Vadedilen Mehdi Hz. Ahmed'in Hayatı - Müslüman Ahmediye Cemaati

Vadedilen Mehdi Hz. Ahmed’in Hayatı

Mirza Gulam Ahmed Hazretleri, 13 Şubat 1835’de (14 Şevval 1250 H.) Hindistan’da Kadiyan adlı köyde doğdu. Ataları 1506’larda Babür’le birlikte Hindistan’a gelen ve Lahor’a aşağı yukarı yüz kilometre uzaklıkta, o zaman İslampur, daha sonra ise Kadiyan denen bir yere yerleşen Moğol ve Farisi bir aileye mensuptur. Bu aileden birçok kişi Türk-Moğol hakimiyeti sırasında önemli idari mevkilerde bulundu.

1892’de Moğol saltanatının çökmekte olduğu sırada, Kadiyan, Sihler tarafından işgal edildi. Toprak ve zenginliklerinin büyük bir kısmı ellerinden alındı. Hz. Ahmed’in babası, Mirza Gulam Murtaza, İngiliz hakimiyeti esnasında, tarla ve arazilerini geri almak için ülke mahkemelerinde dava açtı, fakat bu başvurular sonuçsuz kaldı ve dünya işleriyle bu kadar uğraştığına pişman olarak 1876’da hayata veda etti.

Evinde sakin bir çocukluk geçiren Ahmed, çok az tahsil gördü ve on altı yaşındayken evlendi. Sakin uysal huylu ve düşünceye dönük yaratılışından dolayı daha çok küçük yaşlarda dine yönlendirildi. Zamanının çoğunu Kuran okumaya adar ve babasının malına ve mülküne pek fazla rağbet göstermezdi. Çocukluğunda bile ailesi ile ilgili konularda birçok doğru rüya görerek herkesi hayrete düşürdü.

Babası tarafından 1863’de yerli mahkemede bir memurluğa atanmak gayesiyle Sialkot’a gönderilen Ahmed, orada birkaç ay hukuk tahsili yaptı; fakat dikkati hep başka taraflarda idi. O daima İslamiyet’in durumunu düşünürdü. O devirde İslam dini, özellikle “Church Missionary Society”e mensup Hıristiyan misyonerler ve Arya Samac denen Hinduların vahşice saldırılarına maruz bırakılmaktaydı. Müslüman ulusların çöküşü en fazla Hindistan’da hissedilmekteydi ve Hıristiyanlar İslamiyet’in sonunun yaklaştığını böbürlenerek ilan etmekteydiler.

Ahmed, İslam dinini müdafaa etmek için ilk önce yerel gazetelerde yazılar yazmaya başladı. 1865’de, Hz. Muhammed (s.a.v.)’i gördüğü bir rüyasından sonra İslamiyet hakkında mükemmel bir kitap yazmaya koyuldu. “Berahin-i Ahmediye” adlı bu kitabın masrafları birçok dindar Müslüman tarafından karşılandı. İslamiyet’i korumak amacıyla yazdığı bu kitabın dört cildi 1879-1884 yılları arasında çıktı ve büyük yankılar yarattı. Düşmanları O’nun meydan okumalarının hiçbirisine cevap veremediler.

Ahmed, 1882’de Allah tarafından gelen bir vahiy vasıtasıyla muslih olarak görevlendirildiğini ve uzun ve yorucu bir işin kendisini beklediğini öğrendi. 27 Ramazan 1884’de Cuma günü “Kırmızı Damlalar” olarak bilinen mucize oldu. Allah’ın ilahi bir belgeyi imzaladığını gördüğü bir rüyada, ilahi mürekkep, kırmızı damlalar halinde elbisesinin üzerine damladı. Bundan sonraki dört sene, Arya Samac adlı Hindular ve Hıristiyanlarla mücadele ederek geçti. İsa (a.s.)’ın gerçekten vefat etmiş olduğunu ve bir gün tekrar gökten inmeyeceğini ilan etmesi Hıristiyanlarla mutaassıp Müslümanları hiddetlendirdi. Muhalifleri kendisine karşı çok sert bir tavır aldılar. Ahmed, sözlü ve yazılı tartışmalarda daima üstün geldiği için düşmanları kendine hiç olmayacak iftiralar atmayı tercih ettiler.

Huşyarpur’da, 1886 Şubat ayında kırk günlük oruç ibadeti ve dualardan sonra, Allah, kendisine adının yeryüzünün dört bir köşesinde duyulacak bir erkek çocuk ihsan edileceğini vahyetti.

Bu çocuk, Mirza Beşirüddin Mahmud Ahmed Hazretleridir. Kendisi 12 Ocak 1889’da doğdu. Ahmed Hazretlerine ikinci halife olarak seçilen bu zat yeryüzünün dört bir köşesine mübelliglerini (misyonerler) gönderdi. İnsanoğlunun karşılaştığı ahlaki, sosyal, ekonomik ve politik meselelerde Kuran’a dayalı çok derin görüşler ileri sürdü ve Allah ile alakası olan bir veli hayatı yaşadı.

Ahmed’in arkadaşları ve yandaşları 23 Mart 1889’da Luddiana adlı şehirde kendisine biat olmak için bir araya geldiler. Biat, Allah’ın peygamberlerine ve halifelerine ruhani bakımdan bağlı kalma yeminidir. 1890 yılı O’nun hayatının dönüm noktası oldu. Bu tarihte O, Müslümanların nesiller boyunca gelmesini beklediği Vadedilen Mehdi ve Mesih olduğunu ilan etti. Bu ilan bütün Hindistan çapında dar görüşlü mollalar arasında öfke yarattı; İsa’ya karşı çıkan Farisi ve Yahudi din adamları gibi bu mollalar, Hz. Ahmed’in öğrettiklerine karşı çıktılar ve Allah tarafından seçilmiş olmasını kıskandılar.

Bu cahil mollaların kuru inançları, cehaletleri ve Ortaçağ bağnazlıkları, Hz.Ahmed’in korkusuz tebliği, Kuran-ı Kerim’i iyi bilmesi ve mükemmel din bilgisi dolayısıyla ortada kaldı. Ayrıca onlar “Savaşan Mehdi”, kılıç kullanan ve kafirlere karşı “Mukaddes Savaş” başlatacak olan birisini beklemekteydiler. Onların beklediği Müslümanları yoldan saptıran ve tarihte ortaya çıkan birçok sahtekar ve hilekarlara birer örnek idi.

Ahmed’den mucize istediler. Kendisi niçin ölüleri diriltip geri getiremez, yahut ay ve güneşin yolunu neden değiştiremezmiş? Allah imansızları memnun etmek için varolan tabiat kanunlarını değiştirmez. Dini diriltecekleri yerde böyle “Mucizeler”; hilekarlık suçlamalarıyla kuruntuya, sihire üstü kapalı ve gizli bilgiye meydan vereceklerdir. Ahmed Hazretleri birçok gerçek mucize gösterdi, lakin düşmanları bu mucizeleri göremediler.

Hz. Ahmed 1891’de kendisine karşı olan kavgacı bir grubun liderlerinden Batala’lı Muhammed Hüseyin adlı tanınmış bir hoca ile on iki gün süren bir müzakere yaptı. Bu zat, ciddi konulara hiç girmeden alakalı olmayan konularda dinleyicilere nefret aşılamaya çalıştı. Aynı yıl Ahmed, başka bir müzakereye katılma gayesi ile Delhi’ye gitti. Bu defa Nazir Hüseyin adlı başka bir tanınmış din adamı kendisiyle tartışacaktı. Bu hocada dinleyicileri kışkırttı ve Ahmed fikrini doğru dürüst ortaya koyamadan cemaatin disiplini bozuldu. Hatta Ahmed ve arkadaşları linç edilmekten zor kurtuldular. Bütün bunlar Ahmed’in başlattığı hareketin gelişmesine mani olamadı ve aynı yıl Aralık ayında Kadiyan’da ilk Ahmediye Kongresi düzenlendi.

Hz. Ahmed, 1892 yılında bütün Pencap’ı gezerek insanlara dini öğütler verdi. Ayrıca İngiliz kraliçesi Victoria’yı İslamiyet’e davet etti ve İslam felsefesini içeren meşhur kitaplarından biri bu dönemde basıldı.

1893’de Amritsar şehrinde, Hz. Ahmed ile Abdullah Ethem adlı, İslamiyet’i bırakarak Hıristiyan olmuş bir papaz arasında on beş günlük tarihi bir müzakere yapıldı. Bu papaz her konuda yenilgiye uğradı. Hıristiyanlar buna çok sinirlendiler ve bu papaz, Hz. Muhammed (s.a.v.)’e küfür ettiği için lanetlenmiş bir insan olarak toplantıdan uzaklaştı. Ethem adlı bu papaz hiçbir zaman tekrar İslamiyet’e girmedi, yalnız üç sene içerisinde mesleğinden uzak, şüphe, korku, sıkıntı ve kuruntu içerisinde öldü.

1894 (1311 H.) Ramazan ayında, Mehdinin geliş alametleri olarak hadislerde bildirilen ay ve güneş tutulmaları oldu. Ahmed, bu arada misyonunu birçok Arapça kitap yazarak yurtdışında, Ortadoğu ve Yakındoğu ile Kuzey Afrika’da yaymaya çalıştı. 1896’da Lahor’da bir dinler kongresi düzenlendi. Ahmed bu kongreye bir yazı gönderdi. Sonradan “İslami Usul Ki Filasafi” adı altında Urdu dilinde bir kitap olarak basılan bu yazı, bütün dinleyiciler tarafından mükemmel bir tebliğ ve en yüce bir bildiri olarak kabul edildi.[1] Ertesi sene 1897’de İslamiyet’e düşman olan ve iğrenç saldırılarda bulunan Hindu lideri Pandit Lek Ram, önceden verilen haberlere göre öldü.

Aynı yıl, Gurdaspur’da Ahmed aleyhine bir öldürme olayına ortak olmak gibi hayret verici uydurma bir suçtan sanık olarak, her tarafta ilgi uyandıran bir dava açıldı. Protestan bir papaz olan Dr. Clark, uzun süreden beri O’nu mahvetmek için fırsat kolluyor ve bir gençte kendisine öğretildiği gibi Mesih tarafından Dr. Clark’ı öldürmek için gönderildiğini iddia ediyordu. Allah-ü Teala, Ahmed Hazretlerine önceden vahyederek bu davanın kendi lehine sonuçlanacağını bildirdi. Araştırmalar uydurma şahadetin yalancılığını ortaya çıkardı ve Ahmed şerefli bir şekilde serbest bırakıldı. Hıristiyan papazların böyle alçakça bir plan kurmaları ve Hindistan’ın kavgacı ve mutaassıp Müslüman cemaatlerinin Ahmed’e karşı işbirliği yapmaları hayret vericidir. Dr. Clark bu davada Hıristiyanlarla Müslümanların mahkeme masraflarına karşı ortaklaşa para topladıklarını açıkça itiraf etmiştir.

Ahmediye hareketi gelişmeye devam eder. 1897’de ilk gazetesi “El-Hakem”in yayınlandığı görülür. Aynı zamanda Pencap’ta taun vebası baş gösterir. Bu arada Ahmed dini öğretilerini arttırdığı bir sırada düşmanları da ellerinden geldiğince, O’nu mahkemeye sürüklemek ve yetkililerle başını derde sokmak için çabalarını daha da sıklaştırdılar. Kendisi 1898’de cemaatin sermayesine ait gelir vergi davası ile ilgili Batala mahkemesine çıkarıldı, fakat davayı kazandı. Ertesi sene kendisi ve en büyük düşmanlarından birisi olan Hoca Muhammed Hüseyin Batalavi, barışı sağlamak gayesiyle Gurdaspur Mahkemesine çağırıldılar ve ilerde tehdit ve düşmanca küfürlerle dolu tartışmalara girmeyecekleri konusunda bir anlaşmaya vardılar. Böyle bir anlaşma Hz. Ahmed’e yarayacaktı, çünkü bundan böyle O, Batalavi’nin en büyük silahı olan küfürden kurtulmuş oluyordu.

Bundan kısa bir müddet sonra Ahmed Hazretleri çok önemli bir eser olan “Mesih Hindistan Men” (İsa Hindistan’da)’yı yazdı ve bu eser 1908’de basıldı. Bu eserde Hz. Ahmed, İsa’nın çarmıhtan kurtulup, Filistin, Mezopotamya, İran, Afganistan ve Keşmir’i dolaştığını ve İsrailoğullarının kaybolmuş kabilelerini arayıp onlara dini öğütler verdiğini anlatmıştır. İsa (a.s.)’ın bugün bile türbesi Keşmir’in Sirinagar şehrinde Han Yar mahallesinde görülebilir. Bu kitap yazıldığından beri, içinde açıklanan bütün iddialar araştırılıp denenmiştir. Bu konuda her şüpheyi ortadan kaldırabilecek deliller mevcuttur. Senelerce kilise duvarları arasında gizlenen ve “Kanun içinden kurtuluş” olarak nitelendirilen İsa (a.s.)’ın çarmıha gerilerek öldürülme efsanesi yanlış bir inanç olarak geçmişte kalmış ve bu inanca sarılarak necat bulabilmenin bir hayal olduğu artık ispat edilmiştir. Ahmed böylece Allah’tan vahiy alarak on sekiz asırlık yanlış bir inancı çürütmüştür.[2]

1900’de “Duvar Hadisesi” oldu. Hz. Ahmed’in Yeğenlerinden biri Kadiyan’daki camilerden birine ibadet için gelenlere mani olmak için bir duvar inşa ettirdi. Bunun üzerine bilinmeyen bir belge vahiy yoluyla gün ışığına çıkarılıp mahkemeye ibraz edildi ve mahkemece kanunsuz olduğuna karar verilen duvar yıktırıldı. Burada belirtilecek diğer bir konuda, Ahmed’in geniş bir muhalif kitleye ek olarak ailesinin nefretiyle de yüz yüze gelmiş olmasıdır. Senelerini O’nunla alay etmekle geçiren Allah’a inanmayan üç yeğeni ile en büyük oğlu da düşmanlarının yanında yer almış ve dini konularda Ahmed’e engel olmaya çalışmışlardır. Bütün bu tahrikler karşısında Ahmed Hazretleri büyük bir sabırla sakin ve cesur davranarak hep Allah’ın rızasına sığındı.

Aynı sıralarda, Lahor’un Anglikon papazı (Anglikon Bishop) Rt. Rev. Lefroy, İslamiyet aleyhine bir şiddet kampanyası başlattı. Hz. Ahmed kendisine meydan okuduğu zaman korkuya kapılarak ve Rev. Ethem adlı papaz ile Hz. Ahmed’in diğer muhaliflerinin kötü sonuçlarını ve bozgunlarını hatırlayarak, tartışmaya girmekten kaçındı. Hz. Ahmed, Müslüman din bilginleri ve Hıristiyan papazları ruhani ve dini kaidelerle ilgili konularda yazışmaya davet etmeye devam etti. Hatta, tamahkarlıklarını bildiği için ortaya parasal ödüller bile koydu, fakat hiçbirisi inancının üstünlüğünü ispat etmek için Ahmed’in karşısına çıkma cesaretini gösteremedi.

Hz. Ahmed’in 1900-1901 yıllarını gerçek İslami Cihad hakkındaki ilahi emirlerin ve kendi elçiliğinin ne demek olduğunu açıklamakla geçirdiği görülmektedir. Bu konularda ileride daha birçok şey söylenecektir. Ahmed, bu arada yandaşlarına, sözde İslamiyet’i kabul etmiş fakat aslında Vadedilen Mesih’i reddeden, ilahi vahyin artık gelmeyeceği konusunda kesin kaideler uyduran ve ruhani ölüme yaklaşmış olan diğer sözde Müslümanlardan kendilerini sakınmalarını ve bu konuda duyarlı olmalarını nasihat etti.

Ahmed’in önceden haber verdiği gibi, 1902’de Kuzey Batı Hindistan’dan gelen yeni bir taun salgını başgösterdi. Ahmed, yandaşlarının bu vebadan korunacaklarını, diğerlerinden soyutlanarak masum ve mümtaz duruma geleceklerini önceden bildirdi. Allah’ın bu mucizesini daha da belli etmek için O, yandaşlarına yetkililer tarafından kanunen mecbur bırakılmadıkları müddetçe aşı yaptırmamalarını emretti. Bundan kısa bir müddet sonra Kadiyan’dan Jehlum’a bir yolculuk yaptı; bu arada büyük bir kalabalık kendisini görmek için yollara dizildiler.

Durum böyleyken, Amerika Birleşik Devletleri’nde Dr. J.A.Dowie adlı sahte bir mesih ortaya çıktı. İlyas peygamberin ikinci gelişi olduğunu iddia eden bu adam büyük şöhret kazandı ve taraftarı olan büyük bir halk kitlesini etrafına toplamaya muvaffak oldu. Hz. Ahmed 1903’de ona bir yazı gönderdi ve aralarında karar vermesini Allah’tan niyaz ederek yalancının doğru olandan daha önce ölmesi için dua etti. (Hz. Ahmed o zamanlar Dr. Dowie’den on beş yaş daha büyüktü ve sıhhati de bozuktu.) Amerikalı sahtekar buna karşılık küfürlerle dolu bir cevap yazdı. Ondan sonra da şansı ters gitmeye başladı. Uğradığı sonuç hayret ve ibret vericidir. Kurduğu “Zion City” harap oldu, kendisi de akıl hastalığına ve felce uğradı, arkadaşları ve yandaşları tarafından terkedilmiş olarak Mart 1907’de öldü.

1903 senesinde ilk Ahmedi Müslüman’ın inancı uğruna şehit edildiği görülür. Bu zat, Sahibzade Seyyid Abdullatif adlı tanınmış bir aileye mensup asil bir Afgan din bilgini idi. Vadedilen Mesih’in doğruluğunu inkar etmediğinden dolayı Kabil’de şehit edilmiştir. Müftünün emirlerine göre, zincirlerle bağlanarak beline kadar yere gömüldü ve orada bulunan kalabalık tarafından taşlanarak şehit edildi. Bundan hemen sonra Kabil’de kolera salgını baş gösterdi ve hemen hemen 85.000 insan bu vakadan öldü.

Hz. Ahmed’in 1904’de, Hinduların tanrı olarak kabul ettikleri Krişna’nın aslında doğru bir peygamber olduğunu açıklaması hayret uyandırdı ve büyük yankı yaratarak ülke çapında büyük bir heyecanın başlamasına neden oldu. Ahmed’in bu açıklaması, Kuran-ı Kerim’in bir ayetine tam olarak uygundur. Bu ayete göre Allah, yeryüzünün bütün uluslarına peygamber göndermiştir. Talimatları sonradan tahrip edilmiş ve dinsiz inançlarla karıştırılmış olarak yeni bir dine dönüştürülmüş olan İsa (a.s.)’ın durumu ne ise, Krişna, Buda ve diğerlerinin durumu da aynıdır; dünya dinleri böyle doğmuşlardır.

Vadedilen Mesih Ahmed Hazretlerinin önceden haber verdiği gibi; 1905’de Kangra ve Percap’ın diğer bölgelerine büyük zarar veren şiddetli bir deprem oldu. İlk sallantı olduğu zaman Hz. Ahmed şu kelimeleri yazmaktaydı:

“Dünyaya bir uyarıcı geldi, fakat dünya O’nu kabul etmedi. Lakin Allah O’nu kabul edecek ve doğruluğunu çok şiddetli ve sert hücumlarla gösterecektir.” Burada mevzudan saparak, Ahmed Hazretlerinin sayıları on binden fazla olan önceden verdiği haberleri hakkında bir yorumda bulunamayız. Bunların çoğu kendi çevresi ve zamanı hakkındaydı. Bir kısmı da 1914’den beri yeryüzünü sarsmakta olan karışıklıklarla ve Hz. Muhammed (s.a.v.)’in sözünü ettiği “Deccal”in, yani Allahsızlık, ahlaksızlık ve kötülük vahşetinin mahvolmasıyla ve İslam’ın zaferiyle son noktaya varacağıyla ilgilidir.[3]

Aynı sene Allah tarafından Ahmed Hazretlerine ömrünün sonuna yaklaştığını ve günlerinin sayılı olduğu haberi verildi. Bunun üzerine O, “El-Vasiyet” adlı eserini kaleme aldı. Bu kitapta yandaşları, Allah’a, Kuran-ı Kerim’e ve Hz. Muhammed (s.a.v.)’e tam olarak inanmaları ve bağlı kalmaları konusunda uyarıldılar. Bu arada Müslüman Ahmediye Hareketi’nin propaganda faaliyetleri de bir düzene sokuldu. Hz. Ahmed İslami hilafet müessesesinin kendisinden sonra kurulacağını bildirdi; cemaatin idari işlerinin yürütülmesi için de “Sadr Encümen Ahmediye”nin kurulduğunu ilan etti. Ayrıca İslam’a önemli hizmetlerde bulunan yandaşları için kendi bahçesini mezarlık olarak vakfetti.

Ahmed, 1907’de “Hakikat-ül Vahy” adlı diğer meşhur eserini kaleme aldı. Bu eserde Allah’ın insanlarla karşılıklı alaka kurmasının değişik yollarını açıkladı. Başkanlık ettiği hayatındaki son yıllık Ahmediye toplantısı da 1907’de yapıldı. Bu arada O, yine günlerinin çok yaklaştığına dair Allah’tan vahiy aldı. Aynı sene, “İlahi Bahş” adlı Pencap’ta ortaya çıkan ve kendisine saldırmakta olan bir sahte peygamber, Amritsar şehrinde taundan öldü.

Hz. Ahmed, 1908’in Mayıs ayının başlarında, Kadiyan’dan Lahor’a son yolculuğunu yaptı. Lahor’a varınca ilerlemiş yaşına rağmen birçok mülakat yaptı, nutuk verdi ve hutbe okudu. Bu arada seksen eserinin sonuncusu olan “peygam-ı Sulh” (Barış Müjdesi) üzerinde çalışmaya başladı. Mayıs’ın yirmisinde son gününün çok yaklaştığını yine Allah’tan haber aldı. Sıhhati iyice bozulmuştu. Doktorlar aşırı yorgunluk ve ishal teşhisi koydular.

Hz. Ahmed, 26 Mayıs 1908’de sabah saat 10.30’da son olarak iki defa “Sevgili ve aziz Allah’ım” kelimelerini mırıldandı ve yetmiş dört yaşında hayata gözlerini yumdu.

Allah tarafından gönderilen imam ve peygamberlerin kaderi olan eziyet edilme ve zulme maruz kalmak O’nu ölümünde bile bırakmadı. Cenazesi istasyona götürülürken, kalabalık bir gurup tarafından taşlandı ve ölümünün koleradan olduğu haberi uydurulup her tarafa yayıldı. Naaşı Kadiyan’da bahsettiğimiz bahçeye defnedildi ve yandaşı ve yakın arkadaşı olan Mevlana Hekim Hacı Nur-ud Din Hazretleri ilk halifesi olarak seçildi.

Onun da M.1914’de vefatı üzerine Hz. Beşir-üd Din Mahmud ikinci ve M. 1965’de onun vefatından sonra Hz. Mirza Nasir Ahmed üçüncü halifesi seçildiler. Hz. Mirza Nasir Ahmed M.1982’de vefat etti. Ondan sonra dördüncü halifesi seçilen Hz. Mirza Tahir ahmed M. 2003 yılında vefat edince Hz. Mirza Mesrur Ahmed beşinci halifesi seçildi ve şu anda Müslüman Ahmediye Cemaati’ne başkanlık etmektedir.


[1] Bu değerli eser, “İslamiyet’in Öğrettiği Esaslar” adıyla Türkçeye de çevrilmiş ve yayınlanmıştır.

[2] Konu ile ilgilenen okuyuculara şu kitaplar tavsiye edilir;

“Where Did Jesus Die?” (İsa Mesih Nerede Öldü), Mevlana J.D.Şems, London, 1945, London Mosque, 16 Gressenhall Rd., S.W.18, 5QL.: İleri gelen Hıristiyan yazarlar bile bu İslami düşünceyi kabul etmektedirler. Örneğin;  “Towards the New Testament of  the Future: An attemp to seperate Theological Interpolations from the Teachings of Jesus” (Geleceğin Yeni Ahd-i Cedid’e doğru: İsa’nın talimatına sonradan yapılan dini ilaveleri ayırma çabası), H.W.Berger, New York, 1953 vb.

[3] Hz. Ahmed bir yerde şöyle diyor: “Ey Avrupa sen de emniyette değilsin ve ey Asya sende barış içinde değilsin. Ey adalarda yaşayanlar, hiçbir yapma tanrı size yardımcı olamaz. Ben şehirleri tahrip olmuş buluyorum ve kasabaları düşerken görüyorum. Allah’ın gözü önünde mebsuh işler işlendi, yalnız ve uzun müddet sessiz kaldı. Şimdi O, yüzünü gösterecektir ve insanların yüreklerinde korku yaratacaktır. Kulakları sağlam olan duysun, çünkü zamanı artık çok yakındır.  Şüphesiz size haber veriyorum bu ülkenin kötü kaderi de yanaşmaktadır. Nuh’un zamanı gözleriniz önüne belirecek ve Lut’un günlerini gözlerinizle göreceksiniz.  Yalnız Allah azab göndermesi bakımından ağırdır. Tövbe ediniz ki, bağışlanasınız.”(Hakikat-ül Vahiy)

Bir Öncekini Oku

İleri Sürdüğü Talimat

Bir Sonrakini Oku

Vadedilen Mesih’e Bahşedilen Bilgi