Resulüllah (s.a.v.) bin beş yüz sahabe ile birlikte Mekke'ye gitmek üzere yola çıkıyor - Müslüman Ahmediye Cemaati

Resulüllah (s.a.v.) bin beş yüz sahabe ile birlikte Mekke’ye gitmek üzere yola çıkıyor

Bu sıralarda, Allah’ın Habibi (S.A.V.) Kur’an-ı Kerim’de de zikredilmiş bulunan bir rüya gördü:

Allah dilerse, muhakkak ki, bazılarınızın başı tıraş edilmiş bazılarınızın saçı kısa kesilmiş olarak, emniyet içinde Mescid-i Haram’a girersiniz ve hiç kimseden korkmazsınız. Allah sizin bilmediğinizi biliyordu ve bundan başka size yakın bir zafer nasip etmişti (48:27).

Yani, Allah, Müslümanların Kâbe’ye, başları tıraşlı ve saçları kesilmiş olarak (bunlar Kâbe’ye giden hacıların alâmetidir) ve barış içinde korkusuzca girmelerine müsaade etmeyi kararlaştırmıştı. Fakat, Müslümanlar, Allah’ın bunu nasıl yapacağını bilmiyorlardı. Bundan başka, Müslümanlar haccı barış içinde ifâ etmeden evvel, Hz. Resulüllah (S.A.V.)’a rüyasında Allah, Müslümanların nihaî zaferi kazanacağını, barış içinde Mekke’ye gireceğini, ve Mekke’yi silah kullanmaya hacet kalmaksızın ele geçireceğini önceden haber veriyordu. Lâkin Hz. Resulüllah (S.A.V.) bundan, Allah’ın Müslümanlara Kâbe’yi derhal tavaf eylemelerini emrettiği şeklinde bir mana çıkarmıştı. Hz. Resulüllah (S.A.V.)’ın rüyayı tefsir hususundaki hatası, rüyada vaat edilen  yakın zafer için bir vesile olacaktı. Binaenaleyh, Allah’ın Habibi (S.A.V.) yanlışlıkla Kâbe’ye doğru bir yürüyüş planladı. Rüyasını ve rüya hakkındaki tabirini Müslümanlara ilan etti ve hazırlık yapmalarını istedi. “Sadece Kâbe’yi tavaf etmeye gidiyorsunuz. Binaenaleyh, düşmana karşı bir kuvvet gösterisi yapılmayacaktır” dedi. 628 yılı Şubatının sonlarında, bin beş yüz hac ziyaretçisi[1], başlarında Hz. Resulüllah (S.A.V.) olduğu halde, Mekke’ye gitmek üzere yola çıktılar. Düşman hücum etme temayülü gösterdiği takdirde, Müslümanlara tehlikeyi haber vermek için, yirmi kişilik bir süvari müfrezesi ileriye sürülmüştü.

Mekkeliler bu kervanın yola çıktığını derhal haber aldılar. Eski Arap geleneğine göre, Kâbe’yi tavaf etmek genel bir haktı ve Müslümanlar da bu haktan mahrum edilemezdi. Zaten, Müslümanlar da, yürüyüşe geçmelerinin haccı ifâ etmekten başka bir amaca yönelik bulunmadığını en açık şekilde ilân etmişlerdi. Hz. Resulüllah (S.A.V.) hiçbir veçhile silah teşhir edilmemesini emretmişti. Münakaşa edilmeyecek, sual sorulmayacak ve hiçbir iddia ileri sürülmeyecekti. Buna rağmen, Mekkeliler silahlı bir çatışma olacakmış gibi hazırlanmaya başladılar. Her tarafta siperler ve istihkâmlar hazırladılar, etraftaki kabileleri yardıma çağırdılar ve dövüşmeye kararlı göründüler. Hz. Resulüllah (S.A.V.) Mekke’ye yaklaştığında, Kureyşlilerin dövüşmeye hazır olduğu kendisine haber verildi. Kureyşliler kaplan postları giymişler, karılarını, çocuklarını yanlarına almışlar ve Müslümanlara yolu kapamaya yemin etmişlerdi. Kaplan postu sonuna kadar dövüşme kararına alâmetti. Çok geçmeden, düşman ordusunun bir öncü kolu Müslümanların karşısına dikildi. Müslümanların yollarına devam edebilmesi için kılıca davranmaktan başka çare yoktu. Lâkin, Hz. Resulüllah (S.A.V.) buna kesinlikle müsaade etmemeye kararlı idi. İslâm kervanının başka yoldan çölü geçmesi için bir kılavuz bulundu. Bu kılavuzun rehberliğiyle, Hz. Resulüllah (S.A.V.) ve sahabeleri Mekke’ye çok yakın olan Hudeybiye’ye vardılar. Resulüllah’ın hecin devesi burada durdu ve dürtmelere rağmen daha ileri gitmedi.

Sahabelerden biri “Ya Resul Allah! Hayvan yorulmuşa benziyor. Bir başkasına binseniz daha iyi olur” dedi. Hz. Resulüllah (S.A.V.): “Hayır, hayır. Yoruldu değil de, Allah burada durmamızı ve daha ileri gitmememizi istiyor, her halde. Binaenaleyh, burada konaklamamızı ve tavaf etmeye bizi bırakacaklar mı diye Mekkelilerden sormamızı teklif ediyorum. Ben, kendi hesabıma, ileri sürecekleri bütün şartları kabul etmeye istekliyim” karşılığı verdi. (Halbiyya, Cilt 2, Sayfa 13)

Mekke ordusu bu defa Mekke’de bulunmuyordu; Medine ana yolu üzerinde Müslümanlarla karşılaşmak için şehirden çıkmış ve epeyce uzağa gitmişti. Allah’ın Habibi (S.A.V.) isteseydi, bin beş yüz adam ile Mekke’ye girer ve şehri hiçbir mukavemetle karşılaşmadan ele geçirebilirdi. Lâkin, sadece Kâbe’yi tavaf eylemek ve bunu da ancak Mekkeliler müsaade ederse yapmak niyetinde idi. Fakat, evvela Mekkeliler silaha davrandığı takdirde mukavemet etmeye ve dövüşmeye de kararlı idi. Binaenaleyh, ana yoldan çekildi ve Hudeybiye’de karargâh kurdu. Mekkelilerin komutanı bunu çok geçmeden haber aldı ve adamlarına geri dönmelerini ve Mekke civarında mevzilenmelerini emretti. Ondan sonra Mekkeliler, Hz. Resulüllah (S.A.V.) ile müzakereye girişmek için, Budayl adlı bir reisi gönderdiler. Allah’ın Kutsal Peygamberi (S.A.V.) kendisinin ve Müslümanların Kâbe’yi tavaf etmekten başka bir niyetleri olmadığını, fakat Mekkeliler dövüş isterse Müslümanların buna hazır olduğunu Budayl’a anlattı. Bundan sonra, Mekke komutanı Ebu Süfyan’ın damadı  Urva Hz. Resulüllah (S.A.V.)’a geldi. Son derece nezaketsiz davrandı. Müslümanları ayak takımı ve serseri güruhu diye vasıflandırdı ve Mekke’ye girmelerine Mekkelilerin müsaade etmeyeceğini söyledi. Görüşmek için başka birçok Mekkeliler daha geldi, ve son söz olarak, hiç olmazsa o sene Müslümanları tavaf etmeye bırakmayacaklarını söylediler. Mekkeliler o sene Müslümanları tavaf etmeye bıraksalardı küçük düşeceklerdi. Mamafih, ertesi sene tavaf için Müslümanların Mekke’ye gelmesine müsaade edebileceklerdi.

Mekkelilerle müttefik bulunan bazı kabileler, Müslümanların tavaf etmesine müsaade olunması için Mekke reisleri nezdinde teşebbüs yaptılar. Madem ki Müslümanlar tavaf etmekten başka bir şey istemiyorlardı, o halde onların bundan men edilmesine ne lüzum vardı, dediler. Fakat Mekkeliler tutumlarında ısrar ettiler. Bunun üzerine, kabilelerin ileri gelenleri, Mekkeliler barış istemezlerse biz de onlarla ittifakımızı bozarız, diye tehditte bulundular. Bundan korkan Mekkeliler de Müslümanlarla uzlaşmayı denemeye razı oldu. Hz. Resulüllah (S.A.V.) bunu öğrenince Hz. Osman (R.A.)’ı (sonraları Üçüncü Halife) Mekkelilere gönderdi. Mekke’de Hz. Osman (R.A.)’ın birçok akrabası vardı. Onu karşıladılar; etrafını aldılar; ve isterse Kâbe’yi tavaf edebileceğini, fakat Hz. Resulüllah (S.A.V.)’a ancak ertesi sene  hac müsaadesi verilebileceğini söylediler. Hz. Osman (R.A.) “Efendimle beraber olmadıkça tavaf edemem” dedi. Hz. Osman (R.A.)’ın Mekke reisleri ile müzakeresi uzadı. Araya fitne ve fesat sokmak kastıyla, Hz. Osman (R.A.) ‘ın öldürüldüğü şayiası çıkarıldı. Bunu işiten Hz. Resulüllah (S.A.V.) sahabelerini topladı ve “bir elçinin hayatı bütün milletler indinde kutsaldır. Şayia doğru ise, her ne pahasına olursa olsun Mekke’ye girmeliyiz” dedi. Şartlar değişince, Hz. Resulüllah (S.A.V.)’ın Mekke’ye barış içinde girilmesine dair olan ilk kararı da değişmeli idi. Hz. Resulüllah (S.A.V.) sözüne  devamla “İleri yürüyüşe geçmek icap ederse, bundan ancak muzaffer olarak geri dönmeye söz verecekler yanıma gelsin ve elimin üstünde yemin versin” dedi. Hz. Resulüllah (S.A.V.) daha sözünü bitirmeden  bin beş yiz sahabe hep birden ayağa kalktı ve Hz. Resulüllah (S.A.V.)’ın elini tutup yemin etmek için birbirlerini çiğnercesine ona doğru koşuştular. Bu yeminin ilk İslâm tarihinde hususî bir ehemmiyeti vardır ve ona “Şecere yemini” yahut “Biat-i Rıdvan” denilmektedir. Hz. Resulüllah (S.A.V.) bu yemin esnasında bir ağaç altında oturuyordu. Yemin edenlerin hepsi de hayatlarının sonuna kadar bununla iftihar etmişlerdi. İslâm ordugâhındaki bin beş yüz sahabeden hiçbiri yemin vermekten kaçınmamıştı. Hepsi de, İslâm elçisi öldürüldüğü takdirde, geri dönmemeye ant içmişlerdi. Ya gün batmadan Mekke’yi zaptedeceklerdi veya bu uğurda dövüşerek öleceklerdi. Yemin merasimi daha bitmeden Hz. Osman (R.A) geri geldi ve Müslümanların ertesi seneden önce Mekke’yi tavaf etmesine Mekkelilerin rıza göstermediğini haber verdi. Mekkeliler Müslümanlarla bir anlaşma imzalamak üzere delegeler tayin ettiler. Az bir müddet sonra, Mekke reislerinden Suheyl, Hz. Resulüllah (S.A.V.)’ın yanına geldi ve bir anlaşmaya varıldı.

 

[1] Hendek muharebesinden bir yıl sonra planlanan bu hac ziyaretinde Resulüllah’a sadece bin beş yüz kişi refakat etmiştir. Hendek muharebesine iştirak eden İslâm muhariplerinin sayısı bu sayının altında olabilirdi, fakat bu rakamı herhalde aşmamıştı. Binaenaleyh, hendek muharebesindeki İslâm askerini üç bin olarak gösteren tarihçiler hata etmişlerdir. Bu rakamı bin iki yüz diye kabul etmek tamamıyla makuldur.

Print Friendly, PDF & Email

Bir Öncekini Oku

Hudeybiye Andlaşması

Bir Sonrakini Oku

Müşriklerin kişisel saldırıları