Sıkıntılar, günahlara kefâret olur!

Hz. Ebu Hüreyre’nin rivayetine göre Yüce Peygamberimiz, “Bir müslümanın uğradığı her bela, üzüntü sıkıntı, acı ve kayıp, hatta kendisine bir diken dahi batsa Yüce Allah onu günahları için kefaret olarak kabul eder,” der.[1]

Yine bu konuyla ilgili başka bir hadis vardır. Hz. Süheb bin Sinan’ın rivayetine göre Yüce Peygamber Efendimiz, “Müminin durumu pek tuhaftır doğrusu. Onun bütün işleri tamamen uğurludur, bereketlidir. Bu lütuf yalnız mümine özgüdür. Kendisine herhangi bir mutluluk, sevinç ve bolluk gelirse Allah’a şükreder. Onun Allah’a şükretmesi kendisine hayırlı ve uğurlu olur. Eğer ona herhangi bir üzüntü, sıkıntı, darlık ve zarar gelirse, bunun üzerine sabreder. Onun bu davranışı da kendisi için hayır vesilesi olur. Çünkü o sabredip sevaba nail olur,” dedi.[2]

Bazen Cenab-ı Hak, kulunu onun evladıyla da sınar. Evladın ölmesi sonucu bazı evlerde çok ağıt tutulur. Hele kadınlar arasında çok yas tutulur. Allah’a şükürler olsun, Cenab-ı Hak, Müslüman Ahmediye Cemaatine çok sabreden ve O’nun rızasına razı olan analar ihsan etmiştir. Fakat bazen az da olsa tek tük yerlerden şikâyetler dile getirilir. Özellikle tahsili az olan kimseler şikâyet ederler. Fakat bence nankörlükle ilgili kelimeler, şikâyetler, yakınmalar, sadece tahsili az olanlarda görülmez, bayağı tahsilli kimselerde de bu duruma rastlanır.

Bir rivayete göre Yüce Peygamber Efendimiz, kadınlardan biat sözü aldığı zaman adıgeçen şeyler için de söz alırdı. Bununla ilgili bir hadis de şöyledir:

Hz. Üseyyid, Peygamber Efendimizin elinden biat eden bir hanım sahabeden şöyle rivayet eder: “Yüce Peygamber Efendimiz kadınlardan biat alırken, “biz buyruklarınıza karşı gelmeyeceğiz. Yas tuttuğumuzda dövünüp yırtınmayacağız, yaygara koparmayacağız, yakamızı yırtmayacağız, saçlarımızı dağıtmayacağız (aşırı derecede üzüntü, kaygı, sabırsızlık ve karamsarlık göstermeyeceğiz.)” diye bizden söz alırdı.”[3]

Gerçek sabır acının başındadır

Hz. Enes (r.a.)’nın rivayetine göre Yüce Peygamber Efendimiz, birinin kabri başında oturmuş ağlayan bir kadının yanından geçti. Yüce Efendimiz yaşlı kadına “Allah’tan sakın ve sabreyle,” diye tavsiye etti. Kadın, “Haydi git buradan, uzaklaş! Başıma gelenler, senin başına gelmedi,” dedi. (Kadın aslında Yüce Peygamberi tanıyamamış olacak ki böyle küstahça ve terbiyesizce kelimeler kullandı) Daha sonra kadına kendisinin Hz. Muhammed (s.a.v.) olduğu anlatılınca, hemen toparlandı ve kendine geldi. Koşarak Peygamber Efendimizin evinin kapısına kadar geldi. Eskiden kapıda bekçi veya yaverler yoktu. Kadın doğru içeri girdi. “Ya Resulüllah! Kusura bakmayın! Ben sizi tanıyamadım doğrusu!” diye açıklamada bulundu. Yüce Peygamber Efendimiz, “Sabır aslında acının başında olur,” dedi. (Yoksa zamanın geçmesiyle herkes ister istemez sabreder)[4]

Şu anda üzerinde durduğumuz biatın beşinci şartında çok önemli bir noktaya değinilmiştir. Sözgelimi insanın günleri, hali vakti ne kadar dar ve sıkıntılı olursa olsun, bu kara günleri ne kadar uzarsa uzasın, dünyanın maddi parlaklığı ve yaldızlığı ne kadar çekici olursa olsun insan böyle şeylere aldırış etmemelidir. Kimi zaman insan şöyle “acaba filan iş yapsam çok kâr ve kazanç elde ederim” diye düşünür. Hele dünya güçleri ve göze çarpan parlaklığı onu davet ediyorsa ve kendisini, “sen Ahmedi olup cemaate bağlı kalarak da bu işleri yapabilirsin. Bak şu alışverişi yaparsan, şu ticarete girersen durumun düzelir. Halin vaktin yerine gelir. Aylık aidatı da rahatlıkla ödersin,” diye çeliyorsa da çok dikkatli olmak gerekir. İnsanı aldatıp eğri ve dolambaçlı işlere sokarlar. Bunların hepsi deccal fitnesidir. Cemaatten ve Yüce Allah’tan koparıp uzaklaştıracak birer tuzaktır. Vâdedilen Mesih hazretleri, “Eğer siz biat edip cemaate katılmışsanız sakın bu dümenlere kanmayın, bu dalavereden uzak durun. Allah’a bağlılık ve vefa gösterin. O’na meyil edin, O’na eğilin. İşte o zaman siz benimsiniz. O vakit her şeyi elde edeceksiniz,” der. Bu hususta Yüce Peygamber Efendimizin pek tatlı bir öğüdü de şöyledir:

Hz. İbni Abbas, “Günün birinde bir bineğe Peygamber Efendimizin arkasına binmiştim. Kendisi bana “Ey delikanlı! Sana birkaç öğütte bulunacağım. Evvela hep Allah’a dikkat et. O da seni dikkate alacaktır. Hep Allah’ı düşün. O’nu hemen yanıbaşında bulacaksın. Bir şeyi istediğin zaman da yalnız Allah’tan iste. Bir şeyi dilediğin zaman da hep O’ndan dile. İyi bil ki, bütün halk bir araya gelip sana yarar sağlamak isteseler, Allah istemedikçe sana asla yarar sağlayamazlar. Ancak Allah dilerse onu senin kısmetine yazar. Eğer onlar bir araya gelip sana zarar vermek isterlerse, Allah istemezse sana asla zarar veremezler. Ancak Allah dilerse onu senin kısmetine yazar. Kalemler kaldırıldı. Kader defteri kapanmıştır,” dediğini anlatır.

Başka bir rivayete göre Yüce Peygamber Efendimiz, “Allah’a dikkat et, O’nu karşında bulursun. Allah’ı bollukta tanı, O da seni darlıkta tanıyacaktır.Sana isabet etmeyen şey hiçbir zaman sana ulaşmaz. Çünkü senin kaderinde yoktu. Ama senin eline geçen mutlaka sana erişecekti. Senin eline geçmeden olmazdı. Çünkü yazgı böyleydi. İyi bilin ki, Allah’ın yardımı sabredenlerden yanadır. Sevinç, sıkıntıyla beraberdir. Her sıkıntıdan sonra kolaylık da vardır,” dedi.[5]

Yüce Peygamber Efendimizin hiçbir hareketi, hiçbir işi Allah’ın hoşnutluğu olmaksızın olmazdı. Yine de kendisi sızlanarak dua ederdi. Muhammed bin İbrahim, Hz. Ayşe’den şöyle rivayet eder: Bir keresinde ben, Yüce Peygamber Efendimizin yanında yatıyordum. Gecenin yarısında, kendisinin yanımda olmadığını hissettim. Yattığı yerde sağı solu yokladım. Birden elim, ayağına dokundu. Kendisi secdeye kapanmış şöyle dua ediyordu; “Ey Allah’ım! Senin kızgınlığından Senin hoşnutluğuna, Senin cezandan Senin affına sığınırım! Senin bütün hamdını dile getiremem. Sen kendi senanı anlattığın gibisin.”[6]

Medine’den biri, Hz. Abdülvahâb bin Verd’den şöyle rivayet eder: Hz. Muaviye, Hz. Ayşe’ye, “Bana yazılı olarak nasihat edin,” diye mektup yazar. Hz. Ayşe de kendisine, “Selamün Aleyküm. Ben Yüce Peygamberin: “İnsanları gücendirerek de olsa, Allah’ın rızasını üstün tutan kimseye Allah, insanlara karşın, ona bizzat kafi olur. Ama insanların hoşnutluğu için Allah’ı gücendireni, Allah insanlara teslim eder,” dediğini işittim” diye mektup gönderdi.[7]Hz. Mirza Masroor AhmedVadedilen Mesih’in 5. HalifesiBiat Şartları ve Bir Ahmedinin Sorumlulukları kitabından


[1] Müslim, Kitab’ül-birr ve’s-sıla (Müminin uğradığı hastalık ve üzüntü hakkında hadisler)

[2] Müslim, Kitab’üz-züht (Müminin her şeyi hayırlıdır)

[3] Ebu Davut, Kitab’ül-cenaiz (ağıt tutmakla ilgili hadisler)

[4] Buhari, Kitab’ül-cenaiz bab ziyaret’il-kubûr

[5] Sünen Tirmizi, Ebvab sıfat’ül-kıyame

[6] Sünen Tirmizi, Kitab’üd-davât

[7] Tirmizi, Kitab’üz-zühd

Önceki

Dünyevi Sıkıntılardan ve Günahtan Kurtulmak Mümkün mü?

Sonraki

Kibir İle Şeytan Birbiriyle Sıkıca Bağlıdır