Hz. Bilal’in rivayetine göre, Yüce Peygamber Efendimiz, “Teheccüd namazını kendinize lazım tutun. Çünkü geçmiş salih kimselerin yoludur bu. Aynı zamanda Allah’a yaklaşma çaresidir. Bu alışkanlık insanı günahlardan alıkoyar. Kötülükleri yok eder. Bedeni hastalıklardan korur,” der.
Hz.Abdullah bin Amr bin el-Âs (r.a.) Resulüllah’ı şöyle söylerken işittiğini rivayet eder:“Ezanı işittiğiniz zaman, müezzinin söylediğini siz de tekrarlayın. Sonra bana selam ve salavât getirin. Zira kim bana bir kere salât ve selam getirirse, Yüce Allah da buna karşılık olarak o kimseye on kere daha fazla rahmet edecektir. Sonra bana Allah’tan vesileyi isteyiniz. Çünkü vesile, cennette yüce bir makamdır. Bu makam Allah’ın kullarından ancak tek bir kişiye verilecektir. O da umarım ben olacağım. Kim benim için vesile dilerse, ona şefaat helâl olacaktır.”
Teheccüd namazını lazım tutun!
(Biat Şartları ve Bir Ahmedinin Sorumlulukları adlı kitabımızın 3. biat şartı ile ilgili kısmından alıntıdır.)
Adı geçen şu üçüncü şartta teheccüd namazı için tavsiyeler bulunmaktadır.
Cenab-ı Hak da: “Güneşin zevalinden gecenin iyice kararmasına kadar (değişik saatlerde) namazı dosdoğru olarak kıl. Sabahleyin Kur’ân okumayı kendine lazım tut. Çünkü sabahleyin Kur’ân okumak hakkında tanıklık edilecektir. Bu (Kur’ân’la) gecenin bir bölümünü teheccüd namazıyla geçir. Bu senin için nafile namazıdır. Bakarsın Rabbin seni övülmüş bir makama ulaştırır.” der.[1]
Hz. Bilal’in rivayetine göre, Yüce Peygamber Efendimiz, “Teheccüd namazını kendinize lazım tutun. Çünkü geçmiş salih kimselerin yoludur bu. Aynı zamanda Allah’a yaklaşma çaresidir. Bu alışkanlık insanı günahlardan alıkoyar. Kötülükleri yok eder. Bedeni hastalıklardan korur,” der.[2]
Yine bir hadiste Hz. Ebu Hüreyre şöyle rivayet eder: Yüce Peygamber Efendimiz, “Gecenin son saatlerinde Cenab-ı Hak dünya göğüne iner ve “Benim huzurumda dua eden var mı? Duasını kabul edeyim. Benden bağışlanmasını dileyen var mı? Ben de günahlarını bağışlayayım. Benden rızık isteyen var mı? Ben de kendisine rızık ihsan edeyim. Benden, sıkıntısının giderilmesi için dua eden var mı? Ben de onun sıkıntısını gidereyim,” diye seslenir. Cenab-ı Hak sabaha kadar böyle devam eder,” dedi.[3]
Birçok kimseler bana dua için mektup yazarlar. Eğer Yüce Peygamber Efendimizin şu dediği gibi hareket ederlerse, Allah’ın lütfunun yağmur gibi yağacağını görürler.
Hz. Ebu Hüreyre (r.a.) şöyle rivayet eder: Yüce Peygamber Efendimiz, “Cenab-ı Hak, “Benim dostuma düşman olana karşı Ben de savaş ilan ederim. Kulum, kendisine farz kıldığım şeyler dışında başka hiçbir şeyle bana yaklaşamaz. Ancak nafile ibâdetlerle Bana yaklaşmaya devam eder. Nihayet Ben de onu sevmeye başlarım. Onu sevdiğim zaman, onun işiten kulağı, gören gözü, tutan eli ve yürüyen ayağı olurum. Benden bir şey dilerse onu kendisine ihsan ederim. Bana sığınacak olursa, onu elbette korurum,” der, dedi.[4]
Yine Hz. Ebu Hüreyre’nin rivayetine göre Yüce Peygamber Efendimiz, “Gecenin bir vaktinde kalkıp namaz kılan ve namaz için karısını uyandıran, kalkmadığı zaman yüzüne su serpen erkeğe Allah merhamet eylesin. Gecenin bir vaktinde kalkıp namaz kılan ve namaz için kocasını uyandıran, kalkmadığı zaman yüzüne su serpen kadına da Allah merhamet eylesin,” dedi.[5]
Vâdedilen Mesih Hazretleri, “Cemaatimizin her ferdi, kendisine teheccüd namazını lazım tutsun. Çok fazla değilse de, yalnız iki rekât kılsın. Böylece kendisine dua etme fırsatını mutlaka bulacaktır. O vakitte edilen duaların tesiri bir başkadır. Çünkü o vakitteki dualar gerçekten bir dert ve coşkunlukla insanın içinden fışkırır. İnsanın kalbinde belli bir ızdırap ve acı olmazsa, tatlı uykudan nasıl uyanabilir ki? Öyleyse bu vakitte uyanmak bile insanın kalbinde bir acı uyandırır. Bu acı duada bir nevi yürek yumuşaklığı ve ızdırap meydana getirir. Bu ızdırap ve çaresizlik duanın kabul edilmesine sebep olur. Fakat o vakitte uyanmaya tembellik ve gaflet gösterirse, adı geçen acı ve ızdırap insan kalbinde ortaya çıkmaz. Doğrusu uyku, keder ve kaygıyı ortadan kaldırır. Ama uykuyu terk edip uyanırsa, anlaşılıyor ki kendisini uyandıran, uykudan da öte daha büyük acı ve kaygısı vardır demektir,” der.[6]
Yine Vâdedilen Mesih hazretleri, “Geceleyin kalkın ve dua edin ki, Yüce Allah kendi yolunu size göstersin. Yüce Peygamber (s.a.v.)’in ashabı da derece derece, aşama aşama terbiye oldular. Daha önce neydiler? Bir çiftçinin tohum ektiği gibi, Yüce Peygamber Efendimiz de bunları suladı. Onlara dua etti. Tohum da, toprak da fevkaladeydi. Bu sulama neticesinde çok güzel meyve elde edildi. Onlar tıpatıp Yüce Peygamber Efendimiz gibi hareket ederlerdi. Onlar ne günü, ne geceyi beklerlerdi. Sizler de içtenlikle tövbe edin. Teheccüd namazı için kalkın. Dua edin. Kalbinizi düzeltin. Kusurlarınızı bırakın. Sözünüzü de, özünüzü de Yüce Allah’ın hoşnutluğuna uygun kılmaya çalışın,” der.[7]
Yüce Peygambere devamlı olarak salât ve selam getirmeye çalışın!
Yine adı geçen şu üçüncü biat şartında “biat eden herkes, bundan böyle Yüce Peygambere salât ve selam getirmeye çalışacak. Bu hususta devamlılık gösterecektir.” der.
Yüce Allah da bu konuda Kur’ân-ı Kerîm’de:“Hiç şüphesiz Allah, bu Peygambere rahmetini indirmektedir. O’nun melekleri de şüphesiz kendisine dua ediyorlar. Ey inananlar! Sizler de bu Peygambere bol bol selam ve salavât getirmeye çalışın,” der.[8]
Hz.Abdullah bin Amr bin el-Âs (r.a.) Resulüllah’ı şöyle söylerken işittiğini rivayet eder:“Ezanı işittiğiniz zaman, müezzinin söylediğini siz de tekrarlayın. Sonra bana selam ve salavât getirin. Zira kim bana bir kere salât ve selam getirirse, Yüce Allah da buna karşılık olarak o kimseye on kere daha fazla rahmet edecektir. Sonra bana Allah’tan vesileyi isteyiniz. Çünkü vesile, cennette yüce bir makamdır. Bu makam Allah’ın kullarından ancak tek bir kişiye verilecektir. O da umarım ben olacağım. Kim benim için vesile dilerse, ona şefaat helâl olacaktır.[9]
Aslında her şeyi göz önünde tutmak gereklidir. O’nun rızasına kavuşmak, Hakk’a ulaşmak, dualarımızın Allah’ın huzurunda kabul edilmesi için Yüce Peygamberi vesile edinmemiz gerekir. Bunun en güzel yolu, hadiste olduğu gibi, Vâdedilen Mesih’in de anlattığı gibi Yüce Peygamber Efendimiz’e sık sık salavât ve selam getirmektir.
Hz. Amir Bin Rabia şöyle rivayet eder. Yüce Peygamber Efendimiz, “müslümanın biri bana salât-ü selam getirdiği sürece melekler de ona salât getirirler. Artık o müslüman, isterse bunu azaltsın, isterse çoğaltsın,” der.
Hz. Ömer bin Hattâb (r.a.) “Sen, yüce Peygamberine salât-ü selam getirmedikçe senin duaların yer ile gök arasında asılı kalır. Dualardan hiçbiri yukarı Allah’ın huzuruna çıkmaz,”der.[10]
Hz. Abdullah bin Mesut’un rivayetine göre Yüce Peygamber Efendimiz, “Kıyamet günü, insanlardan bana en yakını bana en çok salât-ü selam getirenidir,” dedi.[11]
Vâdedilen Mesih Hazretleri bu hususta kendi tecrübesini şöyle anlatır:“Bir kere, başlangıçtan beri uzun bir zamana kadar bende Yüce Peygamber Efendimize salât getirme tutkusu vardı. Çünkü ben, Allah yollarının son derece ince olduğunu ve Yüce Peygamberin vesilesi olmaksızın bunlara ulaşmanın mümkün olamayacağını gayet iyi biliyordum. Nitekim Cenab-ı Hak da “Ona vesile arayın,” der. Uzun müddet sonra bir keşifte tulumla su taşıyan iki kişinin evime girdiğini gördüm. Biri, evin iç yoluyla, öteki ise dışarıdan girdi. Omuzlarında nurla dopdolu tulumları taşıyan bu iki kişi, “Bunlar yüce Peygamber Hz. Muhammed’e getirdiğin salavâtın meyvesidir,” dediler.[12]
Yani bu bereketler, yüce Peygambere getirdiği salavât neticesindedir.Vâdedilen Mesih Hazretleri, “Selam ve salavâtın yüzü suyu hürmetine Yüce Allah’ın yüce feyzanının acayip nurlar halinde Yüce Peygambere ulaştığını görüyorum. Nihayet onun göğsüne girip siner. Daha sonra oradan çıkıp sayısız borular halini alır. Oradan bu borular, hakkı olduğu kadarıyla layık olana ulaşır. Hiç şüphesiz, hiçbir feyiz, Yüce Peygamberin vesilesi olmaksızın başkasına asla ulaşamaz. Salavât ne demektir? Aslında, içinden bu nur boruları çıkan Peygamber Efendimizin arşını hareket ettirmek demektir. Yüce Allah’ın lütfu ve feyzanına nail olmak isteyen herkes Yüce Peygambere sık sık salavât-ü selam getirmelidir. Böylece bu feyzanda bir hareket meydana gelecektir,” der.[13]
Vâdedilen Mesih Hazretleri, “Aslında insanoğlu yalnız bir kuldur. Kul ise sahibinin emrine uyar. Onun sözünü dinler. Eğer yüce Peygamberin feyzanını kazanmak istiyorsanız, onun kölesi olun. Cenab-ı Hak Kur’ân-ı Kerîm’de, “Günah işleyerek kendilerine yazık eden kullarım!” der. Buradaki kul kelimesi köle anlamındadır. Bütün mahlûk demek değildir. Yüce Peygamberin kölesi olabilmek için kendisine salavât getirin, hiçbir buyruğuna karşı gelmeyin. Bütün emirlerine boyun eğin,” der.[14]
Vâdedilen Mesih Hazretleri, “Ey Allah’ım! Yüce Peygamber Hz. Muhammed ve onun âline, kalbinde bu ümmet için taşıdığı dert, üzüntü ve keder sayısınca, kendisine rahmet eyle Yârabbi! Kendisine, yüce rahmetinin nurlarını ebediyete kadar indir!,”[15]der.
Hz. Mirza Masroor Ahmed
Vadedilen Mesih’in 5. Halifesi
Biat Şartları ve Bir Ahmedinin Sorumlulukları kitabından
[1] Beni İsrail suresi, 79-80
[2] Tirmizi; Ebvâb’üd-davât
[3] Müsnet Ahmet bin Hanbel; c.2, s.521 Beyrut Baskısı
[4] Buhari, Kitab’ür-rikak, Bab’üt-tevazu
[5] Ebu Davud, Kitab’üs-salat
[6] Melfuzât, c.2, s.182 (Yeni baskı)
[7] Melfuzât, c.1, s.28 (Yeni baskı)
[8] Ahzab suresi, 57
[9] Sahih Müslim, Kitab’üs-salât, Babül-kavl misle kavlil-müezzin semaihû sümme yusalli alen-nebiy
[10] Tirmizi, Kitab’üs-salât, babü ma câ fi fazlis-sala alen nebiyy.
[11] Aynı eser, aynı bölüm
[12] Hakikatul-Vahy Haşiyesi s.128, Ruhani Hazain c.22 s.131 (Haşiye)
[13] El-Hakem Gazetesi, 27 Şubat 1903, S.7
[14] El-Bedr Gazetesi: c.2, no:14, Tarih: 24 Nisan 1903, s.109
[15] Berekat’üd-dua, Ruhani Hazain c.6,s.11