Zühd-ü Takva Maksadile Nefse Eziyet Takbihi - Müslüman Ahmediye Cemaati

Zühd-ü Takva Maksadile Nefse Eziyet Takbihi

Bununla birlikte, Hz. Resulüllah (S.A.V.) ibadet meselesinde merasim ve  tekellüfü asla tasvip eylemez ve bir ibadet şekli olarak nefse eziyeti  hoş görmezdi. Gerçek ibadet Yüce Allah’ın (C.C.) insana bahşettiği zihnî  kuvvetleri ve kabiliyetleri iyi ve faydalı bir şekilde kullanmaktan ibarettir,  derdi. Yüce Allah (C.C.) insana görmek için göz bahşettikten sonra onları  kapalı tutmak veya çıkarmak ibadet olmaz, bilâkis münasebetsizlik ve  haddini bilmemezlik olur. Günah sayılabilecek olan şey görme kabiliyetinin  gereği gibi kullanılması değil, gereği gibi kullanılmamasıdır. İnsanın işitmek  kabiliyetinden kendi kendini mahrum etmesi nankörlük olur. Bununla beraber,  bu kabiliyetin gıybet ve iftiraları dinlemek için kullanılması da günahtır.  Yemek yememek (dinen emredildiği veya sair sebeplerle arzuya şayan  olduğu haller müstesna) intihar demek olur ve böylece affedilmez bir günah  sayılır. Fakat insanın kendini yalnız yemeğe içmeğe vermesi ve yasaklanan  veya arzuya şayan olmayan yiyeceklere içeceklere düşkün olması da  günahtır. Bu, Hz. Muhammed Resulüllah’ın (S.A.V.) önem verdiği ve  öğrettiği ve fakat daha evvelki hiç bir peygamberin telkin etmediği yüksek  bir prensiptir.

Doğal kuvvet ve kabiliyetlerin münasip şekilde kullanılması yüksek ahlâkî  vasıflar teşkil eder. Bu yetenekleri körletmek veya engellemek aptallık  olduğu gibi, onların yakışıksız kullanılması da fena ve günahtır. Gerçek  fazilet onların gereği gibi kullanılmasıdır. Hz. Resulüllah’ın (S.A.V.) ahlâkî  talim ve telkinlerinin özü budur. Yine bu, onun hayatının ve hareketlerinin  kısa bir tasviri idi. Hz. Ayşe Anamız (R.A.) şöyle rivayet etmiştir: Hz.  Resulüllah (S.A.V.) ne zaman iki hareket şıkkından birini seçmek zorunda  kalsa, her türlü hata veya günah şüphesinden korunmuş olmak şartıyla, daha  kolay olanını seçerdi. Bir hareket şeklinin böyle bir şüpheye açık bulunduğu  hallerde Resulüllah (S.A.V.) ondan uzak dururdu.” (Muslim, Kitab el­-Fadail). Bu gerçekten insan için açık bulunan en iyi ve en hayırlı yoldur.  Bir çok kişiler Yüce Allah’ın (C.C.) rızasını kazanmak için değil de insanları  aldatmak için, kendi tercihleriyle eziyet ve mahrumiyetlere katlanırlar.  Lâkin Yüce Allah’ın (C.C.) rızası maksatsız eziyet ve mahrumiyetlere  katlanmak suretiyle kazanılmaz. Bu gibi kişilerde fıtrî meziyet ve fazilet  yoktur; ve sahte meziyetler ve faziletler taslayarak kusurlarını örtmeğe ve  başkaları nazarında yüksek görünmeğe çalışırlar. Fakat, Allah’ın Habibi  Muhammed Resulüllah’ın (S.A.V.) gayesi gerçek fazilete ulaşmak ve Yüce  Allah’ın (C.C.) rızasını kazanmaktı. Bundan dolayı o, gösterişten ve  yapmacılıktan tamamen uzaktı. İnsanlar kendisine iyi gözle bakacakmış  veya fena gözle bakacakmış, buna hiç önem vermezdi. Önem verdiği şey, kendi vicdanı ile kendini nasıl bulduğu ve kendi hakkında Yüce  Allah’ın (C.C.) ne hüküm vereceği idi. Kendi vicdanının şehadetine ve  Yüce Allah’ın (C.C.) rızasına ilâveten, insanların da gerçek şehadetini  kazanırsa minnettar kalırdı. Fakat insanlar kendine iyi gözle bakmazsa onlar  hesabına üzülür, lâkin fikirlerine bir kıymet vermezdi.

Bir Öncekini Oku

Müslüman Ahmediye Cemaati

Bir Sonrakini Oku

Yüce Allah ile Münasebeti