Yine bizleri tanımayanlardan bazıları, “Ahmediler, melekler ve şeytanın varlığına inanmıyorlar” diye bir ithamda bulunurlar. Bu da gene aynı iftiralardan biridir. Halbuki Kuran-ı Kerim meleklerden de söz eder, şeytandan da. Yüce Kuran’a candan bağlı olduğumuzu söyledikten sonra içinde söylenilen şeyleri nasıl inkar edebiliriz. Hamdolsun, biz meleklerin varlığına inanırız. Ahmediyet’in bize olan bereketleri sayesinde ve Kuran-ı Kerim’in yardımıyla bizler, sadece meleklerin varlığına inanmakla kalmıyoruz. Bizce onlarla ilişki dahi kurulabilir. Onlardan nice manevi ilimler öğrenilebilir. Şu satırları yazan bendeniz, birçok ilimleri meleklerden öğrendim. Bir kere meleğin biri bana Fatiha suresinin tefsirini öğretti. O günden beri Fatiha suresinin sonsuz açıklamaları, tefsir ve manaları bana açılıverdi. Herkesi davet ediyorum. Hangi din ve millete bağlı olursa olsun, gelsin. Manevi ilimlerden istediği konuyu seçip kendi semâvi kitabının yardımıyla izah etsin. Ben aynı konuyu Allah’ın lütfûyle, ondan kat kat üstün bir şekilde yalnız Fâtiha suresinden çıkarıp izah edeceğim. Yıllardır bütün dünyaya meydan okuyorum. Hodri meydan diyorum. Fakat hiç kimse benim çağrımı kabul etmedi.
Fâtiha suresi nice konuları ihtivâ eder. Örneğin; Allah’ın varlığının ispatı, tevhid, peygamberliğin gereği, mükemmel şeriatın belirtileri ve bütün insanlık için onun gerekliliği, dua, kaza ve kader meselesi, mahşer günü, cennet ve cehennemle ilgili deliller v.s. Bu konuların hepsini sadece Fâtiha suresi en iyi şekilde aydınlatır. Halbuki diğer kitaplar bu konuları yüzlerce sayfalarla dahi aydınlatıp izâh edemez. Onun için bizde meleklerin varlığını inkâr etme lâfı bile olamaz. Tam tersine, Ahmedi, meleklerden istifade edilmesine bile inanır.
Şeytanın varlığına gelince, o iğrenç bir yaratıktır. Ona inanmakta ne demek? Evet onun varlığından Kuran bize söz eder. İşte ancak onun için onun varlığını kabul ederiz. Sadece varlığını kabul etmekle kalmıyoruz, bizce Cenab-ı Hak, onun gücünü kırmak ve saltanatını silip süpürme görevini bize verdi. Şeytanı da rüyamda gördüm. Bir kere onunla güreş yaptım. Fakat Allah’ın yardımı ve taavvüz kelimeleri (Allah’a sığınma duaları) bereketiyle onu tuşla yendim. Bir kez Cenab-ı Hak bana, “Görevlendirildiğiniz iş, şeytan ve nesli tarafından engellenecektir. Sakın aldırmayın. “Allah’ın lütfû ve rahmetiyle” kelimelerini vird ederek ilerlemeye devam edin.” dedi. Ondan sonra Cenab-ı Hakkın gitmemi buyurduğu semte yürümeye başladım. Bir de baktım ki, şeytan ve onun yardakçıları değişik yollarla beni tehdit edip korkutmaya çalışıyordu. Bazı yerlerde sadece kafalar görünüyordu. Hepsi beni ürkütmeye çalışıyordu. Bazı yerlerde sadece başsız insan gövdeleri karşıma çıkageldi. Kimi yerlerde şeytan, aslan, kaplan ve filler şekline bürünüp karşıma çıkıyordu. Fakat ben Cenab-ı Hakkın emriyle o hortlaklara hiç aldırış etmedim ve şu cümleyi vird etmeye devam ettim; “Allah’ın lütfu ve rahmetiyle.”Ben bu kelimeleri yüksek sesle okudukça şeytan, yandaşlarıyla birlikte kaçar, uzaklaşıp kayıp olurdu. Fakat biraz sonra yine başka bir şekil ve kılığa girip karşıma çıkagelirdi. O karşıma çıktıkça ben de aynı yöntemi tekrarlardım. Nihâyet bu yöntem onu mahvetmeyi başardı. Bir de baktım ki, varmak istediğim yere gelmişim. İşte bu rüyadan dolayı daima bütün yazılarımın başına “Allah’ın lütfu ve rahmetiyle” cümlesini yazarım.
Kısacası biz meleklere de inanırız, şeytana da. Bazı kimseler “Ahmediler mucizelere inanmazlar.” diye itiraz ederler. Bu da gerçeğe taban tabana zıttır. Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v.)’in mucizeleri şöyle dursun, bizce Cenab-ı Hak, Yüce Peygamberimizin tâlimatına gönülden bağlı olana dahi mucizeler ihsan eder. Kuran-ı Kerim Peygamber Efendimizin mucizeleriyle doludur. Onu inkâr etmek için ezelî kör olmak gerekir herhalde.