Bizce Vadedilen Mesih’inas doğruluğunu ispatlamak üzere bu kitapta beyan etmiş olduğumuz oniki delil yeterlidir. Her kim doğruyu bulmak niyetiyle bunları incelerse, o hakku’l yakin ile Hz.Mirza Gulam Ahmed’inas, Vadedilen Mesih, Allah’ıncc Memuru ve Resulü olduğunu görecektir. O, artık başka bir mesihi beklemenin abesle iştigal olduğunun farkına varıp, susamış bir kimse gibi iman etmek üzere kendisine koşa koşa gelecek ve Vadedilen Mesih’in hazırladığı ip üzerine geçirilmiş tespih tanelerinden birisi olmakla, felah elde edeceğine inanacaktır.
Bir Müslüman için Allah’ıncc ve Yüce Resulününsav şahadetinden daha değerli ne olabilir ki? Daha önce bildirildiği gibi, Vadedilen Mesih’inas iddiasını Allahcc ve Peygamber Efendimizinsav şahadetleri desteklemektedir. Hatta sözleri korunmuş olan her peygamber de, onun doğruluğu için şahitlik etmektedir. Akıl, çağımızda bir ıslahçının gelmesini desteklemektedir. Peygamber Efendimizinsav, Vadedilen Mesih ve Mehdinin zamanına ait olarak bildirdiği bütün alametler gerçekleşmiştir. Vadedilen Mesih’inas tertemiz hayatı, onun doğruluğunun şahididir. İslam düşmanlarına karşı koymak ve belirli yöntemler ile onları yenilgiye uğratmak Vadedilen Mesihas için mukadder kılınmıştı. Söz konusu İslam düşmanları şu an mevcuttur ve Vadedilen Mesih’inas eli ile yenilgiye uğramışlardır. Müslümanların içlerindeki fitne ve fesatları öylesine haddi aşmıştır ki, Kuran-ı Kerim’in mevcut olduğu şartlarda, bundan daha büyük fitnelerin ortaya çıkması da mümkün değildir. Onlar, Vadedilen Mesih’inas eliyle en güzel şekilde ıslah edilmişti. Allahcc, resulleri ve sevdiklerine davrandığı gibi, bir ömür boyu kendisine davrandı. Allahcc her cephede kendisine zafer nasip etti ve kendisini her şerden de korudu. Allahcc ilahi memurlarının ve resullerinin düşmanlarına davrandığı gibi, onun düşmanlarına da muamele etti. Doğa olayları onun hizmetine verildi ve yer ile gök onu destekledi. Kuran ilimlerinin kapıları ona açıldı ve bu ilimlerin yayılışı için vesileler onun hizmetine tahsis edildi. Hatta ilim ve fazilet kaynağı zannedilen insanlara meydan okumasına rağmen, hiç kimse onun karşısına çıkma cesaretini gösteremedi. Bir mucize olarak onun kelamı üstün kılındı ve şu İlahi vaat onun doğruluğuna tanıklık etti.
لَا يَمَسُّهُ اِلَّا الْمُطَهَّرُونَ
“(Allah tarafından) temiz kılınan dışında, kimse o (Kuran’a) dokunamaz.[1]”
Gaybi ilmin kapıları ona açıldı ve Allahcc onu binlerce gaybi konudan haberdar etti. Onların hepsi, tayin edilen zamanlarında gerçekleşmek suretiyle, İlahi celalinin ortaya çıkmasına vesile oldular. Peygamberleri dışında bir kimseyi bu sıklıkla gaybi konulardan haberdar etmek, Allah’ıncc sünneti değildir. Vadedilen Mesih’inas ömrünün tamamı, Allahcc ve Peygambersav sevgisi uğrunda geçti. Böyle bir kimsenin, Allah’ıncc dergâhından kovulması mümkün mü? Ona, pak ve çalışkan bir cemaat nasip edildi. Onlardan bir kısmının, başkalarını diriltmek üzere Allahcc ile özel bir münasebeti vardır. Onlara bahşedilenler arasında manevi konuları açıklığa kavuşturma kabiliyeti de bulunmaktadır. Onlar, kendilerini İslam dini uğruna feda edip, dünyevi ilişkilerini keserek, gönüllerinde İslam’ın üzüntüsünü çekerler. Onlar, Allah’tancc başka her şeyden uzaktırlar. Bütün bu delillere rağmen, insanın onun iddiasını reddetmesi ve ona iman etmemesi hiçbir suretle doğru değildir. Bu Allah’ıncc da hoşuna gitmez. Aslında İslam’ı seven ve Peygamber Efendimiz’esav âşık olan, keza İslam’ın çıkarlarını şahsi menfaatlerinden üstün tutan bir kimse, bu açıklamaları dinleyip haberdar olduktan sonra, asla sessiz kalamaz ve doğruyu kabul etmekte de gecikmez. Kaleme aldığımız bu deliller ile onun doğruluğu ispatlanmıyorsa, o zaman bundan önce gelmiş geçmiş peygamberlerin doğruluğu hangi delillere dayandırılmaktadır? Onlara iman etmenin ölçüsü nedir? Peygamber Efendimizsav hariç, diğer bütün peygamberler hakkında, bizim bu kitapta ileri sürdüğümüz deliller kadarı mevcut bile değildir. O zaman kendilerine, neye dayanılarak iman edilmektedir? Eğer iman, ana-babadan duyulanın tekrar edilmesinin ismi değil de, tersine araştırma ve inceleme neticesinde bir şeye inanmak ise, o zaman iki şıktan birini mutlaka seçmek zorunda kalacağız. Ya bütün peygamberleri inkâr edeceğiz yahut da Vadedilen Mesih’inas doğruluğunu kabul edeceğiz. Bizler, ikinci şıkkın tercih edileceğini ummaktayız ve Peygamber Efendimiz’insav doğruluğunu ortaya koymak, İslam’ın üstünlüğünü sağlamak ve kendine Müslüman diyenleri, yeniden Müslüman kılmak üzere gelen Vadedilen Mesih’ias kabul etmekte gecikmeyeceğinizi ümit etmekteyiz. Allah’ıncc rızasına boyun eğmek birçok bereketlere vesile olurken, O’nun isteğine karşı gelmek ise, İlahi bereketlerden mahrum kalmaya neden olacaktır.
İslam şu an acınacak bir durumdadır. Bu dini gerçekten seven kimse, onun başarısının şartlarının ve ortamının sağlandığını, keza her tehlikeye karşı da koruma altına alındığını görmeden, asla mutlu olamaz. Düşman İslam’a karşı nefretinde o denli ileri gitmiştir ki, bu dinde hiçbir güzellik görmemekte ve onun tepeden tırnağa ayıplar ile dolu olduğunu düşünmektedir. Müslümanlara gelince, onların kimisi dinlerinden nefret ederken, diğerleri ise onunla hiç ilgilenmemektedir. İslam kelimesi sadece dillerinde dolaşırken, asla gırtlaklarından aşağı inmez. İlgi alanları tamamen siyasettir. Bir ülke ellerinden alınacak olsa, büyük gürültü koparırlar, ancak yüz binlerce insan İslam’ı bırakıp Hıristiyan veya Hindu dinine geçse, onların umurunda bile olmaz. Dünyevi menfaatler elde etmek uğruna aralarında gönüllüler asla eksik olmazken, İslam’ın yayılması söz konusu olduğunda, onlardan tek bir kişi bile yurdunu terk etmez. Osmanlı Hükümdarının hilafetini reddeden olduğunda, tepeden tırnağa alevlenirlerken, Resulullah Efendimizinsav peygamberliğini inkâr edenler karşısında onurları hiç zedelenmez. Bu hastalıklar gittikçe artmaktadır. Hindistan’da gayrimüslimlere İslam’ı tebliğ etmek bir yana, onlar tarafından İslam’a karşı ileri sürülen itirazlara cevap verilecek olsa, kendilerine Müslüman diyenler, bunun hikmet ve kamu yararına aykırı olduğunu beyan ederler. Kısacası İslam adeta bir çöp gibi evlerden çıkarılıp atılmıştır. Onun adı, sadece siyasi çıkarlar uğruna kullanılmaktadır. İslam’ı bu durumundan kurtarmanın tek yolu, Vadedilen Mesiheas iman edip, onun eteğine bağlanmaktır. Onun gölgesine sığınmaktan başka, ilerlemenin hiçbir yolu yoktur. Müslümanlar imanlarını ıslah etmeden, İslam mevhumunu anlamadan ve Allah’ıncc ipine sıkıca sarılmadan, bu dinin ilerlemesinin koşulları asla oluşmaz. İman ıslaha kavuşmadan, kılıçla yapılan cihadın ona hiçbir faydası yoktur. Gayrimüslimler Peygamber Efendimiz’esav itiraz ederek, onun kalpleri etkileyemediğini ve bundan dolayı, hâşâ kılıçla İslam’ı yaydığı iddiasında bulunmuşlardı. Artık Allahcc, Peygamberinisav bu yersiz itiraz karşısında paklamak istemektedir. Bundan dolayı O, Peygamber Efendimizinsav ümmetinden bir kişiyi Vadedilen Mesih olarak gönderdi. Allahcc, onun elindeki delil kılıcı ile düşmanlarını yenilgiye uğratıp, İslam’ın üstünlüğünü sağlamak istemektedir. Böylelikle o, bir hizmetkârın bunu yapabildiğini göstererek, Efendisininsav çok daha güzelini becerebildiğini kanıtlamak istemektedir. Artık bunun dışında, İslam’a yardım etmenin de başka hiçbir yolu yoktur. Allahcc, Peygamber Efendimiz’insav düşmanlarını, onun hizmetkârları yapmak arzusundadır. Bu hedefe ulaşmanın tek yolu, Vadedilen Mesih’inas açıkladığı gerçek İslam’ı ve onun anlattığı doğru yolu, insanlara anlatmaktır. Vadedilen Mesih’inas kalplerde yarattığı halis iman ile bunlar dünyaya takdim edilerek, yollarını şaşırmış olanlar doğru yola getirilmelidir. Eğer Allah’ıncc iradesi, başka bir yöntem ile İslam’ı üstün kılmak olsa idi, o zaman O, bu yolların hepsinin önünü niye kesti ki? Kısacası Vadedilen Mesih’tenas uzak durmak, İslam’ın ilerlemesine engel olmak demektir. Ayrıca bu durum, Peygamber Efendimiz’esav saldırılarını devam ettirmeleri için, düşmanlarına fırsat vermek anlamını da taşımaktadır. Düşmanları Resulullahısav oklarının hedefi haline getirmeye devam edeceklerdir ve hiçbir Müslüman’ın bunun karşısında dayanması ise mümkün değildir.
Peygamber Efendimizsav, “Bir ucunda ben, diğer ucunda ise Mesih bulunan ümmet, nasıl helak olabilir,” diye buyurmuşlardır.[2] Bundan anlaşılan, Ancak bu iki duvar arasına girenler, emniyette olacaklardır. Kısacası Vadedilen Mesih’inas nüzulünden sonra kendisine iman etmeyen, Allah’ıncc korumasından mahrum kalacaktır. Vadedilen Mesih’inas yoluna engel olan ise, doğrusu İslam’a düşmanlık etmekte ve onun ilerlemesinden hoşlanmamaktadır. Onların halleri böyle olmasaydı, İslam’ın koruyucusu bu duvarın oluşmasına engel oluşturmazlardı. Onlar, Allah’ıncc kahredici kılıcının altındadırlar. Keşke annesi onu doğurmasaydı veya o toz toprak olsaydı ve bu pis günü hiç görmeseydi.
Allah’ıncc büyük ve önemli sözlerinin ortaya çıkması, Vadedilen Mesih’inas zuhuruna bağlıdır. Onun eliyle İslam’a yeniden hayat verilecektir. Kuru bir ağacın bol yağmur neticesinde yeşerdiği gibi, İslam da Vadedilen Mesih’in gelişi ile yeşerecektir. Ona iman edenlere de yeni bir güç ve ruh bahşedilecektir. Allahcc uzun bir zaman sabretti ve sessiz kaldı. Ancak Allah, bundan böyle sessiz kalmayacaktır ve bir kulun, ister ona ol diyerek, isterse onu gökte berhayat kabul ederek, ister onu zahiri ölüleri dirilten biri sayarak, isterse de onun yeni mahlûkatın yaratıcısı olduğuna inanarak, Kendisine ortak koşulmasına, artık hiçbir surette müsaade etmeyecektir. Allahcc yalnızca merhamet eden değil, aynı zamanda onur sahibidir de. O, çok uzun bir zaman insanların O’nun Kitabına yönelmelerini bekledi. Ancak Müslümanlar ondan yüz çevirip, abesle iştigal ettiler. Allah’ıncc Kelamına hiç değer vermediler ve Allah’ıncc şöyle bildirdiğini unuttular:
يَا رَبِّ اِنَّ قَوْمِى اتَّخَذُوا هٰـذَا الْقُرْاٰنَ مَهْجُورًا
“…Yarabbi! Şüphesiz kavmim, bu Kuran’a terk edilmiş (bir şey gibi) davrandı…[3]” Onlar, Kuran-ı Kerim’e sırtlarını döndükleri için, Allahcc da onlara sırtını döndü. Artık onlar, Vadedilen Mesih’inas eline ellerini verip, bir daha böyle davranmayacaklarına dair söz vererek, eski hatalarından vazgeçmedikleri müddetçe, Allahcc onlara teveccüh etmeyecektir. Müslümanlar, Allahcc yerine dünya sevgisine kapılınca, Allahcc onların ellerinden dünyayı da aldı ve kendilerini küçük düşürdü. Kendilerine Müslüman denildiği halde, onlar Allah’ıncc Habibinisav yerin altına gömüp, İsa’yıas berhayat göğe çıkarınca, Allahcc da onları yeryüzünde ezdi ve Hıristiyanları başlarına musallat etti. Onlar içlerini ıslah etmedikleri müddetçe, durumları değişmeyecek ve zahiri tedbirler ise hiçbir işlerine yaramayacaktır. Çünkü Müslümanların bu yıkılışı, Allah’ıncc gazabının bir neticesidir. Onlar, Allahcc ile barışmadıkları müddetçe, gün geçtikçe daha da küçük düşmeye devam edecekler. Ne mutlu, Allahcc ile barışmak için koşana. O, kesinlikle zillete düşmekten kurtarılacaktır. Allah’ıncc desteği ve eli de onunla beraber olacaktır.
Vadedilen Mesih’inas zuhuru basit bir olay değildir. Resulullahsav kendisine selam yollamıştır[4] ve ayrıca ne kadar zorlukla karşılaşılırsa karşılaşılsın, Müslümanlara ona gitmelerini de emretmiştir.[5] Bütün dinlerin kitaplarında, onun hakkında gaybi haberler yer almaktadır. Her peygamber onun gelişini müjdelemiştir. Bu kadar peygamberin bahsettiği kişiye iman edip, ümmetlerin beklediği bu insanın çağını yakalayarak bereketlerinden nasiplenen kimse, ne kadar mübarektir.
Allah’ıncc memurları ve elçileri her gün zuhur etmezler. Özellikle Vadedilen Mesih gibi şanı yüce olan bir elçi ki, Peygamber Efendimizsav ondan bahsettiği kadar kimseden bahsetmemiştir. Nitekim ondan daha büyük bir kimsenin zuhuru da beklenemez. O, Peygamber Efendimizinsav ümmeti için “Hatemü’l Hulefa”dır. Kendisinden sonra, artık sadece Kıyamet beklenebilir. Bundan dolayı, onun çağındaki her gün paha biçilmezdir. Dünya ve üzerindeki her şey, onun karşısında bir hiçtir. Onun değerini anlayan, ona iman edip Allah’ıncc rızasına mazhar olan, ne kadar şanslıdır. Çünkü o, doğuşunun gayesine kavuştu ve kul olmanın sırrı kendisine açıldı.
Allahcc tarafından bir elçi geldiğinde, onun kurduğu cemaatin durumu hep aynı kalmaz. O, fakirlerle başlar ve sonu krallarla olur. Onun kurduğu cemaat, zamanı geldiğinde gönderildiği bölgede hüküm sürmeye başlar. Nitekim bizim cemaatimiz de, hep fakirlerin cemaati olarak kalmayacaktır. O, gece gündüz çoğalmaya devam edecek, bütün dünya devletleri bir araya gelseler dahi, onun ilerlemesine engel olamayacaklardır. Bu cemaat, günün birinde bütün dinleri ve fırkaları yutacaktır. Vadedilen Mesih’eas bildirilen bir vahiyde şöyle buyrulmuştur: “Sana iman edenler, Kıyamete kadar seni reddedenlere galip gelecekler.[6]” Ona başka bir vahiyde, kendisine biat etmeyenlerin sayısının gittikçe azalacağı bildirilmiştir.[7] Bu vaatler kesinlikle gerçekleşecek ve gelecekte krallar bile bu cemaatten olacaktır. Bu cemaat mağlup olmayıp, galip gelecek, keza meftuh olmayıp fatih kılınacaktır. Vadedilen Mesih’eas bir vahyinde şöyle bildirilmiştir: “Krallar senin elbiselerinden bereket arayacaklar.[8]”
Ancak her vaat edilenin, bir ortaya çıkış zamanı vardır. Bazen insanın bir vakitte yaptığı bir iş, ona saygı ve şöhret kazandırır, ancak başka bir zaman yaptığı aynı iş, hiç kimsenin ilgisini bile çekmez. Peygamber Efendimiz’esav ilk olarak iman edenler, bugün dünyanın baş tacı iken, İslam güç kazandıktan sonra iman edenlerin çoğunun adını dahi kimse bilmez. Bundan dolayı, her kim bu cemaat zayıf iken iman ederse, o Allahcc indinde ilkler arasında yazılacaktır ve O’nun özel ödülleri ve bereketlerine mazhar olacaktır. Zamanın büyük bir dilimini arkada bırakmış olmamıza rağmen, saygı kapıları hala açıktır ve Allah’acc yaklaşmak henüz kolaydır. Bundan dolayı, bulunduğunuz devrin değerini bilmenizi tavsiye ediyoruz.
Kuran- Kerim’de şöyle buyrulmuştur:
رَبَّنَا اِنَّنَا سَمِعْنَا مُنَادِيًا يُنَادٖى لِلْاٖيمَانِ اَنْ اٰمِنُوا بِرَبِّكُمْ فَاٰمَنَّا
“Ey Rabbimiz! Şüphesiz biz, Rabbinize inanın diyen bir davetçinin çağrısını duyduk. Biz (de) inandık…[9]” Bu sese kulak vererek “lebbeyk” deyiniz ki, O’nun indinde makbul olanlara katılasınız.
Doğrusu insan, Ahmediyet dışında Allahcc ile mülaki olamaz. Kalbini yoklayan her kimse, içinde Allahcc ve O’nun sözlerine kesin bir iman olmadığını görecektir. O, Allah’ıncc çehresini görmek için ihtiyaç duyulan nurdan kalbinin mahrum kaldığını fark edecektir. Bu yakin, kesin inanç ve nur, Vadedilen Mesih’incc cemaati dışında hiçbir yerde bulunamaz. Allahcc artık herkesi bir el üzerinde toplamak istiyor. Ölümün mutlak olduğunu göz önünde bulunduran bir kimse, Allah’tancc uzak ve İlahi nurdan yoksun bir hayata, asla sevinemez. Bundan dolayı, bu nuru ve yakini elde etmek üzere Ahmediyete koşunuz. Bunlar olmadan, hayat lezzetsiz ve anlamsızdır. İman ediniz ki, diğer insanların önüne geçebilesiniz ve gelecekte nesilleriniz adınızı saygınlıkla ansınlar, keza Kıyamete dek insanlar da sizin için dua etsinler.
Allah’ıncc cemaatlerine giren insanlar, şüphesiz büyük bir yük üstlenirler. Ancak bu yük, onlara asla bir sıkıntı vermez. Yıl boyunca çalışıp, hasat olarak topladıklarını, sırtına vurup evine getiren bir çiftçi, hiç yük altına girmiş gibi hisseder mi? Yahut da çocuğunu kucağında taşıyan bir anne, bunu hiç yük olarak görür mü? Aynen bunun gibi, Allah’ıncc dinine hizmet etmek ve bunlar için çabalamak, mümin için asla bir yük değildir. Başkaları bunu külfet zannederlerken, mümin için bu rahatın ta kendisidir. Bundan dolayı, hakikati kabul ettikten sonra, insanın üstlenmesi gereken sorumluluklardan korkmayın. Allah’ıncc ihsanlarını ve Peygamberininsav inayetini hatırlayarak bu sorumluluğu üstleniniz. O, her Müslüman’a farz kılınmıştır. Allahcc indinde kral ile diğer insanlar eşittir. Sıradan bir Müslüman vatandaşa İslam’a hizmet farz olduğu gibi, kral da bu farzdan sorumlu tutulacaktır. İster halk, isterse kral, herkes İlahi memurlara itaat etmek zorundadır. Bundan dolayı, Allah’ıncc emirlerini ve öğretilerini kabul ederek, O’nun kurduğu cemaatine dâhil olmak suretiyle, Allah’ıncc mükâfatlarından siz de payınızı alınız. Onun mükâfatının en küçüğü, bir memleketin tamamından daha büyük ve değerlidir.
Peygamber Efendimizsav şöyle buyurmuştur:
مَنْ فَارَقَ الْجَمَاعَةَ شِبْرًا فَلَيْسَ مِنَّا
“(İlahi) cemaatten bir adım bile uzak duran, bizden değildir.[10]” Bunun içindir ki, Allah’ıncc kurduğu cemaatten uzak kalmak korkulacak bir makamdır. Bir kral ise, hem kendinden, hem de halkından sorumludur. Birçok akılsız, din konusunda bile gözlerini krallarına dikerler. Bundan dolayı, Allahcc indinde krallar halklarının tutumundan da sorumlu tutulacaklardır. Peygamber Efendimizsav Kayser’e mektup yazdığında, onun dikkatini bu gerçeğe çekerek şunları söylemişti:
فَاِنْ تَوَلَّيْتَ فَعَلَيْكَ اِثْمُ الْاَرِيسِينَ
“İnkâr edersen, sana tabi olanların günahları da sana aittir.[11]”
Bunun için; Ey Afgan Kralı! Sen iman et ki, halkının önündeki engeller de kalksın. Bunun neticesinde, onların günahından sen sorumlu tutulmayacaksın, aksine iyilikleri sana bağışlanacaktır. Çünkü hakkı kabul etmeyi inkâr eden bir kral, halk için bir engel teşkil ettiğinden, onların günahlarına ortak olduğu gibi, doğruluğa iman edip, halkın yolunu açacak olursa da, onların iyiliklerine böylece ortak olacaktır.
Bu dünya fanidir. Kimin kaç gün yaşayacağı belli değildir. Herkes bir gün ölüp, Rabbinin huzuruna çıkacaktır. O gün, doğru iman ve salih amel dışında hiçbir şey işe yaramayacaktır. Fakirin bu dünyadan eli boş ayrılması gibi, zengin de bu dünyadan eli boş gidecektir. Zengin veya fakirin yanında götüreceği, sadece imanı ve salih amelleridir. Bundan dolayı iman ediniz ki, emniyetli kılınasınız. İslam’ın sesine kulak veriniz ki, selamete kavuşasınız. Bugün biz sorumlu olduğumuz vazifeyi yerine getirerek, Allah’ıncc davetini size ilettik. Bundan böyle iman edip, etmemek size düşer. Yazdıklarımızı dikkatle okumanızı bekliyor ve bunların doğruluğuna kanaat getirdiğiniz takdirde, İlahi Memura iman etmekten geri kalmayacağınızı umuyoruz. Bu umudumuzun gerçekleşmesi için Cenab-ı Hakkacc niyazda bulunuyoruz.
Son sözümüz, her türlü hamd, âlemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur.
وَ اٰخِرُ دَعْوٰنَا اَنِ الْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعٰلَمِينَ
[1] Vakıa suresi, ayet 80
[2] İbn-i Maceh; Babu’l İtisam Bissünnet, Kenzü’l ummal, c.14, s.347, Rivayet no 38858, 1975, Halep
[3] Furkan suresi, ayet 31
[4] Allame Celalu’d Din Seyuti, Dürr-i Mansur, c.2, s.242
[5] İbn-i Maceh; Kitabu’l Fiten, Bab Hurucu’l Mehdi
[6] Tezkere, s.279 (4. Baskı)
[7] Tezkere, s.275 (4. Baskı)
[8] Tezkere, s.10 (4. Baskı)
[9] Al-i İmran suresi, ayet 194
[10] Hafiz Nurud Din Ali bin Ebi Bekir, Mecmua’uz Zevaid, c. 5, s.224, H.1353, Kahire
[11] Müsned Ahmed Bin Hanbel, c.1, s.263