Mehdi (a.s.)’ın Eserleri ve Uyandırdığı Yankılar

Hz. Ahmed (as), muntazam bir şekilde tahsil görmemesine rağmen, İslam âleminde çok yankılar uyandıran ve derin etkiler bırakan eserler yazmıştır. Sayıları doksandan fazla olan bu eserler, Arapça, Farsça ve Urduca olarak kaleme alınmıştır. Bazı eserler Arapça olarak yazılmış ve aynı anda Farsçaya tercüme edilerek, tercüme ile birlikte yayınlanmıştır. Bazı eserleri dünyanın birçok diline tercüme edilmiş ve defalarca basılmıştır.

“İslami Usul Ki Filasafi” adlı eseri sayın Şinasi Siber Merhum tarafından Türkçeye çevrilmiş olup, “İslamiyet’in Öğrettiği Esaslar” adıyla yayınlanmıştır. Aslında M. 1896 senesinde, Lahor şehrinde bütün dinlerin din bilginleri bir konferansa davet edilmişler ve kendilerinden aşağıdaki beş soruya cevap vermeleri istenmiştir;

İnsanoğlunun cismani, ahlaki ve manevi (ruhani) durumları nelerdir?

İnsanoğlunun (dünya) hayatından sonraki durumu, yani Ukba durumu nasıl olacaktır?

Dünyada insanoğlunun varoluşunun asıl amacı nedir ve o amaca nasıl ulaşılabilir?

İnsanoğlunun yaptığı amellerin, bu dünyada ve ahirette etkisi nasıl olur?

Gerçek bilgi ve (İlahi) marifetin kaynakları nelerdir? 

Hz. Ahmed (as) bu konferansa davet edilmiş fakat hasta olduğundan dolayı kendisi konferansa iştirak edememiş, ancak bu sorulara yazılı cevap vererek toplantıda okunmak üzere göndermiş ve yazdığı cevaplar, yandaşlarından olan Abd-ül Kerim Siyalkotî tarafından okunmuştur. Hz. Ahmed (as) bu makalenin toplantıda okunmasından önce bir rüya görmüş ve onu hemen yayınlamıştır. Toplantının başlamasından beş gün önce gördüğü rüya şöyledir:

“Alem-i Keşf’te (uyanıkken gördüğü manevi bir manzara) gaipten bir elin, benim sarayıma dokunduğunu ve o elin dokunması neticesinde o saraydan parlayan bir nurun etrafa yayıldığını, hatta benim ellerimi bile aydınlattığını gördüm. Daha sonra, benim yanımda durmakta olan bir kişi yüksek sesle:   Dedi. Benim yorumum şöyledir: Bu saraydan murat, nurların nüzul etme ve belirlenme yeri olan benim kalbimdir. Gördüğüm nur ise Kuran bilgileridir. Hayberden, içine şirk ve bidat karışmış olan ve insanoğlunu İlah edinmekte olan; yahut Yüce Rabbimizin (cc) sıfatlarını yüksek yerinden aşağıya düşüren batıl dinler kastedilmiştir. Demek ki, bu yazının iyice (her tarafa) yayılması neticesinde batıl dinlerin yalancılığının ortaya çıkacağı ve Kuran-ı Kerim’in doğruluğunun, dairesini tamamlayıncaya kadar gün geçtikçe yeryüzüne yayılmaya devam edeceği bana bildirilmiştir. Daha sonra o keşf durumundan ilhama doğru müntakil edildim (döndürüldüm) ve:    Kelimeleri bana ilham edildi. Yani: Yüce Allah (cc) seninle birlikte (ve senden yana) dır. Sen her nerede durursan Yüce Allah (cc) da aynı yerde durur. Bu Allah’ın (cc) yardımına bir istiaredir.” [1]         

Bu makale, 26-29 aralık 1896 günlerinde Lahor’da toplanan bir toplantıda okundu ve dinleyiciler tarafından çok beğenildi. Hatta makalenin okunması için ayrılmış olan iki saat dolunca, makalenin okunamayışından dolayı, daha sonraki bir konuşmacı kendisine ayrılan zamanı da bu makalenin okunuşuna tahsis etti. Günün değişik gazeteleri bu yazı hakkında makaleler neşretti. 

Gazetelerin Yorumu:

“En iyi makale, Mirza Gulam Ahmed Kadiyani’nin makalesiydi. Bütün dinleyiciler makaleye bayıldılar. Her cümlesini yüksek sesle methettiler… Bütün dindar insanlar hayret içinde kaldılar. Mirza Bey’in makalesi okunduğu zaman toplanan dinleyici kitlesi, başka hiçbir makalenin okunuşu sırasında toplanmamıştır. Mirza Bey’in makalesi okunurken dinleyiciler, bal arısının bal kovanına yığıldığı gibi yığılmıştır. Fakat diğer konuşmacıların konuşmaları sırasında dinleyiciler yerlerinden kalkarak gidip kaybolurlardı.” [2]         

“Eğer bu toplantıda Hazret-i Mirza Bey’in makalesi olmasaydı, Müslümanlar diğer dinlere mensup insanların yanında küçük düşecekler ve utanacaklardı. Ancak Yüce Allah’ın (cc) kuvvetli eli, kutsal İslam dinini küçük düşmekten korudu. Hatta bu makale vasıtasıyla (İslamiyet’e) öyle bir zafer kazandırdı ki dostlar bir yana, muhalifler bile içten bir coşkuyla, “Bu makale (diğer bütün makalelerden) üstündür, üstündür” diye bağırdılar. Makalenin sonunda düşmanlarımızın dillerinde bile, “İslamiyet’in gerçek içyüzünü şimdi anladık. İslam Dini zafere ulaşmıştır” kelimeleri vardı…(Gerçekten İslam’ın yüceliği ve büyüklüğü de bundadır ve hak olan da budur.)” [3]


[1] Broşür; 21 Aralık 1896; Berahin-i Ahmediye; C.10; S.13)

[2] Çodavin Sadi Gazetesi; Ravalpindi; 1 Şubat 1897

[3] Vigevher Asifi Gazetesi; 24 Aralık 1897

Önceki

Berahin-i Ahmediye

Sonraki

Hz. Ahmed’e (as) İndirilen Vahiyler