Müttefik Arap kabileleri Hendek muharebesinden mağlup ve üzüntülü dönmüşler, fakat Müslümanları taciz etmek kudretinin artık ellerinden gittiğini takdir eyleyememişlerdir. Mağlûp olmalarına rağmen, üstün bir çoğunluk teşkil ettiklerini biliyorlardı. Tek tük Müslümanlara kötü muamele yapabiliyorlar; onları dövebiliyorlar ve hatta öldürebiliyorlardı. Fertlere saldırmak suretiyle mağlubiyetlerinin hıncını çıkaracaklarını düşünüyorlardı. Binaenaleyh, savaştan az bir müddet sonra, Medine dolaylarındaki Müslümanlara saldırmaya başlamışlardı. Fazara kabilesinden develere binmiş olarak geçen bazı adamlar Medine yakınlarında oturan Müslümanlara saldırdılar. Civarda bulabildikleri develeri çaldılar, bir kadını esir aldılar ve bu ganimetleri alarak çekip gittiler. Kadın kaçıp kurtulmuş ise de, Fazara kabilesinin adamları bir miktar hayvan aşırıp götürmeye muvaffak olmuşlardı. Bir ay sonra, Gafatan kabilesine mensup başka bir grup, Müslümanların deve sürülerini çapul etmek üzere, kuzeyden saldırdı. Hz. Resulüllah (S.A.V.), Muhammed bin Naslama’yı, on atlı sahabe ile birlikte, hem düşmanın harekâtını keşif ve tahkik etmeye ve hem de Müslümanların sürülerini korumaya memur eyledi. Fakat düşman bu Müslüman grubunu pusuya düşürdü ve hunharca saldırıp hepsini kırdı. Ancak, Maslama yaralı ve baygın bir halde yere serilmiş olmakla beraber ölmemişti. Ayıldığında, bütün kuvvetini toplayıp Medine’ye dönmeye ve vak’ayı haber vermeye muvaffak oldu. Birkaç gün sonra, Cuzam kabilesinin adamları, Bizans başkentine gitmek üzere yola çıkan Hz. Resulüllah (S.A.V.)’ın elçisine saldırdılar ve onu soydular. Bir ay sonra, Beni Fazara bir Müslüman kervanını vurdu ve çok mal talan etti. bu saldırı belki de dinî düşmanlıktan ileri gelmiyordu. Beni Fazara talana ve adam öldürmeye alışmış bir yağmacılar kabilesi idi. Hendek muharebesinin başlıca sebebi ve kışkırtıcısı olan Hayber Yahudileri de bu savaşta uğradıkları hezimetin intikamını almak kararında idiler. Bizans hududuna yerleştirilen kabileleri ve oralardaki memurları tahrik etmek için dolaşıp duruyorlardı. Binaenaleyh, Medine’ye doğrudan doğruya hücum edemeyen Arap liderleri, Müslümanlara yaşama imkânı bırakmamak için Yahudilerle birlikte entrika çeviriyorlardı. Lâkin, Allah’ın Habibi (S.A.V.) kesin ve son bir dövüşe henüz karar vermemişti. Arap liderlerinin bir barış teklifi yapacağı ve çekişmelerin son bulacağı hususundaki ümidini henüz yitirmemişti.