Resulüllah (sav) birçok hikmetlerden dolayı evlilikler yaptı:
Evliliklerle ilgili Allah-u Teala’nın sadece Resulüllah’a (sav) özel olarak verdiği hüküm
Ey Peygamber! Şüphesiz mehirlerini verdiğin hanımlarını, Allah’ın sana ganimet olarak verdiği ve sağ elinin sahip bulunduğu kadınları, seninle birlikte hicret eden amcanın kızlarını, halanın kızlarını, dayının kızlarını ve teyzelerinin kızlarını sana helâl kıldık. (Ayrıca) mümin bir kadın kendini Peygamber’e karşılıksız sunarsa, Peygamber (de) kendisiyle evlenmek isterse, (onu da sana helâl kıldık.) Bu (emir) yalnız senin içindir ve (öteki) müminler için değildir. Biz onlara, hanımları ve sağ ellerinin sahip bulundukları hakkında neler farz kıldığımızı biliriz. Senin gereksiz sıkıntıya düşmemen için, (bu meseleleri açıkladık.) Allah, sonsuz bağışlayan ve rahmet edendir.
Onlardan dilediğini bırak, dilediğini (de) yanında tut. Bıraktıklarından istediğini (geri) almakta (da) sana bir günah yoktur. Bu, onların gözlerinin aydın olması, hiç tasalanmamaları ve kendilerine verdiklerine razı olmaları bakımından daha uygundur. Allah, kalplerinizde olanı (çok iyi) bilir. O, daimi bilgiye sahip olan ve Halîmdir.
Bundan sonra, başka hanımlar alman sana helâl kılınmamıştır. Bir (de) sağ elinin sahip bulunduğu hanımların dışında, şu an mevcut olan hanımların yerine, güzellikleri hoşuna gitse (de) başka eşler almak, (senin için helâl değildir.) Allah, her şeye gözeticidir. (Ahzab suresi, 51-53)
Ezvac-ı Mutahherat
Bu ayetlerden belli olmaktadır ki Allah-u Teala, evlilikler konusunda Resulüllah’a (sav) bazı özel ve ayrı hükümler indirmişti. Resulüllah (sav) ne kadar evlilik yaptıysa onların hepsini Allah’ın özel hikmetine tabi olarak yaptı. Beşeri fıtratın tabii zaruretine göre, fakat Allah’ın özel kaderi altında Resulüllah’ın (sav) yaptığı ilk evlilik Hazreti Hatice (ra) ile oldu. Peygamberlik gelmeden önceki bu evlilik Resulüllah’ın (sav) evlilik hayatının başlangıcıydı. Bu evlilik, Resulüllahsav 25 yaşındayken ve Hazreti Hatice (ra) ise 40 yaşındayken oldu. Yaklaşık 24 yıl boyunca bu evlilik devam etti. Hazreti Hatice (ra) ile evliyken Resulüllahsav ikinci evlilik yapmadı. Hazreti Hatice (ra) peygamberliğin onuncu yılında 64 yaşındayken vefat etti. O zaman Resulüllah’ınsav yaşı takriben 50 idi. Şimdi nübüvvet makamının tabii zaruretlerinden dolayı evlilik yapma mecburiyeti hasıl oldu. Nitekim Resulüllahsav Hazreti Hatice’nin (ra) vefatından birkaç ay sonra, yani Nebevî 10 şevval’de ikinci evliliğini Hazreti Sevde Binti Zem’a (ra) ile yaptı. Ve Resulüllah’ınsav son evliliği Hicrî 7 Zilkade’de Hazreti Meymune Binti Haris (ra) ile gerçekleşti. O zaman Resulüllah’ınsav yaşı 60’a ulaşmıştı. Resulüllahsav Hazreti Hatice’nin (ra) vefatından sonra 10 Nebevî’den 7 Hicrî’ye kadar toplam 10 evlilik yaptı. Yani, Resulüllahsav yaşlılıktaki 10 yıllık ömründe diğer 10 evliliği yaptı. Bu süre içinde bazı defa, bazı bayanlar kendiliklerinden Resulüllah’asav evlilik taleplerini arzederlerdi, ancak Resulüllahsav onları, Allah-u Teala tarafından izin olmadığı için kabul etmezdi. Resulüllah’ın (sav) durumu şuydu ki o, fazla evlilik yapma isteği taşımazdı ve buyururdu ki,
مالى فى لنساء من حاجةٍ
Yani: Bana eş gerekli değildir. (Sünen Darimi, Kitabü’n Nikah) Ancak bununla birlikte, Resulüllah’ın (sav) bazılarıyla kendisinin evlilik yaptığı görüldü. Bu özel tavırdan anlaşılıyor ki bu evlilikler Hüda Teala tarafından bir sorumluluk olarak ve özel hikmetlere binaen, “Müminlerden ayrı olarak haliseten Resulüllah (sav) için” idi. (Ahzab, 51) Hüda Teala tarafından verilen bu özel iznin arkasındaki dinî, dünyevî, tebliğe ait, siyasî, sosyal, toplumsal ve ortamın gerektirdiği hikmetler ve maksatlar apaçık görülmektedir. Hüda Teala’nın nazarındaki bu hikmetler ve maksatlar tamamlandığında, Allah-u Teala daha fazla evlilik yükünü kaldırdı ve buyurdu ki, “bundan sonra senin için başka hanım almak caiz değildir ve bu hanımların yerine başka hanımlar alman da caiz değildir. (Ahzab, 53)
Evliliklerdeki hikmetler ve maksatlar
Resulüllah’ın (sav) yaptığı evliliklerin detaylarına inildiğinde, onların her birinde Hüda Teala’nın ayrı ayrı hikmetleri ve maksatları görülür.
Dullara Kol-Kanat Olmak
Hazreti Hatice’nin (ra) vefatından sonra Resulüllah’ın (sav) Hazreti Sevde Binti Zem’a (ra) ile yaptığı evlilik özel bir maksat ve zaruretten dolayı idi. Hazreti Sevde Binti Zem’a’nın (ra) ilk sahabelerden olan kocası Sekran Bin Amr (ra) bir müddet önce vefat etmişti ve kendisi dayanaksız kalmıştı. Bu devir Müslümanlar için, şiddetli sıkıntılar, musibetler zamanı olduğu için ve zalim Kureyş tarafından bütün Müslüman erkekler, kadınlar, çocuklar üzerine kaba kuvvet ve baskılar yapıldığı ve özellikle kimsesiz gariplerin son derece sıkıntılara düştüğü günler olduğu için bu durumda Resulüllahsav üzüntü, gam ve kedere boğulmuş dul kadını, hiçbir tedbir almadan öylece bırakmaya dayanamadı. Ve ayrıca Resulüllah’ın (sav) Müslümanlara, aralarında sevgi yaratmayı ve birbirlerine dert ortağı olmayı ve yardım etmeyi fiili olarak öğretmesi de gerekiyordu. Resulüllah’ın (sav) önüne Hazreti Sevde’nin (ra) durumu gelince, hiç çekinmeden, kendi nikahına alarak kendi şefkat gölgesi altına getirdi. Bu, Resulüllah’ın (sav) ortaya çıkan durumlardan dolayı yaptığı bir fedakarlıktı. Çünkü ilk olarak Hazreti Sevde (ra) bir dul idi. İkincisi bu bayan yaşlı idi. Üçüncüsü onun, Resulüllah’a (sav) zevcelik etmek bakımından herhangi ayrıcalıklı bir kabiliyeti de yoktu, herhangi bir özel sebep de yoktu. Dahası ve hepsinden önemlisi onun Resulüllah’ın (sav) nikahına girmesi, Resulüllah’ın (sav) kendi diğer hanımı (Hazreti Aişe ra) üzerine kuma getirmesi manasına geliyordu ki Hazreti Aişe (ra) Hüda Teala’nın kararına göre Peygamber Efendimizin (sav) zevcesi olmuştu ve bu yüzden Resulüllah (sav) onu çok seviyordu. Herkes anlayabilir ki hiç kimse sevdiği hanımının üzerine herhangi bir sebep yokken kuma getirmez. Kısacası Hazreti Aişe (ra) varken Resulüllah’ın (sav) Hazreti Sevde (ra) gibi bir bayanla nikahlanması açıkça gösteriyor ki Peygamber Efendimiz dullara kol kanat germek için, Hüda Teala’nın rızasına uygun olarak bu fedakarlığı yapmıştı.
Peygamber Efendimizin (sav) bu evliliğinde şu güzel örnek de vardı: Eğer bir Müslüman kadının başına böyle bir durum gelirse, ikinci evlilik yapmaya gücü yeten diğer Müslümanlar öne çıkarak aynı şekilde fedakarlık yapsınlar. Yapsınlar ki böyle çaresiz ve zor durumdaki bayanları nikahlarına alarak onlara şefkatli bir sığınak versinler.
Aynı şekilde başka bir örnek Hazreti Zeynep Binti Hüzeyme (ra) ile Resulüllah’ın (sav) nikahlanmasında görülür. Hazreti Zeynep (ra), Resulüllah’ın (sav) teyzeoğlu Abdullah Bin Cahş’ın (ra) eşiydi. O, Uhud savaşında şehit düştü ve Hazreti Zeynep (ra) dul kalarak korunaksız oldu. Resulüllah (sav) aynı his ile kendisi Hazreti Zeyneb Binti Hüzeyme’ye (ra) evlilik mesajı gönderdi. Onun da rıza göstermesi üzerine onunla nikahlandı. Evliliği üzerinden daha sadece birkaç ay geçmişti ki Hicri 4 Rebiülahir’de Hazreti Zeyneb Binti Hüzeyme (ra) vefat etti. (Zürkanî, Ezvac-ı Mutahherat, Zeyneb Binti Huzeyme’nin durumu)
Resulüllah (sav) böyle evlilikler için Sahabelerden herhangi birisine de emredebilirdi ve Sahabeler (ra) de mutlaka buna uyarlardı. Yoksulluk ve sıkıntılarla dolu bu dönemde ikinci evlilik tam bir fedakarlık ve isar gerektirdiği için Resulüllah (sav) kendi fiili örneği ile dertortağı olmanın ve fedakarlığın dersini öğretti. Nitekim Resulüllah’ın (sav) bu fiilî örneğinin neticesi olarak Sahabe-yi Kiram (rıdvanullahi aleyhim ecmain) de durum ve zaruret gerektirdiğinde böyle dul ve çaresiz hanımlarla evlilik yaparak fedakarlık örneği sergilerlerdi.
Yetimlerin Korunması
Hazreti Ümmü Seleme (ra) Resulüllah’ın (sav) öz teyzesi Berra Binti Abdulmuttalip’in kızıydı ve çok ihlas sahibi ve eski bir sahabe olan Hazreti Ebu Seleme Bin Abdulesed (ra) ile nikahlıydı. O, Uhud savaşında yaralandı ve bir müddet sonra o yaralar yüzünden şehit oldu. Şehit olurken onun dilinde şu dua vardı:
“Ey Allah’ım! Benden sonra benim ailem için iyi bir düzen sağla.” Onun dört çocuğu vardı. Resulüllah (sav) onların gözetimi ve yetiştirilmesi sorumluluğunu göz önünde tutarak Hazreti Ümmü Seleme’ye (ra) nikah mesajı gönderdi. Rıza göstermesi üzerine Resulüllah (sav) onunla nikahlandı ve gerçek babası gibi onun çocuklarına baktı. (İbni Saad ve Zurkani, Ezvac-ı Mutahharat bahsi)
Bu konunun ikinci yönü şudur: Hazreti Hatice (ra) vefat ettiğinde onun çocuklarının gözetimi ve bakımı meselesi de ortaya çıktı. Bunun çözümü, Resulüllah’ın (sav) Hazreti Sevde (ra) ile nikahlanmasıyla oldu. Medine’ye hicretten sonra da Resulüllah (sav) kendi çoluk çocuğunu Medine’ye getiremediği süre boyunca Hazreti Sevde (ra) da onlarla birlikte Mekke’de kaldı. (İbni Saad)
Bazı Kökleşmiş Geleneklerin Kaldırılması
Nasıl ki evlatlığın manası öz evlat değilse aynı şekilde öylesine söylenen kardeş sözünden kastedilen de öz kardeş değildir. Bazı insanlarda, bu her ikisiyle alakalı akraba hissiyatı, öz akrabalara duyulan hissiyat ile aynıydı. Nitekim Hazreti Aişe (ra) ile Resulüllah’ın (sav) evliliği için Hazreti Havle Binti Hekim (ra) Hazreti Ebubekir (ra) ile konuştuğunda o çok şaşırdı ve “Bu nasıl olabilir? Resulüllah (sav) benim kardeşimdir,” dedi. Bunun üzerine Resulüllah (sav), din kardeşliğinin evlilik üzerinde bir etkisi olmaz, buyurdu. Bu açıklama ile Hazreti Ebubekir’in (ra) bu çekincesi gitti ve bu akrabalıktan ötürü son derece mutlu oldu. (Buhari, Kitabü’n Nikah)
Aynı şekilde Resulüllah (sav) Hazreti Zeyd’i (ra) evlatlık edinmişti. Hazreti Zeyd (ra)hanımı Hazreti Zeyneb Binti Cahş’tan (ra) boşanınca Hazreti Zeyneb (ra) ile evlenmesi konusunda Resulüllah (sav) Allah-u Teala tarafından teşvik edildi. Araplarda, evlatlık alınıp büyütülen çocuklar, haklar, miras, akrabalık vesaire konularında öz evlatlarla eşit kabul edildiği için bu İlahî emre göre hareket etmekle toplumda rahatsızlık oluşması ve sanki kendi evladının boşadığı hanımla evleniyor anlamı çıkarılacağı kesindi. Fakat Allah-u Teala bu örf ve adeti tamamıyla sona erdirmek istiyordu. Nitekim Hazreti Zeyneb’in (ra) iddet müddeti sona erince Resulüllah’a (sav), onunla evlenmesinin gerekli olduğunu bildiren vahiy tekrar indi. Bu İlahî hüküme ilave olarak bunda şu hikmet de vardı: Böylece Hazreti Zeyneb’in kalbi kırılmayacak ve boşanmış kadınlarla evlenmek, Müslümanlar arasında ayıp sayılmayacaktı. Şu hikmet de gözönünde tutulmuştu: Zeyd (ra), Resulüllah’ın (sav) evlatlığı olduğu ve Peygamber Efendimizin oğlu denildiği için ondan boşanan hanımla Resulüllah (sav) bizzat kendisi evlendiğinde bunun Müslümanlar üzerinde fiili etkisi olacaktı ve sadece ağızdan evlat denilen birisinin gerçek evlat olmadığı ve gerçek evlat için geçerli olan hükümlerin evlatlık için geçerli olmadığı kesin olarak anlaşılacaktı. Aynı şekilde gelecekte Arapların cahilane örf adetleri Müslümanlar arasından tam olarak silinecekti. Nitekim bu konuda, İslam tarihinin en geçerli kaydı olan Kuran-ı Kerim şöyle buyurur:
Zeyd Zeyneb’den kesin olarak ayrılınca, Biz (de) onu seninle evlendirdik. Bu, evlatlık olanların boşadıkları hanımları ile evlenmek hususunda müminlere bir zorluk olmaması içindir. Allah’ın hükmü elbette yerine gelecekti. (Ahzab, 38)
Bu İlahî emrin nazil olmasından sonra –ki bunda Resulüllah’ın (sav) kendi isteği ve düşüncesi kesinlikle yoktu- Resulüllah (sav) hazreti Zeyneb (ra) ile evlenmeye karar verdi ve üstelik Hazreti Zeyneb’e (ra) evlilik mesajını bizzat Hazreti Zeyd’in (ra) eliyle gönderdi. (Müslim, Kitabü’n Nikah)
Ve Hazreti Zeyneb’in (ra) rızası üzerine, onun erkek kardeşi Hazreti Ebu Ahmed Abd Bin Cahş (ra) Zeyneb’in (ra) velisi olarak dört yüz dirhem mehir ile Resulüllah (sav) ile nikahını kıydı. (Siret İbni Hişam, Evlilik halleri)
Böylece Araplar arasında kökleşmiş olan bu eski gelenek Resulüllah’ın (sav) bizzat kendi örneği neticesinde İslam’dan çıkarılıp atıldı.
Sevgi Bağlarının Akrabalıklarla Pekiştirilmesi
Allah-u Teala Resulüllah’ı (sav) şunlarla evlilikler yapmaya da teşvik etmişti: Resulüllah’ın (sav) bazı sahabeleriyle öyle bir bağı vardı ki tek can iki kalp idiler. Onlar Resulüllah (sav) ile akrabalık yakınlığı da kurup bir oldular. Hazreti Ebubekir’in (ra) kızı hazreti Aişe (ra) hakkında Allah-u Teala buyurdu ki, dünyada da ahirette de o senin hanımındır. (Buhari, Kitab-ül Menakıb)
Hazreti Ömer’in (ra) kızı hazreti Hafsa’nın (ra) evliliği gündeme gelince Allah-u Teala, onun Resulüllah (sav) ile nikahlanması için gereken ortamı yarattı. Böylece bu iki fedainin Resulüllah (sav) ile var olan inanç bağı, daimi olarak olarak akrabalık bağına da dönüştü. Resulüllah (sav) ile akrabalık kurmakla onlar inanç ve vefa makamında daha da yükseldiler. Bu bağların gerekliliği ve hikmetinin bir delili de, Resulüllah’ın (sav) kendi kızlarını hazreti Osman (ra) ve hazreti Ali (ra) ile evlendirmesidir. Böylece onlar da Resulüllah (sav) ile akrabalık kurmak neticesinde daha da nurlandılar ve Müslümanlar arasında yüksek bir mertebeye nail oldular. Onlardan birisi zinnur (nur sahibi) ve diğeri zinnureyn (iki nur sahibi) idi. Hazreti Ebubekir (ra) ve hazreti Ömer (ra) Resulüllah’ın (sav) kayınpederi idi ve hazreti Osman (ra) ve hazreti Ali (ra) de damadı. Ve bu dördü birbiri ardına Resulüllah’ın (sav) canişini ve raşid halife oldular. Resul-ü Pak (sav) ile manevi ve maddi akrabalık, yüksek bir manevi ve nurani makama vesile idi ki Hüda Teala bu evliliklerin hikmet ve maksatlarına dahil etmişti.
Düşmanlıkları Sona Erdirmek
Araplar, nefret ve düşmanlıklar sebebiyle daimi olarak bölünmüşlerdi. Düşmanlıklar, güçlü köklerle kabileler ve kavimler arasında yer etmişti. İslam, bunları yok etmek için bir yandan diğer hikmetli amelleri ve elçilikleri benimsedi, diğer yandan bu maksada ulaşmak için Hüda Teala, bu kabile ve kavimlerle evlilik yükünü de Resulüllah’ın (sav) omuzlarına yükledi. Bu evliliklerin özel bir yönü şudur ki bunlar, bazı kabileler ve kavimlerin başkanlarının kızlarıyla yapıldı. Eğer bu evliliklerin başka bir maksadı olsaydı Resulüllah (sav) özellikle kabile başkanlarının kızlarıyla evlenmez, bilakis diğer kadınlarda başka özellikler arardı. Resulüllah’ın (sav) Allah’ın izniyle benimsediği bu yol, yani özellikle başkanların aileleriyle akrabalık bağı kurmak, barış ve emniyeti ikame etmenin çok sağlam bir yoluydu. Allah-u Teala buyurur ki;
Allah’ın, sizinle onlardan düşmanlık besledikleriniz arasında bir sevgi yaratması (pek) muhtemeldir. (Mümtehine suresi, ayet 8)
Müfessirlerin çoğu bu ayeti kerimeyi, Resulüllah’ın (sav) evliliklerine, özellikle de Ebu Süfyan’ın kızı hazreti Ümmü Habibe ile olan evliliğine dayandırırlar. Ki bu evlilik vesilesiyle Kureyş’in lideri Ebu Süfyan’ın kalbindeki Resulüllah’a (sav) olan düşmanlık hissi kesinlikle soğumuştu ve fiili olarak da aynısı oldu ve bu evlilikten sonra Ebu Süfyan, İslam aleyhinde hiçbir yerde meydana çıkmadı. Halbuki daha önce Uhud, Ahzap ve sair savaşlarda kafirlerin ordularının başı ve komutanı olarak savaş meydanına çıkan bizzat oydu. Resulüllah’ın (sav) bu evliliğinden sonra ise, onun uzlaşma için dolaştığı görülür.
Hazreti Cevriye’nin (ra) babası Haris Bin Ebi Zırar, Benü Mustalik’in lideri idi. O, islam düşmanlığındaydı öndeydi. Bu kabile, yağmalama ve haramilikde de ün yapmıştı, İslam aleyhindeki savaşlara da mutlaka katılırdı. İşte bu sebeplerden dolayı Benü Mustalik gazvesi olunca, onlardan birçok kişi yakalanıp Medine’ye getirildi. Onların arasında kabile lideri Haris Bin Zırar’ın kızı bara (Hazreti Cevriye ra) da vardı. Resulüllah (sav) onunla nikahlandı. Ashab-ı Kiram, Efendilerinin (sav) Benü Müstalik’in resinin kızını izdivaç ile şereflendirdiğini görünce, Resulüllah’ın kayınpederinin kabilesini esir tutmayı, peygamberin şanına aykırı saydılar. Nitekim böylece yüzlerce esir fidye alınmadan bir anda özgür bırakıldı. Buna dayandırarak Hazreti Aişe (ra) buyururdu ki, Hazreti Cevriye’nin (ra) kendi kavmi için son derece mübarek birisi olduğu kesindir. (Ebu Davud, Kitabü’l Atik ve İbni Hişam Halat-ı Gazve Mustalik ve Zürkani, Ezvac-ı Mutahherat)
Bu akrabalık ve bu ihsanın neticesi şu oldu: Benü Mustalik halkı, çabucak İslam öğretisinden etkilenerek eski alışkanlıkları olan yağmalama ve haramiliği terk edip iyi bir örnek olmaya başladılar ve daha sonra da Resulüllah’ın (sav) hayırlı tabakasına girdiler.
Hazreti Safiye (ra) Yahudi lider Huyey bin Ahtab’ın kızı ve yine Yahudi lider Kenana bin Rebiğ’in karısı idi. Bu her iki Yahudi lider İslam’ı yok etmek için fırsat arar, İslam aleyhindeki her bir entrika ve faaliyette en önde rol alırlardı. Bunlara bağlı olan Yahudi kabileleri Benu Kureyza ve Beni Nazir’in İslam düşmanlığı ve onların sonu, tarihin acı bir konu başlığıdır. Hayber gazvesinden sonra Resulüllah (sav) Hazreti Safiye (ra) ile evlenince bir daha da Medine ve Hayber’in Yahudilerinden hiç birisi İslam aleyhindeki hiçbir savaşta yer almadı. Hayber gazvesinde onların güçleri kırılmış olmakla beraber, onların İslam aleyhindeki hiçbir savaşa karıştıkları görülmez.
Resulüllah’ın (sav) böyle evlilikleri ile sadece kabileler ve kavimler arasındaki nefret düğümleri çözülmedi, bilakis sağlam muhabbet düğümleri atıldı ve barış ve sükun ortamı doğdu.
Ailenin Sınırlarını genişletmek ve Birlik
Bütün dünyada genel olarak ve özellikle de Araplar arasında, evliliklerle akrabalık kurmanın, aralarındaki bağları kuvvetlendirmenin en iyi yolu olduğu kabul edilirdi ve buna olağanüstü değer verilirdi ve ilişkilerde onların uzun süreli etkisi olurdu. Resulüllah (sav) Medine’ye teşrif edince ve Medine’de kalma konusu gündeme gelince, Resulüllah (sav), büyük dedesi Muttalib’in kardeşinin, Benü Hazrec’in kabilesi Beni Neccar ile olan bu akrabalığını göz önünde tuttu. Muttalib, Beni Neccar’dan Selma isimli bayanla evlenmişti ki bu bayan, Resulüllah’ın (sav) dedesi Abdulmuttalib’in annesi idi. (İbni Hişam, Hişam’ın evlatları ve anneleri)
Mekke’nin fethinden önce, Benü Bekir, Hudeybiye antlaşmasını bozarak Benü Huzza’ya saldırınca, Benü Huzza’nın lideri Amr Bin Salim Huzzaî, yardım ricasıyla Resulüllah’ın (sav) huzuruna geldi. Ve o zaman o, Resulüllah’ın (sav) büyük büyük dedelerinin ve onların ailelerinin annelerinden hangilerinin Benü Huzza ile akrabalık bağı olduğundan bahsetti. (El-mevahibü’l Ledünniye, Zurkani, Hayber’in Fethi)
Aynı şekilde Resulüllah (sav) bundan daha uzak bir akrabalıktan söz ederek Sahabelerine şöyle buyurdu: Hüda Teala sizin elinizle Mısır’ı fethettirdiğinde Mısırlılar’a iyilik ve ihsan ile davranın, çünkü bizim annemiz Hacire sebebiyle Mısırlıların sizin üzerinizde özel olarak hakkı vardır. (Müslim, Sahabelerin Faziletleri Kitabı, Peyhamberin Mısır halkı ile ilgili vasiyeti bahsi)
İşte bu ruh ve fıtrî hisleri göz önüne alarak Resulüllah (sav), Hüda Teala’nın özel iradesi altında çeşitli kavimler ve kabilelerle evlilik akrabalığı kurdu ki böylece kabileler, kavimler ve dinler arasında birliğe dayalı bir bağ ve sevgi binası kurulsun. Bunun bir yönü şuydu: Resulüllah (sav) hangi hanedanlar, kabileler vesaire ile evlilikler yaptıysa bu evlilikler vasıtasıyla onların hepsi de birbirleriyle akraba gibi oldular. Bu öyle bir akrabalıktı ki onun merkezi noktası Resulüllah’ın (sav) mübarek zatı idi. Yani birlik ve muhabbet Resulüllah’tan (sav) filizlenip her tarafa yayılmıştı. Nitekim Resulüllah (sav) ne kadar evlilikler yaptıysa, onlardan ikisi hariç diğer bütün evlilikler ayrı ayrı kabilelerle olmuştu. O iki evlilik hazreti Zeynep Binti Huzeyme (ra) ve hazreti Meymune (ra) idi ki onlar anneleri tarafından kız kardeş de idiler. Hazreti Zeyneb’in (ra) vefatından yaklaşık dört yıl sonra Resulüllah (sav) aynı kabileden yani Benü Hilal’den Hazreti Meymune’yi (ra) nikahına aldı. Aynı şekilde pak izdivaçlar arasında, Arabistan’da var olan diğer dinlere bağlı olanlar da vardı ve onlar Resulüllah’ın (sav) nikahına gelmeden önce Müslüman olmuşlardı.
Pak İzdivaçların Yapıldığı Kabileler
1- Hazreti Hatice (ra) : Beni Uzza
2- Hazreti Sevde (ra) : Beni Âam
3- Hazreti Aişe (ra) : Beni Tim
4- Hazreti Hafsa (ra) : Beni Adi
5- Hazreti Ümmü Seleme (ra): Beni Mahzum
6- Hazreti Ümmü Habibe (ra): Benü Ümeyye
Bu altı evlilik Kureyş kabilesindendi.
7- Hazreti Zeyneb Binti Hüzeyme (ra): Benü Hilal
8- Hazreti Zeyneb Binti Cahş (ra): Benü Esed
9- Hazreti Cevriye (ra): Benü Mustalik
10- Hazreti Meymune (ra): Benü Hilal
Bu dört evlilik Kureyş’ten değildi ama Araplardandı.
Yukarda yazdığımız bu 10 pak Zevceden sadece Hazreti Aişe (ra) doğuştan Müslüman idi. Kalan diğerleri ise ya kendileri Müslüman oldular veya anne babaları ile birlikte İslam’a girdiler. O zaman Araplar arasında putperestlik revaçta idi ve Kureyş kabileleri ve diğer Arap kabileleri umumiyetle putperestliğe müptela olmuşlardı. Ve İslam’a girmeden önce bu pak zevceler bu din anlayışına bağlı idiler.
11- Hazreti Safiye (ra): Benü Harun
Kendileri Yahudi İsrailoğullarındandı ve Arap değildi ve Resulüllah (sav) ile nikahlanmadan önce İslamiyet’i kabul etmişti.
Bunlara ilave olarak Mısır’lı ve Hıristiyan olan Hazreti Mariye Kıptî vardı. O, Resulüllah (sav) ile nikahlanmadan önce Medine’ye gelerek hazreti Hatib Bin Ebi Bulta’a vasıtasıyla İslam dairesine girmişti. (ibni Suud, Zurkani, Ezvac-ı Mutahherat bahsi)
Bu kısa bilgiden anlaşılıyor ki Resulüllah’ın (sav) evliliklerinde Hüda Teala’nın birçok hikmetleri arasında şu hikmet de vardı ki, Resulüllah (sav) çeşitli kabileler, kavimler ve dinlerden olanlarla hatta Araplar ve Arap olmayanlarla evlilik akrabalığı kurmak suretiyle kardeşlik ve sevgiyi çok genişletmişti.
Kadınların Dini Eğitimi
Resulüllah’ın (sav) bazı evliliklerinde şu hikmet de vardı: Şeriatın özellikle kadınlarla ilgili veya karı-koca ilişkileri veya diğer ailevi meselelerini öğretmek için şeriatın bu sorumluluğunu taşıyabilecek hanımlarla evlenmek mecburiyeti vardı. Bunun için Hüda Teala en önce Hazreti Aişe’yi (ra) seçti. Nitekim Resulüllah (sav) rüyasında hazreti Cebrail’in (as) huzuruna gelerek kendisine yeşil renkli ipek bir mendil sunduğunu ve “bu sizin dünyada da ahirette de hanımınızdır” diye arzettiğini gördü. Resulüllah (sav) mendili alıp baktığında onda hazreti Ebubekir’in kızı aişe’nin resmini gördü. (Sahih-i Buhari, Kitabü’n Nikah, Bab En-nazar İlel mer’eti gable-t tezvic, Tirmizi, Kitabü’l Menakıb, bab Fazl-ı Aişe)
Hazreti Aişe (ra) Hüda Teala’nın hikmetine uygun olarak Allah vergisi yetenekleriyle bu sorumluluğun tam olarak hakkını verdi. Nitekim yazılmıştır ki, Hazreti Aişe (ra) insanlar arasında en fazla dini anlayan, herkesten daha fazla ilme sahip ve günlük meselelerde herkesten daha isabetli görüşe sahipti. (Al-ashaba)
Kendisinin (ra) Resulüllah’ın (sav) refakatinde olmasının bir hikmeti de şuydu ki, hanımlar arasında en fazla Resulüllah’ın (sav) söylediklerini beyan eden kendisi idi. Hazreti Aişe’nin naklettiği iki binden fazla rivayet, muteber hadis kitaplarında yer almıştır. Bu, dinin büyük bir bölümüydü ki kendisi vasıtasıyla ümmete ulaştı.
Hazreti Hafsa (ra), hazreti Ümmü Seleme (ra), hazreti Zeyneb Binti Cahş (ra) ve diğer zevcelerle Resulüllah’ın (sav) evlilikleri de aynı hikmete dayanıyordu. Onlar da (ra) Resulüllah’ın (sav) refakatinde kalarak dinin büyük bir bölümünü ümmete ulaştırdılar.
Ezvac-ı Mutahherat’tan (Peygamber Efendimizin pak eşleri) çoğu, hazreti Ebubekir (ra) ve hazreti Ömer’in (ra) hilafet dönemlerinde de hilafet işlerinde özel sorumluluklar eda ettiler ve eğitim öğretimde çok önemli hizmetlerde bulundular.
Peygamber Efendimizin (sav) Güzel Ahlakının Kaydedilmesi
Resulüllah’ın (sav) evliliklerinde şu hikmet de belirgin bir şekilde görülmektedir: Mizaçların farklı olması sebebiyle Resulüllah’ın (sav) her pak zevcesi, Peygamber Efendimizin siretini ayrı ayrı yönlerden kaydettiler. Bunun tafsilatına inmek mümkün değildir. Çünkü her ilim sahibi bilir ki Ezvac-ı Mutahherat tarafından bireysel olarak, bize Peygamber Efendimizin (sav) güzel ahlakının birçok ayrıntısı ulaştı. Bu ayrıntılarda şu konu da dikkate alınmalı ki her zevce-i mutahhera o güzel ahlakın ayrı ayrı yönlerini çeşitli şekillerde beyan ettiler. Bu rivayetlerde sadece Peygamber Efendimizin aile ve evlilik hayatı ile ilgili ayrıntılar saklanmadı, ayrıca dinî ilim ve irfan ve şeriat hükümlerinin izahının sayısız yönleri de ümmete ulaştı.
Evin dışında Resulüllah’ın (sav) sözlerini, fiillerini, sünnetini, vasıflarını, ahlakını, siretini, özelliklerini ve güzel mizacını herkes müşahede ederdi ve onları kaydederlerdi. Halbuki Efendimizin (sav) yalnız evdeyken görülen söz ve fiillerini kaydetmek ve beyan etmek için Şeriat sahibi bir peygamber olarak kendisinin (sav) birçok evlilik yapması mecburi idi. Eğer böyle olmasaydı şeriatın büyük bir bölümü ne beyan edilir ne de korunurdu ve ümmet, büyük bir öğretiden, büyük bir örnekten ve güzel ahlaktan mahrum kalırdı. Bunun ikinci yönü şudur: insanın fıtratı ve tabiatının farklılıkları sebebiyle değişik hanımlar kendi mizacına uygun değişik hanımlarla bağ kurarlar. İşte aynı ortam burada da geçerliydi. Nitekim değişik hanımlar farklı ecvaz-ı mutahherat ile bağ kurduklarından dolayı kendi meselelerini doğrudan Resulüllah’a (sav) soramadıkları için o pak eşlerden sorup, Resulüllah’ın (sav) çözümünü böylece öğrenirlerdi. Şeriatın bu temel ve önemli zorunluluğunu, fazla evlilik olmaksızın yerine getirmek mümkün değildi.
Yazan: Muhterem Hadi Ali Çodri Sahip, Roznama Alfazl, 7 şubat 2015