her şeyden önce bir şeyin diğer bir şey üzerindeki üstünlüğünün genel kuralları hakkında bir karar vermeliyiz; prensipte neyin bir şeyi üstün kıldığını düşünmeliyiz. Ancak ondan sonra elde ettiğimiz bu kriterlere göre Kur’ân’ın üstünlüklerini araştırmalıyız.
Hz. Mirza Beşiruddin Mahmud Ahmed
Kuranın Faziletleri kitabından
[1] Nur sûresi 36-39[2] Şuara sûresi 193-195