Onun doğruluğunun yedinci delili, kendi içinde birçok delilden oluşmaktadır. Bunun ayrıntıları şöyledir. Allahcc, Vadedilen Mesih’inas düşmanlarını istisnasız bir şekilde ve insanların desteğini almadan helak etmiştir. İnsanoğlu sevdiklerine birisi eziyet çektirecek olursa, ona karşı koymaya çalışır ve onu elinden geldiğince cezalandırır. Aynı şekilde, hedeflerine engel olanı da bertaraf eder. Aynen bunun gibi, Allah-u Teâlâ da memur kıldığı kimselere özel bir ilgi gösterir ve onlara engel olanları da ortadan kaldırır. Onu küçük düşürmek isteyeni, Allah küçük düşürür ve onu başarısız kılmak için çaba sarf edeni de hezimete uğratır. Allahcc bu şekilde özel bir ilgi göstermezse, onun elçilerini sevdiği delilsiz kalır ve doğruluklarına ise gölge düşer. Dünya üzerinde bir hükümdar, güçleri sınırlı olduğu halde, dostlarına ve memur olarak görevlendirdiklerine engel olmaya çalışanları cezalandırmaktan geri kalmaz. Kim onlara karşı husumet beslerse, onlara sert bir şekilde karşılık verilir.
Aklın desteklediği bu muamelenin haklılığı, Kuran-ı Kerim’den de anlaşılmaktadır. Allah-u Teâlâ Kuran-ı Kerim’de şöyle buyurmaktadır:
وَمَنْ اَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرٰى عَلَى اللّٰهِ كَذِبًا اَوْ كَذَّبَ بِاٰيَاتِهٖ اِنَّهُ لَا يُفْلِحُ الظَّالِمُونَ۞
“Allah’a yalan uydurarak iftira eden veya O’nun ayetlerini yalanlayandan, daha zalim kim olabilir? Şüphesiz zalimler başarıya hiç ulaşmazlar.[1]”
Bu ayet-i kerimde anlatılmak istenen iki şey vardır. Allah’acc karşı yalan uyduran, başarıya ulaşamaz. Aynı şekilde, O’nun elçilerini yalanlayan da başarıya ulaşamaz.
Benzer şekilde Allahcc şöyle buyurmaktadır:
وَلَقَدِ اسْتُهْزِئَ بِرُسُلٍ مِنْ قَبْلِكَ فَحَاقَ بِالَّذٖينَ سَخِرُوا مِنْهُمْ مَا كَانُوا بِهٖ يَسْتَهْزِٶُنَ۞ قُلْ سٖيرُوا فِى الْاَرْضِ ثُمَّ انْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُكَذِّبٖينَ ۞
“Senden önceki peygamberlerle (de) alay edildi. Neticede alay edenleri, yine alay ettikleri (azap, gelip) sardı. De ki: Yeryüzünde çokça dolaşın ve yalanlayanların sonunun, nasıl kötü olduğunu görün.[2]”
Kuran-ı Kerim’de bu mealdeki ayetler o kadar çoktur ki, daha fazla bir şey söylenmesine pek gerek yoktur. Kısacası, İlahi memurlar ve elçilere karşı gelenlerin helak edilerek diğerleri için birer ibret vesilesi kılınmaları, Allah-u Teâlâ’nın sünneti gereğidir.
Vadedilen Mesiheas Allahcc şöyle buyurmuştur:
اِنِّى مُهِينٌ مَنْ اَرَادَ اِهَانَتَكَ
“Seni küçük düşürme iradesinde olanı, Ben küçük düşüreceğim.[3]” Allah’ıncc öteden beri süregelen bu sünneti gereği ve onun Vadedilen Mesiheas vermiş olduğu bu özel sözden dolayı, onun düşmanlarına yapılan muameleyi görenler şaşkın, duyanlar ise hayret içinde kalmışlardır.
Burada ehli hadis fırkasının lideri olan bir kimseden bahsetmek istiyoruz. Batala’lı Muhammed Hüseyin adındaki bu kimse çocukluk yıllarından beri Vadedilen Mesih’inas arkadaşlarındandı. O, Berahin-i Ahmediye yayınlandığında, bu eseri inceleyip, eşi ve benzerinin bulunmadığını yazmıştı. Hz.Mirza Gulam Ahmedas İlahi memuriyet iddiasında bulunduğunda ise, bu kimse onun karşısına amansız bir muhalif olarak çıktı. O, öyle öfkelendi ki, Berahin-i Ahmediye hakkındaki değerlendirmesinden dolayı Mirza Gulam Ahmed’in kibre kapıldığını düşünerek, şunları yazmaktan geri kalmadı: “Berahin-i Ahmediye hakkında yazdıklarımdan dolayı, Mirza Gulam Ahmed kibre kapılmıştır. Onun bu denli şöhret kazanmasına, ben sebep oldum. Nitekim onu küçük düşüren de, gene ben olacağım.”
Böyle bir azim ve niyet ile hoca efendi evinden çıkıp, Hindistan’ın bir ucundan diğer ucuna dolaşarak, onlarca din adamından Vadedilen Mesih’inas kâfir olduğuna dair fetvalar aldı. Bu fetvalarda onlar o denli ileri gittiler ki, buna göre kâfir olan sadece Mirza Gulam Ahmed değildi, onun takipçileri, hatta onlarla konuşanlar ve onları kâfir kabul etmeyenler bile kâfir olarak addediliyorlardı. Bu fetvayı bütün Hindistan’da yayınlayıp, kendince o, Hz. Mesihias küçük düşürmüştü. Ancak o zavallı hoca, gökte meleklerin, “Senden önceki peygamberlerle de alay edildi. Neticede alay edenleri, yine alay ettikleri azap, gelip sardı,” diye seslenmekte olduklarından haberdar değildi. Diğer taraftan, Allah-u Teâlâ Vadedilen Mesiheas de, “Seni küçük düşürme iradesinde olanı, Ben küçük düşüreceğim,” diye söz vermişti.
Bu fetvanın üzerinden fazla bir müddet geçmeden, Allahcc hoca efendinin saygınlığını kalplerden silip, yok etmeye başladı. Lahor, Pencap’ın başkentidir ve oranın sakinleri doğal olarak liberal düşünceye meyilli oldukları halde, hoca efendiyi çarşı ve sokaklarda uzaktan gördüklerinde bile, saygıdan dolayı ayağa kalkarlardı. Gayrimüslimler de ona hürmet gösterirlerdi. Vali gibi devlet erkânı bile onu büyük bir nezaketle karşılarlardı. Ancak bu fetva yayınlandıktan sonra, ortada hiçbir sebep yokken, onun saygınlığı gitgide azalmaya başladı. Hoca efendi o kadar küçük düşürüldü ki, lideri olduğu ehli hadis fıkrası bile kendisini terk etti. Onun bu durumuna bizzat şahit oldum, hatta bir keresinde onu tren istasyonunda gördüğümde, ellerinde, sırtında ve koltuk altlarında yükler taşımaktaydı ve her taraftan itiliyordu, keza onu önemseyen kimse de yoktu. İnsanların ona olan itibarları o kadar azalmıştı ki, çarşıda kendisine satış yapmayı bile kesmişlerdi. Bundan dolayı ihtiyaçlarını başkaları vasıtasıyla tedarik ediyordu. Ailesi ile münasebetine gelince, ilişkileri kopmuştu ve hanımı ile oğulları kendisiyle görüşmemeye başlamışlardı. Oğullarından birisi ise İslam’ı terk etmişti. Kısacası her türlü saygınlığından yoksun ve bir ibret vesilesi olarak, sonunda bu dünyadan göç etti. Onun hayatının son günleri, aşağıdaki ayet-i kerimenin harfiyen doğruluğunun delilidir:
قُلْ سٖيرُوا فِى الْاَرْضِ ثُمَّ انْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُكَذِّبٖينَ
“Yeryüzünde çokça dolaşın ve yalanlayanların sonunun, nasıl kötü olduğunu görün.”
Cammulu Çirağ Din’in ölümü, onun düşmanlarının helak oluşunun ikinci örneğidir. Bu kişi, önceleri Vadedilen Mesiheas inananlar arasında idi. Ancak sonraları o, dünyanın ıslahı için Allahcc tarafından gönderildiği iddiasında bulunarak, Hz.Mirza Gulam Ahmedas aleyhinde birçok makaleler kaleme aldı. Bununla da yetinmeyip, ona bedduada bulunma cesaretini gösterdi. Onun bedduası şöyle idi: “Ey Allah! Bu adamdan ötürü dinin bir fitneye düştü. O adam, veba ve depremlerin nedeni, benim yalanlanmamdır diyerek, insanları korkutmaktadır. Sen onun yalancı olduğunu ortaya çıkar ve vebayı yok et ki, Mirza Gulam Ahmed’in yalancılığı ispatlansın ve de hak ile batıl ayırt edilsin.[4]”
O, bu bedduayı yazıp, basılmak üzere matbaaya gönderdi. Ancak Allah’ın yakalayışına bir bakın! Bu beddua matbaada kopya edilmiş, ama henüz basılmış değildi. İşte tam o sıralarda, Mirza Gulam Ahmed’in yalancı çıkması için ortadan kalkmasını istediği veba, onun evine saldırdı. İlk olarak, onun sahip olduğu iki erkek çocuğunun ikisi de vebaya yakalanıp öldüler. Hanımı onu terk edip, başka bir erkek ile kaçtı. Keza kendisi de vebaya yakalanıp öldü. Ölüm vaktinde onun dilindeki sözler, Allah da beni bıraktı, oldu. Çirağ Din’in ölümü, İlahi memurlara muhalefetin bedelinin ağır olduğunu göstermektedir. Onlara karşı duran, er ya da geç Allah’ıncc azabına yakalanır.
Cammulu’nun dışında da onlarcası Vadedilen Mesih aleyhinde mübahele duasında bulunup, çok geçmeden Allah’ın gazabına uğradılar. Kasur’lu Gulam Destgir, onlardan bir tanesidir. Bu kimse, sözü geçen biriydi ve Hanefi mezhebinin önemli âlimlerindendi. O da Vadedilen Mesihe bedduada bulunup, yalancı ve doğru arasında Allah-u Teâlâ’nın karar vermesini istedi. Bedduası üzerinden daha birkaç ay geçmeden, bu kimse de vebaya yakalanarak helak olup, insanlar için bir ibret vesilesi haline geldi.
Cehlam iline mensup Dulmiyal’da yaşayan Fakir Mirza da onun muhaliflerinden birisi idi. O, Vadedilen Mesih’inas Ramazan ayının yirmi yedinci gününe kadar helak olacağı iddiasında bulundu. O, yazılı olarak, Müslüman Ahmediye Cemaatinin orada yerleşik mensuplarına, kendisine keşfen Allahcc tarafından bu haberin verildiğini duyurdu. Bu yazıya göre, Vadedilen Mesihas Hicri 1321 Ramazan ayının 27. gününe kadar helak olacaktı veya cemaati yok edilecekti. O, birçok kimsenin imzaladığı bu yazıyı, cemaat üyelerine iletti. Bunlar yaşanmadığı takdirde, her türlü cezayı hak ettiğini de bildirdi. Bu yazı 7 Ramazan 1321 tarihinde kaleme alınmıştı. Onun bildirdiği tarih gelip geçti ve hiçbir şey olmadı. Ancak ertesi sene Ramazan ayında, yaşadığı yerleşimde veba ortaya çıktı. Önce hanımı vebaya yakalanıp öldü. Daha sonra ise, Fakir Mirza vebaya tutulup dünyadan göç etti. O, ölümünden tam bir sene önce, Ramazan ayının yedisinde bu yazıyı kaleme almıştı. Aynı tarih olan Ramazan’ın yedisinde ise, büyük sıkıntılar içinde ve acılar çekerek helak oldu. Ölümünden birkaç gün sonra, kızı da bu dünyadan göçüp gitti.
Bu şekildeki örnekler, yüzlerce hatta binlercedir. Binlerce insan, Vadedilen Mesih’inas delilleri karşısında acze düşüp, inatlaşmak suretiyle kendisine beddua ettikleri için, Allah’ıncc azabına yakalandılar. İlginç olan Allah-u Teâlâ’nın bu mucizeleri farklı şekillerde göstermesiydi. Aramızdan yalancı olan kim ise, o hak üzerinde bulunan henüz hayatta iken helak edilsin diye, kim bedduada bulunduysa, Allah onu Vadedilen Mesih’in gözü önünde helaka uğrattı. Ancak bunun tersini isteyenler de oldu. Onlar Müseylemetu’l Kezzab’ı örnek göstererek, yalancıya daha fazla mühlet verileceğini savundular. Allahcc da, onları Müseyleme gibi uzun yaşatıp, onun birer benzeri olduklarını ispatladı.
Bu muhaliflerden birisi, Amritsar’lı din âlimi, Ehl-i Hadis gazetesinin başyazarı ve de Ehl-i Hadis fırkasının lideri olan Sana Ullah’dır. Bu kişi muhalefette haddi aştığında, Vadedilen Mesihas kendisini, Kuran-ı Kerim’in emri gereği mübaheleye davet etti. Allah-u Teâlâ Kuran-ı Kerim’de şöyle buyurmuştur:
فَمَنْ حَاجَّكَ فٖيهِ مِنْ بَعْدِ مَا جَاءَكَ مِنَ الْعِلْمِ فَقُلْ تَعَالَوْا نَدْعُ اَبْنَاءَنَا وَاَبْنَاءَكُمْ وَنِسَاءَنَا وَنِسَاءَكُمْ وَاَنْفُسَنَا واَنْفُسَكُمْ ثُمَّ نَبْتَهِلْ فَنَجْعَلْ لَعْنَتَ اللّٰهِ عَلَى الْكَاذِبٖينَ
“Bu (İlâhî) ilim sana geldikten sonra, yine (de) bu hususta biri seninle tartışacak olursa, sen de ki: Haydi gelin, biz kendi oğullarımızı, siz (de) kendi oğullarınızı, biz kendi kadınlarımızı, siz (de) kendi kadınlarınızı, biz kendi (erkeklerimizi,) siz (de) kendi (erkeklerinizi,) çağırın. Sonra Allah’a yalvararak dua edelim ve Allah’ın lânetinin yalancıların üzerine olmasını dileyelim.[5]”
Mübahele daveti ulaştığında, o bunda kendisi için bir hayır görmedi. Vadedilen Mesihas, onu sık sık mübaheleye davet ettiği halde ve farklı yollarla kendisini cesaretlendirmeye çalışmasına rağmen, o kaçmayı tercih etti. Vadedilen Mesihas bunu görünce bir dua yazdı ve Sana Ullah’tan onu gazetesinde yayınlamasını istedi. Bu dua ile o, yalancının, doğru halen yaşarken vefat etmesini temenni etmişti. Bunu üzerine Sana Ullah, sürekli olarak ve üstüne basa basa, böyle bir ölçünün olamayacağını gazetesinde yazdı. Ayrıca o, Kuran-ı Kerim’den anlaşılanın, yalancıya daha uzun süre mühlet verileceği olduğunu ileri sürdü. Görüşünü desteklemek içinse, Müseyleme’nin Peygamber Efendimizdensav sonra da yaşadığını örnek gösterdi. Bundan dolayı o, Vadedilen Mesih’inas sunduğu ölçüyü hiçbir şekilde kabul etmeyeceğini yazıp, yayınladı.
Onun bu açıklaması karşısında, Allah-u Teâlâ Sana Ullah’ın yazdığı ölçüyü kıstas kabul ederek onu yakaladı ve kendisine uzun bir mühlet verdi. Vadedilen Mesih’inas vefatından sonra, Allahcc ona ömür verdi ve yazdıklarına uygun bir şekilde onun Müseyleme’nin bir benzeri olduğunu ispatladı. Onun hayatının her günü Allah’ıncc kudretinin ve Sana Ullah’ın Müseyleme oluşunun güçlü birer delilidir.
Özetle Allahcc, Vadedilen Mesih’inas düşmanlarını her açıdan helak edip, küçük düşürdü. Yalancı, doğru hayatta iken helak olur diyenleri, Vadedilen Mesihas hayattayken ortadan kaldırdı. Aksini söyleyip, yalancıya uzun süre mühlet verilir ve o doğru olan vefat ettikten sonra yaşar diyenlere de, uzun zaman mühlet verdi. Allahcc, Hz. Mirza Gulam Ahmed’inas düşmanları arasında Ebu Cehil ve Müseyleme’nin benzerleri olduğunu göstererek, onun fena fir’resul olduğunu ispatladı. O, bu olayların bir tesadüf olmayıp, Allah’ıncc eliyle gerçekleştiğini de gösterdi. Eğer bu olaylar bir tesadüf olsaydı, düşmanlarının her biri kendi kabul ettikleri ölçüye göre yakalanmazlardı.
Mübahele duası veya diğer beddualar sonucu, muhaliflerine azap verilmesi haricinde, Allahcc birçok farklı şekillerde onun düşmanlarını da helak etti. O, türlü türlü azabı indirdi ve azaplar o kadar çoğaldı ki, herkes bundan önce dünya bu denli fenalıklarla hiç karşılaşmamıştı dedi. Bu konuyu tüm ayrıntıları ile yazmamıza gerek yoktur, çünkü veba, deprem, salgın grip, kıtlık veya savaşın, şehirleri ve ülkeleri viraneye çevirdiğine her ülke ve ulus şahittir.
Fertlere nazil olan azaplara gelince, birisi Vadedilen Mesiheas bir töhmette bulunduğunda, o bizzat aynı sıkıntıya yakalanırdı. Örneğin birisi, hâşâ o cüzamlıdır dediğinde, Allah-u Teâlâ da kendisini cüzamla yakalanmıştır. Bazıları onun hakkında, o veba sonucu ölmüştür ya da veba sonucu ölecektir dediğinde, onlar vebaya yakalanıp bu dünyadan göç etmişlerdir. Patiala’lı Abdul Hakim adındaki doktor, Hazreti Mirza Gulam Ahmed’incc akciğer hastalığına yakalanıp öleceğini yazdı. Bizzat kendisi aynı hastalığa yakalanarak ölmüştür. Bu ve buna benzer yüzlerce örnek sunmak mümkündür. Vadedilen Mesiheas bir iftirada bulunan, aynı iftiranın kurbanı olmuştur. Allah-u Teâlâ onu desteklemek gayesiyle düşmanlarını ezmek üzere, alametlerini tecelli ettirmiştir. İnsan, tarafsız bir gözle bu olayları incelediğinde, Allah’ıncc kudretine ve cezasının çok şiddetli olduğuna iman eder. Ayrıca o, Vadedilen Mesih’inas de hak üzerinde olduğunu kabul etmek durumunda kalır. Aksi halde, Allah’ıncc ona bu kadar yakın ilgi göstermesinin sebebi başka ne olabilir ki?
[1] Enam suresi, ayet 22
[2] Enam suresi, ayet 11-12
[3] Tezkere, s.34 (4. Baskı)
[4] Ruhani Hazain, c.22, s.388-392, Hakikatü’l-Vahiy
[5] Âli İmran suresi, ayet 62