Eski ve vahşi kabilelerde güçlü ve maddi olmayan tek tanrı inancı sosyologların klasik korku-hayret-evrim teorisini çürütmekte ve vahiy teorisini güçlendirmektedir.
Birisi diyebilir ki tek tanrı inancı bu kavimlerde ve kabilelerde mevcut olabilir ama daha da eski ve bilinmeyen çağlarda belki böyle değildi. Belki daha önce daha ilkel fikirler vardı ve en son tek tanrı fikri çıktı.
Birinci cevap:
Ama bu tarih öncesi vahşi ve son derece ilkel kabileler kendileri dinlerinin vahiy olarak açıklandığını iddia ediyorlar. Ellerindeki şeriat her neyse bir tanrı tarafından vahiy edildiğinden eminler. Vahiy veya ona ters düşen diğer teorilerden habersiz olan bu ilkel kabilelerin bu şahadeti, vahiy teorisini güçlendirmektedir. Örneğin Veda[1]ları incelediğimizde şeriatın vahiy yoluyla indiği fikri çok eskidir.Avustralya’nın vahşi kabileleri en eski ilkel kavimlerin temsilcileridir. Bazı örf ve adetlerin sebebi sorulduğunda NARTADIER adlı tanrı tarafından emredildiğini anlatmaktadırlar. Amerika’da da benzer fikirler yaygındır. Bütün bunlar gösteriyor ki bu fikri, kendisinin mülhim[2] olduğunu iddia eden birisi yaydı. İnsanlar o kişiye sahtekâr diyebilirler ama bu fikrin, basit fikirlerin evrim geçirmesiyle bu hale geldiğini iddia edemezler. Öyle olsaydı bu fikir bu kadar eski kabilelerde bulunamazdı.
İkinci cevap:
Tarih eserlerini incelediğimiz zaman da günümüzde çok tanrılılık şirki içinde olan birçok kavim eskiden tek tanrıya inanırdı. Magz adında bir tarih bilimcisi Çin hakkında bir araştırma yapmış. Orada genellikle bütün eşyaların ayrı ayrı tanrıları varmış. Ateşin tanrısı, ocağın tanrısı, tavanın tanrısı ve bunun gibi her şeyin tanrısı var. Yani şirk durumu 330 milyon tanrı olduğu sanılan Hindistan’dan beter. Ama Magz’ın araştırmasına göre çok eskiden orada tek tanrı inancı hüküm sürüyordu. Babil’in tarihi de aynı nakarattan ibarettir. Harut ve Marut hikâyesinden dolayı çocuklar bile Babil’i bilirler. En eski tarihe sahip yerlerden bir tanesidir. Burada bile tek tanrı inancını görüyoruz.
Üçüncü cevap:
Tek tanrı fikrinin sonradan oluşmuş olması aklen de yanlıştır. Herkes kabul ediyor ki sonradan oluşan fikirler hep daha baskın ve revaçta olurlar. En son tapılma listesine giren tanrıya en şiddetli bir şekilde tapılır. Ama bu eski kabileleri ve kavimleri incelediğimizde her ne kadar tek tanrı inancı olsa da en şiddetle tapılan tanrılar küçük tanrılardır. Eğer evrim geçirerek çok tanrıdan tek tanrıya giden bir yolculuk söz konusu olsaydı tek tanrı en yeni tanrı olduğu için baskın olurdu. Diğer küçük tanrılar var olmalarına rağmen ikinci planda olurlardı. Ama mevcut durum bunun tam tersidir. Küçüklere aktif olarak tapılıyor ve büyük olan arka plana atılmış durumdadır. Bu durum da korku-hayret-evrim teorisini ret etmektedir. Günümüzde bile bu incelemeleri yapmak mümkündür. Sanılıyor ki insan beyni dâhil olmak üzere her şey evrim geçirdiği için tanrı fikri de evrim geçirmiştir. Şimdi bu prensip ışığında Müslümanların mevcut durumunu inceleyelim. Düşmanları bile kabul etmektedirler ki başlangıcında İslamiyet tevhid[3] kavramının sembolüydü. Bir zerre kadar şirk yoktu. Ama yavaş yavaş ne duruma düştü? Günümüzde mezara tapan, ağaca tapan, cinlere tapan, perilere tapan, yıldızlara tapan Müslümanlar yok mudur? Kendilerine Müslüman diyenler bir hikâye anlatırlar.
Rivayete göre Abdül Kadir Geylani hazretlerinin yanına bir kadın gelmiş ve çocuğunun sağlığı için dua etmesini rica etmiş. Ricası kabul olunca kadın gitmiş ama biraz sonra dönmüş ve çocuğun öldüğünü bildirmiş. Bunun üzerine Abdül Kadir Geylani hazretleri Azrail’i çağırmış ve azarlayarak “ben sana bu çocuğun canını almayacaksın dememiş miydim?” demiş. Zavallı melekte kendisine verilen emirlere uyduğunu söylemiş. Bu Abdül Kadır Geylani hazretlerini kızdırmış ve meleği yakalamak istemiş. O da uçup gitmiş ama o da peşinden uçmuş. Her ne kadar sonradan fırlamış olsa da tam göklere varmak üzereyken meleği paçasından yakalamış ve zorla çantasından o gün alınan bütün ruhları serbest bırakmış. Melek de Allah’a gitmiş ve ağlaya sızlaya bu işi artık yapamayacağını söylemiş. Nedenini sorunca başına gelenleri anlatmış. Bunun üzerine Allah da “aman sus, yavaş konuş. Eğer o duyarsa gelmiş geçmiş bütün ruhları serbest bırakır. Öyle olursa işimiz zor” demiş. Şimdi siz söyleyin. “La ilaha illallah” için canlarını verenlerin nesilleri bu durumlara düşmemiş midir? Bu davranışlar ışığında bu teori ne kadar kabul edilebilir? Eğer gözlerimizin önünde bir kavim halis muhlis tevhidten başlayıp şirkin en derin çukurlarına düşebilmişse neden daha da eski kavimlerin başına benzer şeyler gelmiş olmasın? Neden Müslümanlar gibi onlar da tek tanrı inancından başlayıp vahiy kaynağından uzaklaşınca kendi cehaletleri yüzünden çok tanrı inancına düşmüş olmasınlar?
Velhasıl aklen veya naklen tek tanrı fikrinin eski olması mümkündür. Hatta akla göre bu senaryo çok daha olasıdır. Dolayısıyla itiraz edenlerin “eğer gerçekten Allah olsaydı ilk baştan tek tanrı kavramı olmalıydı” iddiası zaten yanlıştır ve temeli olmayan olaylar üzerine oturtulmuştur.
Hz. Mirza Beşiruddin Mahmud Ahmed (Muslih Mevud)
“Allah” adlı eserinden
[1] Hinduların kutsal kitapları
[2] İlham ve vahiy alan
[3] Sadece tek Tanrıya inanmak. Hem zat olarak hem sıfatları itibariyle