Lajna Imaillah 2022 Kapanış Konuşması

Müslüman Ahmediye Cemaati’nin Dünya Çapında Başkanı ve Beşinci Halife Mirza Masrur Ahmad (aba) Hazretleri, 18 Eylül 2022 günü İngiltere Lacna İmaillah İctiması’na bizzat katılıp hitapta bulundu. Konuşmanın doğrudan yapılan tercümesi aşağıdadır.

Teşehhüd ve Teavvuz okuduktan sonra Huzur, şöyle buyurdu:

Lajna Imalillah UK, Allah’ın lütfuyla, Covid’den etkilenen son birkaç yılın ardından bir kez daha ulusal ictimasını daha geniş ölçekte gerçekleştirme fırsatı buldu. Sizlerin çeşitli programlardan büyük ölçüde faydalanmış olmanızı umuyor ve duada bulunuyorum. Lajna Imaillah üyeleri, cemaatin yan kuruluşlarının hedeflerini ve Lajna Imaillah’ın bir parçası olmanın ne anlama geldiği üzerinde daima tefekkür etmeli ve derinlemesine kafa yormalıdır.

Hz. Muslih Mevud (ra) Lajna İmaillah’ı kurduğunda, büyük bir müzakere ve düşünmenin ardından ona bu adı vermiştir. Çünkü Lajna Imaillah, tam kelime anlamıyla Yüce Allah’ın hizmetkârlarından oluşan bir topluluk demektir. Bu sebeple Yüce Allah’ın hizmetkârlarının topluluğuna girdiğinizde ve imanınızın hizmetkârı olmaya söz verdiğiniz zaman, sorumluluklarınızı anlamalısınız. Her şeyden önce, tüm üyeler inançlarını korumaya çok dikkat etmelidirler. Gerçek bir müminin sahip olması gereken manevi seviye ve yüksek mertebeye ulaşmak için çaba göstermelidirler. Kuran-ı Kerim’de, o zamanın çölde yaşayan ümmi Araplarına hitaben Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:

قُلْ لَمْ تُؤْمِنُوا وَلٰكِنْ قُولُوا اَسْلَمْنَا

De ki, ‘Siz (henüz) inanmadınız. Ve lakin biz Müslüman olduk deyiniz” (Hucurat ayet 15)

Burada Yüce Allah, taşrada, kırsalda yaşayan insanlara, İslam’ı kabul ettik ve Müslüman olduk diye söylemelerini tavsiye etmektedir. Onlar mümin oldukarını veya hakiki imanı kazandıklarını iddia etmemelidirler. Çünkü samimi bir müminin gerektirdiği iman standardı, İslam’ı kabul etmenin çok ötesindedir. Kelimeyi şehadeti okuyan herkes Müslümanım diyebilir ancak herkes mümin olduğunu veya gerçek imanı kazandığını söyleyemez. Yüce Allah’ın Tek olduğunu ve Onun her şeye gücü yeten olduğunu ve Hz. Resulullah’ın (sav) onun Peygamberi olduğunu keza İslam’ın mükemmel din olduğunu ilan etmek, ancak inancın en temel düzeyini temsil eder. Mutlak iman, çok daha yüksek bir inanç ve anlayış gerektirir ve Yüce Allah’ın tüm emirlerini yerine getirmedikçe o seviyeye ulaşmak mümkün değildir.

Bu yüzden her Ahmedinin hatırlaması gereken ilk şey, iman ve inancında tam olmak için çaba göstermesi gerektiğidir. Bununla ilgili olarak Vadedilen Mesih (as) şöyle buyurmuştur; Müminler, amelleri ve işleri imanlarını haklı çıkaran kimselerdir. Onların kalplerine imanları kazınmıştır. Müminler, Rablerine öncelik tanıyan ve Onun rızasını her şeyden üstün tutan kimselerdir. Bu nedenle, kişinin imanını her şeyin önünde tutması, bir müminin statüsünü elde etmek için çok önemlidir ve esastır. Hatırınızda bulundurun ki, bir kimsenin imanına öncelik vermesi, her Ahmedinin biat ederken verdiği bir sözdür, keza aynı zamanda yan kuruluşların her birinin ilgili andının da bir şartıdır. Vadedilen Mesih (as) şöyle buyurmaktadır; Müminler, Allah rızası için dar ve çetin bir doğruluk yolunda kararlılıkla yürürler ve Onun Sevgisine kapılırlar. Gerçek müminler yolu izlemekle kalmaz, onlar hangi dünyevi baskılara ve zorluklara girerlerse girsinler, doğruluk yolunda sebatla dururlar. Onlar Yüce Allah’ı her şey sayarlar ve varlıkları ile hayatlarının gayeleri Onun rızasını kazanmaktır. Onların kişisel ilişkileri ya da dünyevi arzuları ne olursa olsun, Allah’a olan sevgileri yanında hepsi silik kalır.

İnsanlar sevdiklerine bakmak ya da kendi dünyevi ihtiyaçlarını karşılamak için büyük çaba harcarlar. Ancak onların bu ilişkileri daimi öncelikleri haline geliyorsa, o halde Vadedilen Mesih’e (as) göre böyle insanların imanlarında samimi olmaları mümkün değildir. Vadedilen Mesih (as) ilaveten buyurmaktadır ki, gerçek müminler, Allah’ın yoluna engel olan sahte putlara benzer şeylerden, ister bunlar ahlâkî duygular, ister kötülükler, isterse gaflet ve tembellik olsun, bunlardan uzak duranlardır. Öyle bir toplum ve zamanda yaşamaktayız ki, her fırsatta insanı günaha veya Allah’ın gazabını tahrik edecek şekilde hareket etmeye yönelten ayartmalar bulunmaktadır. Gerçekten de, insanlar çoğu zaman davranışlarının yanlış olduğunu fark etmezler. Örneğin bazı insanlar komşularıyla iyi ilişkiler kurmaz ve onların haklarını yerine getirmezler. Dahası birisi ile dalga geçmek ve onu alaya almak tamamen yanlıştır.

İçtimalarda veya toplantılarda zaman zaman gözlemlenen diğer bir sosyal yanlış ise şöyledir. Hanımlar gerek kendileri gerekse çocukları için iyi bir yer olmasını sağlama alırlar. Ancak kendilerine doğru başka bir çocuk gelecek olursa, onları uzaklaştırırlar ya da rahatsız olduklarını ifade ederler. Annenin çocuğuna atıştırmalık bir şeyler ikram ettiği de gözlemlenir, ancak onlar yakında oturan diğer çocuklara bir şey ikram etmezler. Anne, çocuğuna paylaşma konusunda olumlu bir örnek teşkil etmek yerine, diğer çocukları eli boş bırakır. Bu tür davranışlar kötü bir tutumdur. Daima hatırınızda tutun, başkalarına nezaket göstermezseniz, çocuklarınız da sizden aynısını öğrenecektir. Aksine, nazik ve düşünceli iseniz, çocuklarınız da doğal olarak bunu gözlemleyip, sizden öğrenecektir. Sizler, tutumunuz ve nitelikleriniz ile onların terbiyesini vereceksiniz.

Az önce zikredilen Kuran-ı Kerim ayeti Allah’ın şöyle ilan ettiğini buyurmaktadır:  “De ki, siz henüz iman etmediniz. Doğrusu siz, İslam’ı kabul ettik deyiniz.” Bu, Yüce Allah’a tam bir itaat olmadıkça gerçek imanın var olmadığı anlamına gelir. Cemaatimiz bakımından Yüce Allah’a tam itaat, aynı zamanda bir Ahmedinin cemaatimizin teşkilat yapısına -ki bu Cemaat Nizamı olarak bilinir- saygılı olunmasını gerektirir. Unutmayın ki, Cemaatimizin nizamı zamanın Halifesi tarafından kurulup oluşturulmuştur ve nizam vasıtasıyla çeşitli ulusal cemaatlerin ve küresel teşkilatların işleri ve planları onun izni ve onayı ile gerçekleşir. Bir cemaat görevlisi görevini layıkıyla yerine getirmiyorsa veya onun davranışı endişe veriyorsa, bunu onun üstündeki görevlilere veya amirlerinden birine bildirmelisiniz. Ancak umumi ya da özel bir toplantıda oturup, görevli aleyhinde konuşmak veya cemaat hakkında şikâyette bulunmak veya sorununuz olan kimseye saldırgan bir şekilde karşı gelmek yanlıştır, keza bu, cemaatimizin özüne de aykırıdır. Bu tür davranışların iyi bir yere götürmesi mümkün değildir. Aksine bu garezlerin oluşmasına izin verecek ve sonunda şikayet edenin imanı zayıflayacaktır.

Şu gözlemlenmiştir ki, eğer yerel Ahmediler kendi cemaat görevlilerini ve belli bir seviyede sorumluluk verilmiş olanları dinlemezlerse, bu daha fazla çöküşe götürür.  Sonunda bu kişiler, Ahmediye Hilafetini sorgulamaya veya şikâyet etmeye başlarlar ve zamanın Halifesinin rehberliğini ve talimatlarını da duymazdan gelirler. Sonunda bu tür insanlar imanlarından uzaklaşırlar ve inançlarını kaybederler. Muhakkak ki gerçek bir şikâyet veya endişe göz ardı edilmemelidir ya da meseleler halının altına süpürülmemelidir. Ancak cemaat içinde bir tartışma başlatmak veya bölünme yaratmak yerine, meseleyi bir üst seviyeye taşıyın, keza sorunu adil ve uygun bir şekilde çözmeye çalışın.

Devam edersek, hepiniz bilmelisiniz ki, Allah’ın fazileti dinde gerçek iman için esastır. Nizam ıslah için daima sizinledir. Aynı zamanda o, Müslümanlar arasındaki müşterek bağı bir araya getirmeye ve güçlendirmeye de hizmet eder. Kadınların camide ibadet etmeleri farz olmasa da, onlar bayram namazı, içtima veya başka bir vesile ile biraraya geldiklerinde, Allah’ın emrettiği gibi namaz saflarının düz olmasını sağlamaları gerekir. Ayrıca Calsa veya İçtima yahut diğer Lajna programları söz konusu olduğunda, etkinliğin amaçları ve saygınlığı, ancak katılanların tüm dikkatlerini vermeleri ve öğrendikleri tüm iyi şeyler üzerinde hareket etme konusunda samimi bir niyetleri olması durumunda korunabilir. Namazda düz bir çizgiyi bile tutturamıyorsak, Calsa ve İctima konuşmalarında yürürsek, görevlilerin sessiz olun ricalarını görmezden gelip, onlarla tartışırsak, bu çok daha derin, ciddi bir bir endişenin yansıması olur. Yavaş ama emin adımlarla böyle davranışlar, kişi imanından uzaklaşana dek ilerler. Dünyevi bir tarzda insanların çok sevdikleri kimseler için kalpleri çarpmakta ve kendilerini dinlemek için içlerinde yakıcı bir arzuları vardır, keza onları memnun etmek isterler. Doğrusu bu sevgi onlara çoğunlukla ilham verir ve onlar sevdiklerine yakın ve onunla bağlantılı insanları severler. Ancak bu insani bağların, Yüce Allah’a ve Resulüne (sav) duyduğumuz sevgi ile kıyas kabul etmesi mümkün değildir.

Defalarca söylediğim gibi, Allah’ı ve Peygamberi’ni (sav) sevmek, onların emirlerine uymaya çalışmamızı gerektirir. Günümüz toplumu ahlaki olarak yozlaşmış ve ruhsal olarak çürümüştür. Bunun sebebi popüler medya ve sosyal medyanın zararlı etkilerinin insanları dinden ve Allah inancından uzaklaştırmaya devam etmesidir. Okullarda bile çok küçük çocuklara, anlamak için çok küçük oldukları uygunsuz ve ahlaksız şeyler öğretilmektedir. Sonuç olarak, çocuklar çok küçük yaşlardan itibaren okulları ve daha geniş toplum tarafından seküler bir düşünce biçimine ve dini değerlerden ve öğretilerden uzak olarak koşullandırılmaktadır. Bu gibi durumlarda, çocuklarının ahlaki eğitimini sağlamak için sorumluluk ana-baba üzerinde çok fazladır. Bu günlerde çocukların çizgi filmleri veya bilgisayar oyunları bile tamamen uygunsuz hikâyeler veya karakterler içermektedir ve bunlar çocukların masumiyetini ortadan kaldırmaktadır. Çocukların kendileri de çizgi filmlerini izlerken çok dikkatli ve uyanık olmalıdırlar. Keza ebeveynler de, çocuklar çizgi filmlere bakarken ve izlerken kesinlikle onları denetlemelidir. Böylesi bir duruma maruz kalmanın uzun vadeli sonuçları son derece tehlikelidir ve gelecek nesillerimizi kolaylıkla dinden ve ahlaki değerlerden uzaklaştırabilir. Bu nedenle ebeveynler, çocuklarının neye maruz kaldıklarını yakından takip etmelidirler.

Ahmedi ana-babalar, dış etkilere karşı koymak için evlerinde Allah’ın emirlerinin uygulandığı ve en güzel ahlakın sergilendiği tamamen İslami bir atmosfer geliştirmelidirler. Hatırınızda bulundurun ki, çocuklar zeki ve son derece gözlemcidirler. Bu nedenle onlara öğrettiğiniz şeyler ile davranışlarınız ve karakteriniz arasında hiçbir tutarsızlık olmamalıdır. Şüphe yok ki, eğer Ahmedi ebeveynler, İslami değerleri ve öğretileri kendi özlerine aşılayamazlarsa, çocukları, günümüz toplumunun materyalizminden ve Tanrısızlığından büyük ölçüde etkilenerek büyüyecektir. Bu yüzden Ahmedi ebeveynlerin, çocuklarını doğru bir şekilde eğitebilmeleri ve yönlendirebilmeleri için kendilerini daha iyi hale getirmek üzere çok dikkatli bir şekilde çaba göstermeleri, hayati bir önem taşımaktadır.

Daha önce de söylediğim gibi, cemaat görevlilerinden herhangi birisi sizi incittiyse veya doğru olmadığını düşündüğünüz bir şekilde hareket ettiyse, doğrudan kişi veya amiriyle konuşarak konuyu sakin bir şekilde çözmeye çalışın. Eğer sonuçtan hala memnun değilseniz, o halde Zamanın Halifesine yazın. Ancak bu tür konuları asla çocuklarınızın önünde tartışmayın. Aksi takdirde onlar üzerinde çok zararlı bir etkisi olacaktır. Er ya da geç onların içlerinde dine karşı bir nefret gelişecektir ve onlar dünyevi şeylerin yüzeysel cazibesine karşı duyarlı hale gelerek, toplumun yanlış etkisi altına gireceklerdir. Çocuklarınızla her gün konuşun ve kendilerine onları Yüce Allah’a ve Peygamberi’ne (sav) yaklaştıracak şeyler anlatın. Daha önce birçok kez söylediğim gibi, Ahmedi ebeveynlerin en başından itibaren çocuklarıyla gerçek bir dostluk ve karşılıklı güven geliştirmeleri çok önemlidir. Bu her iki ebeveynin de görevi olmasına rağmen, çocuklarıyla sevgi dolu ve yakın bir bağ kurmak ve çocuklarına dini değerleri aşılamak özellikle Ahmedi annelerin görevidir. Çocuklarınızı sizinle özgürce ve açıkça konuşmaya teşvik etmelisiniz. Çocuklar doğal olarak meraklıdır ve sorularını cevaplamak da annelerin görevidir. Cevabı bilmiyorsa, yani anne bilmiyorsa, onu cevapsız bırakmak yerine araştırmalıdır. Bu bağlamda, Ahmedi genç hanımlar dini bilgilerini artırmaya ve çağdaş meselelerin farkında olmaya çalışmalıdırlar. Bilginizi arttırmak imanınızın da artmasına hizmet eder. Çocuklarınızda dine karşı bir ilgi geliştirmeye çalışın. Onlara dinin neden önemli olduğunu ve ona neden her şeyden önce değer verilmesi gerektiğini açıklayın. Çocuklarınızın ahlaki ve manevi eğitimini güvence altına almak, günümüz toplumunda büyüyen çocukları olan Ahmediler için muazzam bir görev ve en önemli zorluktur. Ve bu çabada en önemli rol de annelere düşmektedir.

Cemaat programlarımızda sıklıkla takva sahibi insanların örnekleri anlatılmaktadır. Bunlar sadece bizi eğlendirmek için geçmişten hikâyeler olarak sunulmazlar. Aksine bizden öncekilerin dindar örnekleri, bize ve çocuklarımıza inancımızın sadık hizmetkârları olma paltosunu giymemiz için yol göstermeli ve ilham vermelidir. Bizler gerçek müminlerin safına katılabilmek için onlardan Müslümanların hangi sıfat ve faziletlere sahip olması gerektiğini öğrenmekteyiz. Örneğin mümin her durumda doğruyu söyleyendir. Doğruyu söylemek söz konusu olduğunda genellikle insanlar, ara sıra doğruyu söylememekde ya da sözde beyaz yalanlarda yanlış bir şey olmadığına kendilerini ikna ederler. Ancak bir yalan, ne kadar büyük ya da küçük olursa olsun, büyük bir yanlış ve günahtır.

Birçoğumuz şu meşhur hadisi şerifi biliriz. Pek çok zaafları ve kusurları olan bir kimse, Peygamberimiz’e (sav) geldi ve bütün kusurlarını terk etmesinin mümkün olmadığını düşündüğü için, hangisinden kaçınması gerektiğini ona sordu. Hz. Peygamber (sav) cevaben kendisine yalanı terk etmesini buyurdu. Kişi, Hz. Peygamber’in (sav) cevabından memnun kalarak, diğer kusurlarına devam ederken yalan söylemeyi bırakmanın kolay olacağını düşündü. Ancak daha sonraları, ne zaman ahlaksız veya günahkâr bir şey yapmayı aklına getirse, o kendini durdurdu ve düşündü ki, eğer yakalanırsa Hz. Resulullah’a (sav) vermis olduğu sözden dolayı suçunu kabul etmekten başka çaresi olmayacaktı. Sonuç olarak o, zamanla daha önceden yakalandığı tüm kötülük ve günahlardan kurtuldu. O rahatlıkla yalan söylemeye devam edebilirdi, ancak Peygamber Efendimiz’e (sav) bir kez söz verdikten sonra, onu yerine getirmek üzere kararlı oldu ve buna kendini adadı. Sonunda o, salihler safına katılarak tam mümin mertebesine ulaştı.

Lajna İctimaya katılan hepiniz, imanınız için bir ant içtiniz ve sizler bunu yerine getirmek için ciddiyetle çalışmalısınız. Ne yazık ki, Ahmediler arasındaki anlaşmazlıklarla ilgili olarak kişisel veya yerel meseleler önüme gelmektedir. Böyle bir konuda söz konusu olan, bana sadece Pencapca ya da Urduca konuşan Ahmedilerin yazıyor olmamasıdır. Batı’da yetişmiş ve eğitim görmüş hanımlar da kayınvalidelerinin veya aile üyelerinin davranışlarından şikâyet etmek için yazmaktalar. Bazen şikâyetlerine cemaat nizamını da dâhil ederler ve bir cemaat görevlisinin akrabasına karşı çok hafif muamele ettiğini, dolayısıyla tarafsız olmadığını yazarlar. Çoğu zaman bu vakalar dikkatli bir şekilde araştırıldığında, her iki tarafta da bir dereceye kadar abartı veya yalan olduğu tespit edilir. Bu tür konularda her iki taraf da gerçeğe göre hareket etseydi, anlaşmazlık daha sakin bir şekilde çözülebilir ve aynı şekilde Daru’l Kaza yani Kadı Makamı görevlilerinin doğru karar vermeleri de çok daha kolay hale gelirdi. İnsanların neyin doğru neyin olmadığına bakmadan hakikatten ayrılıp, olayı kendileri için daha elverişli hale getirmek için gerçeği süsledikleri durumlarda, zorluklar ortaya çıkar.

Unutmayınız ki, yalanın asla bir bereketi olmaz, çünkü Yüce Allah doğruyu bilir. Bu nedenle tekrar hatırlatıyorum ki, yalan, ailelerin huzurunu ve mutluluğunu hızla yok edebilen ve cemaatinizi bir anda zarara sürükleyen en yüksek seviyede bir günahtır. Yalanın ve yalan söylemenin zararlı etkilerine dair bir örnek daha vereceğim. Bazen bir cemaat görevlisi beklenmedik bir şekilde bir Ahmedinin evini ziyaret edebilir. Öncelik, makam sahiplerinin cemaat üyelerinin rahatını ve kişisel durumlarını göz önünde bulundurmaya çalışmasıdır. Onlar gereksiz zorluklara neden olmamalı ve ziyaretlerini uygun bir zamanda yapmalıdır. Ancak bir cemaat görevlisi uygun olmayan bir zamanda gelecek olursa, Ahmediler de yalana başvurmamalıdır. Maaalesef öyle durumlar olmuştur ki, çocuk annesine cemaatten bir misafirin kapıda olduğunu söylemiş ve anne de çocuğa kendisinin evde olmadığını söylemesini bildirmiş. Elbette bir çocuğun doğal içgüdüsü şunu merak ettirir ki, acaba anne neden kendisinden yalan söylemesini istemiştir.

Okullarda çocuklara bazı uygunsuz şeyler öğretilse de, iyi olan şey, buradaki okulların doğruyu söylemeye çok önem vermesidir. Böylece bir anne çocuğundan yalan söylemesini isterse, onun kafası karışacaktır. Ve bunun ancak çok zarar verici ve kalıcı bir etkiye sahip olması muhtemeldir. Genellikle birisi misafirlerini karşılayacak durumda değilse, özür dilemeli ve misafirden başka bir zamanda gelmesini istemelidir. Bu oldukça İslami bir yoldur. Ancak bir ana-baba yalana başvurursa, çocuk da ana-babasında münafıklık görür. Annelerinin kendilerine Allah’a yakın olmalarını, doğruları söylemelerini ve güzel ahlaklı olmalarını söyledikleri halde, bir yandan da tersini yaptığını görecekler. Bir araştırmaya göre aldatıcı davranış sebebiyle çocuklar, ebeveynlerinin onlara anlatacaklarına olan güvenlerini yitirerek onların öğrettiklerine karşı direnç gösterirler ve hatta imanlarından uzaklaşırlar. Bu gibi durumlarda, sorumluluk ve kabahat yalnızca ebeveynlere ait olacaktır.

Yüce Allah’ın mümin kadınlara geliştirmelerini emrettiği bir diğer huy ve fazilet ise sabretmektir. Mümin, şartlar ne olursa olsun her zaman itibarını korumalı, her türlü zorluğa ve acıya sabırla tahammül etmeli ve Allah’a tevekkül etmelidir. Örneğin: Böyle olmamanız gerektiği halde, bir Ahmedi kadın, üçüncü bir şahıstan hoşlanmadığı bir şey duyar ve düşünmeden telefonu açar ve aile içinde veya başka bir şekilde, küçümsendiğini hissettiği kişiye aşağılayıcı mesajlar göndermeye başlar. Geçmişte bazı son derece huysuz ve asabi hanımların ictima gibi cemaat toplantılarında bile hararetli tartışmalara ve kavgalara giriştikleri doğrudur. Ancak Batı’da insanların iyi eğitimli olduğunu varsayabiliriz, bu yüzden burada böyle şeyler olmaz diyebiliriz, ancak ne yazık ki zaman zaman böyle şeyler oluyor. Şu an olmasa da, bu geçmişin bir meselesi de değildir. Bu nedenle, davranışlarımızı sürekli olarak analiz etmeli ve belirli alışkanlıkların veya eksikliklerin yalnızca belirli bir milletten veya bölgeden insanlarda yaygın olduğunu düşünmemeliyiz. Nitekim sosyal medya ve internetin etkisiyle, dünyanın bir yerinde yaygın olan uygunsuz değerler ve ahlaksız uygulamalar, inanılmaz bir hızla sınırları aşmaktadır.

Devam edersek, müminin bir diğer özelliği ve fazileti de tevazudur. Alçak gönüllüsünüz demek çok kolaydır ancak bazen bir kimsenin davranışı bu tür iddiaları haksız çıkarır. Örneğin; Kendini alçakgönüllü gören bazı insanlar, başkalarıyla konuşma biçimlerinin onlara sıkıntı verdiğini, kibirlerini ve gururlarını yansıttığını fark etmezler. Bizler her surette en küçük bir gurur bile göstermediğimize veya kendimizi diğerlerinden üstün görmediğimize dair dikkatli ve bilinçli olmalıyız. Kibir bir yandan toplumda düzensizliğe ve huzursuzluğa neden olurken, aynı zamanda çocukların ahlaki olarak yetiştirilmesinde de çok olumsuz bir rol oynar. Bu ciddi olarak üzerinde kafa yorulması ve düşünülmesi gereken bir şeydir.

Müminin sahip olması gereken bir diğer fazilet de, sadakada düzenli olması ve Allah yolunda harcamayı alışkanlık haline getirmesidir. Üyelerimizin çoğunluğu, fakir ve muhtaçlara yardım etmek için cömertçe sadaka verenler olup, onlar cemaatin ihtiyaçlarını çanda aracılığıyla da karşılamak için fedakârlık yapanlardır. Şimdilerde dünyanın iktisadi durumu kötüleşirken, keza insanların malî durumları belirsiz bir hal alırken, kimileri kendi ihtiyaçlarına odaklanıp, yardım bakımından ellerini sıkı tutabilirler. Bu gibi durumlarda bizden daha çok ihtiyacı olanları hatırlamalı ve onlara elimizden geldiğince yardım etmeli ve desteklemeliyiz. Maddi fedakârlığın bereketi ile ilgili bir hadis-i şerifte rivayet edildiğine göre, Hz. Resulullah (sav) şöyle buyurmuştur: Her sabah iki melek iner. Birisi Allah yolunda cömertçe harcayan, zayıf ve savunmasızlara yardım etmek isteyen kimsenin malını Allah bereketlendirsin ve arttırsın, diye dua eder. Diğer melek ise, cimrilik ve pintilik yapanın malını Allah helak etsin, diye dua eder.

Diğer bir temel İslami emir ise tesettürdür. Bu, günümüz dünyasında İslam karşıtları tarafından sıklıkla eleştirilip reddedilen bir meseledir. Öyle ki, sonuçta Müslüman kadınlar, kendilerine baskı yapıldığını veya ayrımcılığa uğradıklarını düşünmeye başlarlar. Vadedilen Mesih (as), Kuran-ı Kerim ve Hz. Peygamber’in (sav) öğretilerine dayanarak, tesettür hakkında çok sayıda rehberlik sunmuştur ve neden bunun barışçıl ve uyumlu bir toplumun temel bir bileşeni olduğunu açıklamıştır. Birincisi, Yüce Allah’ın sadece kadınlara namuslarını korumalarını emrettiğini düşünmek yanlıştır. Doğrusu Yüce Allah, Kuran-ı Kerim’de kadınlara bakışlarını sakınmalarını ve namaz kılmalarını emrediyorken, erkeklere de bakışlarını aşağıda tutmaları emredilmiştir. Bu nedenle, kadınlar ezilirken veya kısıtlanırken, erkeklerin tam özgürlüğü olduğunu söylemek yanlıştır. Bu tür yanlış kavramlar, Müslüman kadınları ve kızları inançlarından uzaklaştırmak isteyen bazı dünyevi etkiler nedeniyle ortaya çıkmıştır. Bazı kadınlar Batı dünyasında tesettür yapmanın zor olduğunu söylerler. Böyle bir tutum, gereksiz ve yanlış değerlendirilmiş bir aşağılık kompleksini yansıtır.

Bu seneki Calsa’da genç profesyonel Ahmedi kadınlardan örnekler sundum. Mesela namazını kılan ve çalışan doktorlardan bahsettim. İşverenlerinin başörtüsü takmalarını engellemeye çalıştığı durumlarda, Ahmedi kadınlar tavır alarak, inançlarından ödün vermeyeceklerini söylediler. Sırf işverenlerini memnun etmek için başörtülerini çıkarmadılar. Kariyerleri uğruna alçakgönüllülüklerinden vazgeçmediler. İnançlarına aykırı bir şekilde giyinmeye zorlanmaktansa işlerini kaybetmeyi tercih edeceklerini açıkça belirttiler. Sonra onların zekâsını görerek ve şüphesiz inançlarının cesaretinden ve ahlak ve edep standartlarından etkilenerek, işverenler fikirlerini değiştirdiler ve onların tesettür yaparak çalışmalarına izin verdiler. Bu nedenle dünyanın baskısına boyun eğmeyin! Allah’ın emirleri belli bir zamana mahsus değildir ve ancak onlara uyduğumuzda, bizler ve nesillerimizin dolu dolu bir hayat yaşaması ve kendimizi korumamız mümkün olur.

Ayrıca çevrimiçi dünyada gezinirken son derece uyanık olmanız gerektiğini de hatırlatmak istiyorum. İnsanlar Facebook, Instragam, TikTok, Snapchat veya diğer sosyal medya uygulamalarında profil oluşturuyor ve kişisel fotoğraflarını ve videolarını sergiliyorlar yahut da bunları paylaşıyorlar ve anlamsız sohbet ve muhabbetlere giriyorlar. Birisi bunun zaman geçirmenin zararsız bir yolu olduğunu düşünebilir, ancak bu tür şeylerin çabucak kontrolden çıkma ve bir dizi büyük kötülüğe, sosyal hastalığa yol açma keza kişinin ruh sağlına zarar verme potansiyeli vardır. Masumca bir şey paylaşsanız bile, bu, ekran resminizi gören kimsenin veya konuştuğunuz kişinin masum olduğu ve güvenilir olduğu anlamına gelmez. Örneğin, kadınlar veya kızlardan fotoğraf alan delikanlı ve erkeklerin artan vakaları vardır ki, ardından taleplerini yerine getirmezlerse bunları çevrimiçi dolaşıma sokmak ve kötüye kullanmak tehditinde bulunurlar. Bu nedenle, herhangi bir sosyal medyaya katılmadan önce son derece dikkatli olmalısınız ve eğer bu şartsa, bunları eğitim gibi belirli bir amaç için kullanmalısınız. Alçakgönüllülüğünüzü her zaman koruduğunuzdan emin olmalısınız.

Vadedilen Mesih (as), bazı kimselerin, Müslüman kadınların tesettürü terk etmesini, batılı ve gayrimüslim giyim tarzına uymalarını tavsiye ettiklerini bildirmiştir. O buyurdu ki, Müslüman kadınları tesettürden vazgeçmeye teşvik eden bu tür çabalar, yanlış ve tehlikedir. Görüşünü açıklayarak o, tesettüre karşı çıkanlar, tesettür kavramının olmadığı ulusların ahlaki değerlerini değerlendirmelidir diye buyurdu. Buna atıfta bulunarak, Batı toplumunun ahlaki standartlarını şu gerçeğe göre kolayca yargılayabiliriz. Daha önce de belirtildiği gibi Batı ülkelerinde, okullarda veya başka yerlerde küçük çocuklara, onların kavrayışlarının tamamen ötesinde ve yaşlarına hiç uygun olmayan şeyleri öğretmek için büyüyen bir eğilim ve hareket vardır. Masum çocukları, işlemeye hazır olmadıkları şeyleri öğreterek cinselleştirmeye çalışırlar. Tarih boyunca çocuklar, bu kadar küçük yaşta böyle şeylere hiç maruz kalmamışlardır. Öyleyse neden çok küçük çocukları seks hakkında tartışmalara zorlamaya ihtiyaç vardır? Tek yaptıkları, onların gençliğinin masumiyetini yok etmektir ve bunun uzun vadeli zararlı etkileri olacaktır. Vadedilen Mesih (as) şöyle söyleyerek tesettür karşıtlarına meydan okuyacak kadar ileri gitmiştir. Eğer tesettür ve tevazu kavramının olmadığı tamamen özgür bir toplumda yaşamanın daha iyi, daha üstün ahlak ve fazilet getireceğini ispatlayabilirlerse, kesinlikle tesettürden vazgeçilecek ve o yanıldığını kabul edecekti. Vadedilen Mesih (as) buyurmuştur ki, erkek ve kadınlar gençken ve serbestçe birarada olma iznine sahip olduklarında, sonuçların son derece tehlikeli olacağı aşikârdır. Tutku ve şehvetin onların hakkından gelmesi çok muhtemeldir. Bu nedenle, İslam’ın tesettür emrinin altında yatan muazzam bir bilgelik bulunmaktadır. Erkeklerin ve Kadınların hiçbir zaman şehvetlerine mağlup olmayacaklarını safça varsaymaktansa  İslam’ın öğretileri insan doğasının gerçekliğine dayanmaktadır.Bu nedenle, Ahmedi hanımlarımız ve kızlarımız, kıyafetlerinin mütevazı kalmasını ve en azından asgari tesettür standartlarına uygun olmasını sağlamalıdırlar.

Sonra ben şunu tekrar hatırlatmak istiyorum; Allah sadece onu hatırlayanların ve inancına öncelik verenlerin başarılı olacağını söylediği için, namazlarınızı sadece hareketlerle veya dua sözlerine dudak bükerek değil, dikkatinizi vererek eda edin ve her bir kelime üzerinde de düşünün. Dürüst bir hanımın duası çok değerlidir. Sizler, daima kendiniz, kocanız, çocuklarınız, toplumunuz ve cemaatiniz için dua ediniz. Her zaman kendinizi Allah’a teslim ettiğinizi düşünerek namaz kılınız, O sizin Yaratanınızdır keza endişe ve sıkıntılarınızı giderebilecek olan da, ancak Odur. Sizi İslamı kabul etmenin başlangıç standartından, hakiki bir mümine ve gerçekten sağlam bir iman düzeyine yükseltebilecek olan da, yalnızca Odur. Sadece O, Lütfu ve Rahmeti ile çocuklarınızın inançlarına yakın kalmalarını ve dine bağlı durmalarını sağlayabilir. Kocanızı kötü işlerden koruyacak ve onları doğru yola iletecek de, işte Odur. Ahmedi kadınlarımız görevlerini ve amaçlarını yerine getirebilirlerse, evlerinde, şehirlerinde, ülkelerinde ve tüm dünyada büyük bir ahlaki ve manevi devrimi inşallah gerçekleştirebilirler ve gerçekleştireceklerdir de.

Allah hepinizi böyle bir manevî devrime vesile olanlardan eylesin ve dünyanın gelecek nesilleri desin ki, bu devrin Ahmedi anne ve kızları, onların kurtarılmasında ve gerçek manevi kurtuluş yolunda kalmalarını sağlamak için büyük bir rol oynadılar. Allah öyle olmasını nasip eylesin. Yüce Allah, Lajna Imaillah’ı her açıdan bereketlendirmeye devam etsin. (İnşallah. Amin.)

Şimdi sessiz duada bana katılın.

 

Bu tercüme canlı konuşmadan doğrudan yapılmıştır ve Müslüman Ahmediye Cemaati’nin resmi bir bildirisi değildir.

Tercüme eden: Mehmet Önder

Önceki

Müslüman Ahmediye Cemaati’nin Başkanı, Huddamu’l Ahmediye Meclisi İçtimasını İmanları Coşturan bir konuşma ile sonlandırdı

Sonraki

14.10.2022 – Bugün dünyayı mahvoluştan kurtaracak olan ancak Ahmedilerin imanı, Allah-u Teala ile ilişkileri ve dualarıdır. Kalbinizde dünyaya acıma duygusu yaratarak dua edin. Herkes kendi dairesinde dünyaya şunu anlatsın: Eğer Allah’ın haklarına ve kulların haklarına dikkat etmezseniz bu güzel dünya viraneye dönüşebilir.