Şimdiye kadar hep Kuran-ı Kerimin ayetleriyle anlatmıştım; şimdi ise mantığa bağlı delillerle meleklerin var olduğunu nasıl anlayabildiğimizi anlatacağım.
1) Görüyoruz ki tüm alemde inkar edilemeyecek kadar güçlü bir kanun geçerlidir. Bu kanunun bir iradenin altında hareket ettiği de barizdir. Örneğin göklerde yıldızların hareketini görürüz. Bu hareket o kadar düzenli ve hikmetlerle doludur ki kendiliğinden ve bir irade olmadan oluşmuş olması olanaksızdır. Sonra bu dünyaya bakalım; Astronomlar bunun sıradan bir gezegen olduğunu ispatlamak için ellerinden geleni yaptılar ama başaramadılar. Eninde sonunda bir merkez teşkil ettiğini kabul ettiler. Biz de diyoruz ki neden böyledir; tesadüflerle böyle olur mu?
Sebebi şudur ki onda insanlar yaşıyor ve tüm yıldızların etkisinden nasip alsın diye bir nevi ortada olması gerekirdi. Bu da iradeyi gösteren bir şeydir. Öylesine olan şeylerde böyle olmaz.
Diğer intizam da böyledir. Yıllar önce bir asteroit göründü ve bilim adamları dünyaya çarpacağını hesapladılar; çarpınca dünyanın yok olacağını söylediler. Ama böyle olmadı. Belli bir süre sonra asteroit yönünü değiştirdi ve çarpmadan başka tarafa gitti. Bu bir kez değil, birçok kez olmuştur. Ne zaman ki dünyaya zarar verebilecek veya yok edebilecek nitelikte bir asteroit olursa hep yönünü değiştiriyor. Oysa kuyruklu yıldızlar atmosfere girince param parça olup zarar veremeyecek kadar küçük parçalara döndükleri için dünyaya iyice yaklaşıyorlar ve bazen kuyrukları atmosfere giriyor.
Bir seferinde Avrupalı bir bilim adamı yine dev bir asteroit’in dünyaya çarpacağını söyledi ve ona güvenen birçok insan diğer türlü ölümün çok daha zor olacağını düşünüp intihar etti. Ama asteroit geldiği gibi geçti ve geçince bilim adamları güneşin ışınlarının oluşturduğu basınç yüzünden rotayı değiştirdiğini söylediler.
Tüm bunlar gösteriyor ki bu nizamı işleten irade sahibi bir varlık vardır. Bu irade sahibi varlığın kim olduğuna ancak Allah karar verebilir, söyleyebilir ve O’nun söylediğine göre bu varlıklar meleklerdir. Sözün özü tüm maddi nizam meleklerin elindedir ve düzeni sağlayan onlardır.
Tüm maddi şeylerin nizamının meleklerin elinde olduğuna ve her şeyin onların iradesiyle olduğuna dair ben kendim de tecrübe sahibiyim. Bir seferinde ateşim çıktı ve doktorların verdiği ilaçlar hiç fayda vermedi. Hastalığım devam ederken Çodri Zaferullah Han[1] ve Ahmedi olmayan bir arkadaşı gelmiş ve ben de onları yanıma çağırdım. Onlar gelmeden bir an uykuya dalar gibi oldum ve o durumda bir sivrisineği gördüm. Bana “bugün ateşin kesilecek” dedi. Çodri bey ile arkadaşı gelince onlara da keşfi[2] anlattım. Çok geçmemişti ki ateşim tamamen yok oldu.
Aslında keşfte benimle konuşan sivrisineğin kendisi değil onu kontrol eden melek idi. Demek istediğim şudur ki intizam ve irade gerektiren her şey meleklerin elindedir ve bu meleklerin varlığına dair bir delildir.
2) Maddenin şekli ve formu da meleklerin var olduklarına dair bir delildir. Tüm araştırmalar gösteriyor ki hiçbir şey göründüğü gibi değildir. Örneğin insan vardır ama uzaktan görüldüğü gibi yekpare bir varlık değildir; yakından bakınca milyarlarca hücrelerle yapıldığını görüyoruz. Sonra o hücrelere daha da yakından bakınca onların da milyonlarca daha küçük zerreciklerden oluştuğunu görüyoruz. Sonra her bir zerresi yaklaştıkça bölünüyor. Hatta Amerikalı bir bilim adamı insanın içinden geçebilen bir zerreyi keşfetti. Havanın bile geçemediği insan cisminden bu zerre rahatlıkla geçiyor.
Bu araştırmalar gösteriyor ki her şey yaklaştıkça latifleşiyor; ince ve algılaması zor olan parçalara dönüşüyor. İndiğimiz her seviyede madde de inceliyor; latifleşiyor. Eğer her şey kendisinden daha latif bir varlık üzerine oturtulmuşsa bunda muhakkak bir hikmet vardır[3]. Hikmeti sadece şudur ki maddenin son hükümdarları meleklerdir ve onlar latif oldukları için maddenin silsilesi de latifleşmek zorundadır.
Sözün özü maddenin git gide latifleşmesi son hükümdarının ve intizam sahibinin de latif olduğunu gösterir. Eşyaların bu iç letafeti son yularının latif bir varlığın elinde olduğuna dair güçlü bir delildir ve İslamiyet’e göre bu varlıklar meleklerdir.
3) Toplumda itibarı yüksek olan birisinin şehadeti de ispat sayılır. Örneğin Londra’ya gidip dönünce Londra diye bir şehir vardır diyene herkes inanır. Aynı şekilde melekleri bizzat yaşayan insanların rivayetlerine neden inanılmasın? Eğer şehadet bir delil değilse Londra da ancak bizzat gitmiş olanlar için vardır. Gitmemiş olanlar için ise ispatlanmamış bir hurafe olması gerekir. Denilebilir ki isteyen herkes gidip Londra’yı görebilir ama melekleri görmek herkes için mümkün değildir ama bu doğru değildir. Londra’yı ancak parası olan gidip görebilir. Aynı şekilde melekleri görme kabiliyeti olan melekleri de görebilir. Nasıl ki parayı biriktirip Londra’yı görmek herkes için mümkünse bu ruhani kuvveti geliştirip melekleri görmek de herkes için mümkündür. Velhasıl meleklerle ilgili yüzbinlerce insanın şehadeti onların var olduklarına dair güçlü bir delildir.
4) Dördüncü ispatı aslında her gün bile yaşanabilen bir olaydır. Her gün olmasa da belli bir müddet sonra herkes bunu yaşayabilir. Birçok zaman insanın zihninde ve kalbinde öyle bir fikir doğar ki kendi düşünceleriyle hiç ama hiçbir alakası olmaz. Hatta bazen kendi düşüncelerine ters düşer ve insan hissettiği o şeyi yapmaya öyle mecbur olur ki bırakamaz. Bu aşırı durum her insanın hayatında muhakkak oluşur; hatta kafirlerin hayatlarında bile bunun örnekleri vardır. Ateistler de istisna sayılmazlar. Örneğin birçok ateist “zihnimizde bizi resmen zorla tutup bir yere götüren bir fikir oluştu ve bir de baktık ki orada bir ceset vardı” veya buna benzeyen şeyler yazmıştır. Kim bu fikri yerleştirir? Melekler. Ruhaniyetten uzak maddi insanlar da bile bunun örnekleri vardır. Ruhani insanlarda zaten haddi hesabı yoktur. İnsan birden bire bir şey yapmaya kendisini mecbur hisseder ve yapar. İşte bu meleklerin işidir ve aynı zamanda onların var olduklarına dair bir ispattır.
[1] Eski Uluslar arası Adalet Divanı’nın başkanı ve vaat edilen Mesih’in sahabelerinden birisi olan bir zat. Aynı zamanda Pakistan’
[2] Uyanıkken görünen bir manzara: Allah’
[3] Bu, günümüzde de çok önemli bir araştırma konusudur. Maddenin bölüne bölüne latifleştiği ve her aşamada bilim adamlarının “artık bu son” demesi ve her seferinde yanılması bilim adamlarını düşündürmeye başlamıştır. “Acaba bölündükçe en sonunda madde olup da formu olmayan bize göre sonsuz latif bir noktaya mı gidiyoruz” diyen bilim adamları vardır.