Hazreti Peygamberin (s.a.v.) siretine bir bakış

Mübarek doğum günü

Günler birbiriyle aynıdır; güneş her gün doğar ve menziline ulaşıp batar ama bazı günler yanlarında getirdikleri olaylar yüzünden son derece muhterem ve yadigâr bir şekil alırlar. 12 RebiulEvvel İslam takviminde çok özel ve mukaddes bir gündür ve hakkında düşünmek dahi her Müslümanın kalbini mutlulukla doldurur. 12 RebiulEvvel ne kadar güzel bir gündür çünkü bu gün Allah’ın mahbubu olan Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bu dünyaya gelmiştir.

 

Kamil şeriat ve örnek

İslamiyet’in kurucusu olan peygamber efendimizin (s.a.v.) doğumu tarihin çok önemli bir olayıdır çünkü onunla birlikte İslamiyet doğdu ve sonsuz doğruları içeren ve her açıdan mükemmel bir şeriatı taşıyan Kuran-ı-Kerim ona indirildi. Bu kadarı da değil; tarih şahittir ki peygamber efendimiz (s.a.v.) indirilen bu şeriatı yaşayarak gösterdi. Bu son derece değerli özellik başka hiçbir dinde bu kadar bariz ve net bir şekilde ispatlanmamıştır. Peygamber Efendimizin (s.a.v.) dünyaya İslamiyet’in ne anlama geldiğini bizzat yaşayarak gösterdiğini söylemek aynen doğrudur.

Allah (cc) kendisi de bu hakikati

şeklinde ifade etmiştir.

Yani “Ey insanlar bu peygamberin hayatı sizler için en iyi örnektir.”

Ayette Peygamber Efendimiz (s.a.v.) için sarf edilen  kelimeleri en geniş manalarıyla alındıkları zaman sadece ve sadece Peygamber Efendimizin (s.a.v.) zatında geçerli olurlar. O kadar mukaddes ve lekesiz bir zat ki eşi Hazreti Ayşe (ra)   diyerek şahitlik yapmıştır;

Yani “Peygamber Efendimizin (s.a.v.) hayatı resmen Kuran-ı-Kerimin tefsiriydi.”

Bu cümle peygamber efendimizin (s.a.v.) nasıl bir ameli örnek bıraktığını anlamak için yeterlidir.

Uluslararası mesaj

Peygamber Efendimizin (s.a.v.) getirdiği öğreti tüm zamanlar için geçerlidir; hepsini kapsamaktadır ve peygamberliği kıyamete kadar geçerliliğini sürdürecektir. Getirdiği öğretinin değiştirilmesi söz konusu dahi değildir. Kuran mukaddes bir semavi sahifedir ve insanoğlu için necat ve ebedi mutluluğun reçetesidir. Bu Peygamber Efendimizin (s.a.v.) tüm dünya için büyük bir ihsanıdır. Çünkü gerçekten yaşanabilecek tüm sıkıntıların çözümünü içeren bir kitap sunmuştur. Bugün dünya emniyet aramaktadır, açlıktan kurtulmak istemektedir, adalet ve insaf aramaktadır ve bütün bunları Kuran-ı-Kerimin sunduğu hayat tarzını benimseyerek elde etmek mümkündür ve Peygamber Efendimiz (s.a.v.) mübarek hayatındaki muhtelif aşamalarında her tür durumdan geçerek Kuranın her durumu kapsadığı ve her açıdan uygulanabilir bir kitap olduğunu ispatlamıştır.

Gelin bizi hidayete götüren o büyük zatın hayatını biraz yakından inceleyelim ve olayların ışığında o yüce siretini anlamaya çalışalım.

Her açıdan eksiksiz ve kamil bir hayat

Kendisi yaşlanmamış bir insan yaşlı insanlara örnek olamaz; hükümdar olmayan birisi hükümdarlara örnek olamaz. Bunun gibi Peygamber Efendimizin (s.a.v.) hayatını incelediğimizde her tür durumdan geçtiğini görüyoruz. Doğduğunda yetimdi, Mekke’de yapayalnız, bir annenin şefkat dolu kanatlarından mahrum bir şekilde çocukluk dönemini geçirdi. Kendi ticaretiyle uğraştığı gibi başkaları için de çalıştı. Büyüdü, evlendi, evlat sahibi oldu. Vatan dışı edildi; zor ve zayıf bir dönem yaşadıktan sonra tüm gücün kendi elinde olduğu bir dönem de yaşadı. Büyük kitlelerin efendisi oldu, itaatlerini elde etti. Fatih oldu, hükümdar oldu. Sözün özü mübarek hayatında insanın başına gelebilecek her tür durumdan geçti ve her aşamada en iyi ahlaklarla karşılık verdi. Bıraktığı örnek bu açıdan da ismine layıktır çünkü her durum için bir şeyler içermektedir. Bu kapsayıcı özellik hakkında bir şair ne de güzel şiir yazmıştır;

“Yusuf’un yakışıklılığı, İsa’nın üfleyişi ve Musa’nın beyaz eline sahipsin;

Tüm iyilerin ne özellikleri varsa sen tek başına taşıyorsun.”

Rahmetul lil Alimin’in zuhuru

Kuran-ı-Kerim Peygamber Efendimizi (s.a.v.) “Rahmet ul lil Alemin” ismiyle çağırmıştır. Olayları incelediğimizde bu özelliğin gerçekten Peygamber Efendimizin (s.a.v.) zatında en yüce şekilde var olduğunu görmek mümkündür. Her zaman sahabelerine birbirini severek yaşamayı telkin etmiştir; kendisi hiçbir zaman kimseyi incitmemiştir. Musibet içinde olan birisini görür görmez; ister hiç tanımadık birisi olsun hep yardımına koşar ve sıkıntısını yok etmedikçe rahat olmazdı. Hayvanlar ve kuşlar için de şefkati telkin ederdi; onların rahatı için de çabalardı.

Sabır ve istikamet

Sabır ve istikamet açısından da örneğinin eşi benzeri yoktur. Mekke’nin kafirleri ellerinden geldiği kadar zulmettiler, sıkıntılar yağdırdılar. Yakın akrabalarına ve arkadaşlarına envai çeşit şekillerde eziyet ettiler. Şeyb-e-Ebi Talib de mahsur edildi. Taif’in serserileri tarafından taşlandı, vatan dışı edildi, tebliğ etmesinden men edildi. Velhasıl aklımıza gelebilecek her tür eziyet verildi ama o her durumda sabır ve istikameti elden bırakmadı.

Affetmek

Uzun bir müddet zorluklar çektikten sonra Allah’ın (cc) vaat ettiği şekilde kendisine hükümdarlık verilince tüm düşmanlarından tek tek intikam almak elindeydi ve hiçbir dünyevi kanununa göre haksız da sayılmazdı, kimse itiraz edemezdi. Ama o güce rağmen en cani düşmanlarını affederek İslamiyet’in sadece sabır değil, affetmeyi de emrettiğini herkese gösterdi.

şeklinde o mübarek ağzından çıkan ve en cani düşmanına bile genel affın müjdesini veren bu kelimeler kıyamete kadar tarihin sayfalarında parlayan yıldızlar gibi yerlerini alacaklardır.

Fakir fukaraya yardımı

Günümüzün büyük sıkıntılarından birisi paranın birkaç elde toplanmasıdır ve neticesinde insanlar ciddi bir keşmekeş içindeler. Para sahibi insanlar tarafından mali gücü olmayanların istismarı gitgide artmaktadır. Zayıflar hem üretimden uzak tutuluyorlar hem para sahiplerinin ürettiklerinden hak ettikleri payı da alamıyorlar. Bu İslamiyet’in ruhuna tamamen terstir. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) fakirlerin dertlerini paylaşmak, onlara iyi davranmak, onları motive etmek, bol bol ikramda bulunmak ve münasip şekilde terbiyelerine yönelmek ve onlara doğru yolu göstermek konusunu çok vurgulamıştır. Öte yandan paranın belli ellerde birikmesini imkansız hale getiren bir iktisadi sistem getirmiştir. Bu sistem malın insaflı bir şekilde dağılmasını ön görmektedir ve fakir ve zenginin farkını en aza indirmek için sağlam temeller atmaktadır.

Zayıflara yardımı

Peygamber Efendimize (s.a.v.) göre gerçek bir müminin alametlerinden birisi kardeşinin yardımına koşmasıdır, zor durumdan çıkana kadar yardım etmeye devam etmesidir. Kendi hayatı da baştan beri bunun en güzel tefsiridir. Half-ul-Fuzul adlı anlaşmaya girmesi de bunun bir parçasıdır. Rivayetlere göre Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bizzat başkalarının yüklerini taşıyıp yardım ederdi. Çünkü haysiyetli birisi zayıf bir kardeşinin yükünü taşırsa o yük onu eğse dahi Allah katında mertebesinin arttığını herkesin anlamasını istiyordu.

Mütevazı bir hayat

Peygamber Efendimizin (s.a.v.) hayatı son derece mütevaziydi. Tüm günü insanların hizmeti ve zikr-i-İlahiyle geçerdi.  Gecelerinin önemli bir kısmıysa aciz bir kul gibi ibadetler için ayrılmıştı. Dünya uyurken bu Muhsin-i-Azam, Rabbinin huzurunda onlar için ağlardı. Allah (cc) tarafından gelecek olan yardımdan hiçbir zaman şüphe etmedi. İşte bu inanılmaz tevekkül idi ki kendisine saldıran bir düşmanı “Benim Allah’ım (cc) beni koruyacaktır” cümlesiyle şaşkına döndürmüştür ve yine bu tevekkül idi ki en zor gününde bile panik etmemiştir. Sevr Mağarasında ölümün eşiğinde bile arkadaşını   (Hiç korkma, Allah (cc) yanımızdadır) diyerek teselli etmiştir ve Allah’a olan tevekkülü yüzünden hep ileri adım atmıştır.

 

Savaşta bile yüce ahlaklardan vazgeçmemesi

Günümüzde “savaşta her şey caizdir; ahlaklı olmaya gerek yoktur” diyenler çoktur. Onlara göre her yol mubahtır, her yöntem uygundur. Ama insanlığın muallimi dünyayı bu konuda da hidayetsiz bırakmamıştır ve ameliyle savaş halinde bile emniyet hali gibi yüce ahlakların sergilenmesini göstermiştir. Savaş için muayyen kanunlar beyan etmiştir ve bu kanunlar İslamiyet’in yüce ahlaklarının aynası olmakla beraber Peygamber Efendimizin (s.a.v.) de merhamet dolu kalbine şahittirler. Kadınlar ve çocuklara saldırmak, öldürülenlere hürmet göstermek, diğer dinlerin mensuplarının taptıklarını yıkmamak konusunda tembihlerde bulunmuştur. Savaş meydanında dahi gazilere ahlak dersi veren sadece Peygamber Efendimizdir (s.a.v.).

Düşmanları bile itirafçı

Hadimiz olan Peygamber Efendimizin yüce ahlaklarında bazı özelliklerini düşmanları bile itiraf etmek zorunda kalmışlardır. Bunların arasında sadakat, emanet ve misafirperverlik en öndeler. Mekke’deki küffarlar bunlar yüzünden şiddetli nefrete rağmen kendisini Emin ve Sıddık lakaplarıyla çağırırlardı ve emanetlerini ona havale ederlerdi. Misafirperverliğin de had safhasındaydı; gayrı Müslim misafirlerine dahi kendi eliyle hizmet ederdi.

Adalet

Çok ciddi bir adalet sisteminin kurulması Peygamber Efendimizin (s.a.v.) son derece önemli bir özelliğidir. Tüm olaylar her zaman adaletten şaşmadığının göstergesidirler. Kureyş’in saygıdeğer bir ailesinin mensubu olan Fatma adlı bir kadının hırsızlık yaptığı olay herkes tarafından bilinir. Kurallara göre ellerinin kesilmesi gerekiyordu. Bazı büyükler rezil olmamak için Hazreti Usame Bin Zeyd’i (ra) tersine ikna etmek için yolladı ama Peygamber Efendimiz (s.a.v.):

“Rabbimeyemin ederim; eğer bu Fatma yerine benim kızım Fatma bile olsaydı hiç tereddütsüz ellerinin kesilmesini emrederdim” diye buyurdu. Adalet konusunda tarih böyle örnekler sunmaktan acizdir.

İktidara rağmen sade bir hayat

Allah (cc) vaatlerine uygun şekilde Peygamber Efendimize (s.a.v.) dünyevi celal, haşmet ve hükümet de bahsetmişti ama onun hükümdarlığı normal hükümdarlardan çok farklıydı. O bedenlere değil, ruhlarına hükmetmeyi tercih ediyordu. Bunu da sevgi ve dertlerini paylaşarak elde ediyordu. Dünyevi hükümdarlar kendilerini yüceltmek için tahtlarını büyük bir ihtimamla hazırlarlar, paraların üstüne resimlerini basarlar. Ama Peygamber Efendimiz (s.a.v.) tüm Arabistan’ın tek hükümdarı olmasına rağmen ne bir taht yaptırmıştır ne de paraların üstüne bir şey bastırmıştır. Hatta kendisini başkalarından üstün gösteren her şeyden uzak durmuştur.

Elbisesi sade olurdu; nitekim oturduğu yer de. Rivayetlere göre dışarıdan gelenler şanlı tahtlar vs. görmeyince bazen nerede olduğunu bulmak konusunda bile zorluklar çekerdi; insanların arasında diğerleri gibi oturduğu için kimin Peygamber Efendimiz (s.a.v.) olduğunu anlamak konusunda da zorluklar çekerdi.

Dünyanın önüne sevgi ve kardeşliğin örneğini koyan Peygamber Efendimizin mübarek zatıydı. Hiçbir zaman fakir birisini fakirliği yüzünde hakir görmedi. Aynı şekilde kendisi için de özel bir şey istememiştir. O insanın yüceliğinin pahalı elbiseler veya fakirlerden uzak durmakta olmadığını çok iyi bilen birisiydi. Tam tersine bir insanı yüce kılanın onun yüce ahlakları olduğunu ve bunların her iki cihanda onu yücelttiğini biliyordu.

 nin birebir resmi

Sevgili Efendimiz (s.a.v.) mal mülk konusunda da böyleydi. Fetihler neticesinde mal yağmaya başlayınca o bunları biriktireceğine hemen fakir fukara ve savaşta şehit olanların ailelerine dağıtma işini başlattı. Ne zaman mal gelse hemen kendi önünde hepsini dağıttırırdı. Kendisi için ayrılan kısmını da böyle yapardı. Bu cömertliği neticesinde bazen kendi evinde peş peşe birkaç gün yemek bile bulunmazdı.

Uyumak için yatağı çok sade olurdu. Bazen sırtında izler bırakan sert bir yatakta yatardı. Sahabeler her ne kadar “isterseniz daha iyi yemekler hazırlattıralım; daha iyi yataklar hazırlayalım” dese de o hep ”bunlara ihtiyacım yok; benim misalim kısa bir süre için bir yerde dinlenmek için duran ve sonra hemen yolculuğuna devam eden kimse gibidir” derdi. İşte Peygamber Efendimizin (s.a.v.) hayatı bu şekilde dervişler gibiydi. Bu sebeptendir ki kendisi diye buyurmuştur. Yani:

“Bu fakirlik benim için iftihar kaynağıdır”

 

Bir üstünlük daha

Bunlar Peygamber Efendimizin (s.a.v.) siretinden sadece birkaç örnektir ama bunlar bile onun yüce şahsiyet ve mukaddes sireti konusunda bize yeterince fikir vermekteler. Alın tarih kitaplarını elinize ve bakın. Hangi insanın hayatında söylenen ve uygulanan arasında bu kadar uyum görebilirsiniz? Bu kadar yüce ahlaklar nerede bulabilirsiniz? Onun hayatının her aşaması ve devri ve yönünün apayrı olduğu bir hakikattir ve dolaysıyla tüm hayatını dikkate alacak olursak her açıdan mükemmel bir örnek sunduğu son derece doğrudur.

Adı Muhammed (s.a.v.) olduğu gibi ameli de Muhammed (s.a.v.) idi ; Üzerine salavatlar ve selamlar olsun.

İşte bu mukaddes sireti ve yüce ahlakları gösteren hepimizin efendisi Muhammed (s.a.v.) idi. Ağzından çıkan her kelime bizim için yol gösterici ve ışık mahiyetindedir; onun örneği bizim için delildir. Onu taklit etmeye çalışmayı farz biliriz. Gerçek bir Müslüman onu bırakarak başkasını taklit etmeyi düşünebilir mi hiç? Hayır; gerçek bir Müslüman için onun kapısının eşiğinde olmak en büyük iftihar kaynağıdır. Hepimiz bu makamı elde etmek için çırpınmak zorundayız. Allah (cc) bize bunu nasip etsin.

Ata-ul-Mucib Raşid

Londra Camii İmamı

Önceki

Hz. Peygamberin (s.a.v.) dünyaya geldiği tarihte Arabistan’ın durumu

Sonraki

9.12.2022 – Vadedilen Mesih hazretlerinin irfan dolu açıklamaları ışığında Hz. Ebubekir Sıddık’ın (ra) güzel vasıfları