Nisa Suresi’nde (158-159) şöyle buyrulmaktadır.
“Bir de inkârları yüzünden ve Meryem’e büyük bir iftira ettiklerinden ve Biz şüphesiz Allah’ın peygamberi Meryem oğlu İsa Mesih’i öldürdük,” demelerinden dolayı (böyle bir cezaya çarptırıldılar). Hâlbuki onu ne öldürdüler nede çarmıha gerip öldürebildiler. Fakat onlara (çarmıhta ölmüşe) benzer göründü. (İsa’nın çarmıhtan sağ olarak indirildiğine dâir) görüş ayrılığına düşenler şüphe içindedirler. Bu hususta hiçbir kesin bilgiye sahip değildirler, ancak zanna uyarlar. Onlar meselenin iç yüzünü hiç anlamamışlardır. Aslında Allah (c.c.) Onun şerefini kendi katına yüceltti. Allah (c.c.) Her şeyden üstündür, hikmet sahibidir.”
Kur’an-ı Kerim hikâye kitabı değildir. O geçmişteki bir olayı millete hikâye anlatmak için anlatmaz. Kur’an-ı Kerim’in görevlerinden bir tanesi Yahudi ve Hıristiyanlar arasındaki ihtilafları karara bağlamaktır. Bilindiği gibi Yahudi ve Hıristiyanlar arasında İsa’nın (a.s.) Manevî makamı konusunda ihtilaf vardır. Yahudiler hiçbir zaman Hıristiyanlarla İsa’nın fiziksel manada nerede olup olmadığı konusunu tartışmış değillerdir. Onlar arasındaki tartışma İsa’nın manen hangi makamda oturup oturmadığı konusu ile ilgilidir. Yahudilere göre İsa (a.s.) Hâşâ gayr-ı meşru çocuktur. Allah’tan değil şeytandan gelmedir. Gayr-ı meşru olduğu için onun içinde İlâhî ruh değil şeytanî ruh (hâşâ) vardır. Nitece itibarıyla o doğuştan beri (hâşâ) lanetlidir.
İkincisi: İddia ettiklerine göre o, çarmıhta öldürülmüştür. Çarmıhta öldürüldüğüne göre o lanetlenmiştir. Ve böylelikle ruhu Allah’a değil, şeytana gitmiştir. Çünkü Tevrat çarmıhta ölenin lanetlenmiş olduğunu beyan etmektedir. Nitekim Tevrat şöyle der: “Asılmış olan adam Allah tarafından lanetlidir.[35]” Lanetli ise, Allah’tan uzak ama Şeytana yakın olan kimseye denilir.
Yüz binlerce Yahudi bugün dahi hayattadır. Onlardan hiçbirisi “biz İsa’nın fiziksel makam konusunda Hıristiyanlarla ihtilafa düştük” demez. Herkes “Hıristiyanlarla aramızdaki ihtilaf, İsa’nın manevi makam hakkındadır” der.
İşte Kur’an-ı Kerim’in bu iki ayeti bu konuyu hükme bağlamaktadır: Birincisi İsa başlangıcı itibarıyla lanetli olup şeytanın seçtiklerinden midir? Yoksa Allah’ın seçtiklerinden midir? İkincisi İsa’nın sonu nasıl olmuştur? O lanetli olup ruhu şeytan mı gitti? Yoksa Rahman’a mı?
Yahudiler İsa’nın başlangıcından bahsederken Hz. Meryem’e iftira attılar. Hâşâ şeytanî bir iş yapıp hamile kaldığını ve doğan çoğun da Rahmanî değil Şeytanî bir çocuk olduğunu iler sürerler. Buna cevaben Allah şunlar söyledi: O Allah’ın özel kudretiyle, Ruhu’l Kudüs’ün üflemesi sonucu hamile kalmıştı. Nitekim İsa Şeytandan gelme değil, Allah’tan gelmedir. Nitece itibarıyla o zannettikleri gibi doğuştan itibaren lanetli değildir. Tersine Allah’ın sevdiği ve seçtiği kullarındandır.
Şeytanî ruh taşıdığı ve lanetli olduğunu zannettikleri bu çocuk büyüdükten sonra, peygamber olma iddiasında bulundu. Hahamlar böyle bir kimsenin peygamber olamayacağı kanaatine vardırlar. İsa’yı (a.s.) Yalancı çıkarmak için korkunç bir plan hazırladığılar. Planlarına göre İsa (a.s.) Çarmıha gerdirilip orada öldürülecekti. Çarmıhta öldüğü takdirde Tevrat’a göre onun lanetlenmiş olduğu ortaya çıkacaktı. Peygamberlik iddiasında bulunan bu kişinin doğuş itibarıyla lanetli olduğunu zaten herkes biliyordu. Nitekim eğer doğuşu gibi ölümünün de lanetli olduğunu, millet görürse, ona iman etmez. Çünkü doğuşu ve ölümü her ikisi lanetli olan kimsenin peygamber olmadığı ortadadır. Nitekim bir yol bulunup İsa çarmıhta öldürülmeli ve böylelikle ölümünün lanetli olduğunu ve ruhunu şeytana yükseldiğini herkes görmeli. Bu plan gerçekleştiği takdirde hiç kimse lanetlenmiş birisinin peygamberliğine itibar etmeyecek. Nitekim Yahudiler aklındakini gerçekleştirme peşine düştüler ve Hz. İsa’yı çarmıhta asmak için korkunç bir plan hazırladılar. Kendilerince İsa’yı çarmıhta öldürdüler.
İşte Yahudilerin bu inanışına cevabın onlara bu ayette şöyle cevap verdi: Siz onu ne normal yöntemlerle ne de çarmıhta hiçbir şekilde öldüremediniz. Sonuç itibarıyla iddia ettiğiniz gibi İsa ölüm vaktinde lanetlenip ruhu Şeytana gitmedi. Tam tersine o vakti gelince tabi bir ölümle vefat edip ruhu Rabbi’ne gitti.
Soru: O zaman ayette geçen,
“onu katledemediler, çarmıhta da asarak canını alamadılar. Ama Allah onu kendine yükselti” kelimelerden İsa’nın Yahudilerden kurtulup göğe çıktı anlaşılmıyor mu?
Cevap: Dünyada milyonlarca insan ne öldürüldü ne de çarmıhta canlarını verdi. Peki, onların hepsi göğe mi çıktı. Acaba ölüm sadece katledilmek veya çarmıha asılmakla mı vaki olur? Katıl veya çarmıh, ölüm araçlarından ikisidir. Ama her ölen katıl veya çarmıha gerilmek suretiyle canını vermez. Bu ayette Allah’ın anlatmak istediği sadece bu kadardır: Yahudiler İsa’nın canını planladıkları gibi hiçbir şekilde alamadılar. Ama Yahudilerin İsa’yı öldürememesi Allah’ın da vakti gelince onu öldürmedi manasına gelmez.
İsa’nın göğe kaldırılma meselesine gelince: Kur’an-ı Kerim veya hiçbir hadiste İsa’nın göğe kaldırıldığı yazmıyor. Gök kelimesini kendilerinden Kur’an’a ilave ediyorlar. Vâdedilen Mesih bu konuda şöyle der: “Onlara: İsa’nın maddi bedeniyle göğe kaldırıldığına dair deliliniz nedir?” Diye sorulunca ne bir tek ayet, ne de bir tek Hadis gösterebilirler. Hadislerde “nüzul” kelimesi bulunmaktadır. Ama onlar, kendiliklerinden nüzul kelimesine “gök” kelimesini ilave ederler ve böylece halkı kandırırlar. Unutulmamalıdır ki hiçbir merfu müttasil hadiste “gök” kelimesi yoktur. Ayrıca Arapça’da nüzul kelimesi misafir için kullanılır ve misafire nezil denilir. Müslümanlar bütün İslâm fırkalarının hadis kitaplarını inceleye dursunlar, İsa’nın (a.s.) Bir zaman maddi bedeniyle göğe çıktığını ve sonra başka bir zaman (gökten) yeryüzüne geri döneceğini beyan eden, ister sahih ister vaz’i (uyduruk) olsun bir tek hadis bile bulamayacaklardır. Eğer bir kimse böyle bir hadis gösterirse, ben ona yirmi bin rupi ödül vereceğim. Ayrıca tövbe edip bütün kitaplarımı yakacağım.”[36]
Soru: O zaman Allah’a ref’ (yükselme) kelimesinin manası nedir?
Cevap: Kur’an Kerim peygamberler arasından sadece Hz. İsa’nın ref’ edildiğinden bahsetmiyor. Kuran-ı Kerim’e göre birçok peygamber ref’ edilmiştir. Nitekim Allah (c.c.) Şöyle buyurmaktadır: Allah peygamberlerin bazısıyla konuştu ve bazıları yükseltmiştir.[37]
Peki, yükseltilen peygamberler fiziksel mana da mı yükselmiş yoksa dereceler bakımından mı yükselmiştir. Her konuyu açıklık getiren Allah’ın kitabı bu konuya da açıklık getirip şöyle der: “Refea badahum[38]”Allah peygamberlerin bazısını yükselti. Peki, bu yükselme nasıl oldu? Fiziksel olarak mı yoksa derecelerin yükselme şeklinde mi? Ayetin hemen sonraki kelime buna cevap vermektedir: “derecât”[39] yani yükselen peygamberlerin hepsi dereceler açısından yükseldiler. Allah hiçbir yerde “diğer peygamberler derece olarak yükselirken sadece İsa bedenen yükselmiştir” diye bir açıklamada bulunmadı.
Allah c.c. Kur’an Kerim’de açık ve net ifadelerle yükseltilen insanların hepsinin sadece dereceler açısından yükseldiğini söylemektedir. Nitekim O şöyle buyurmaktadır:
“nerfau derecatin men neşâu”[40] yani biz kimi yükseltirsek dereceler bakımından yükseltiriz.
“Nerfau derecatin men neşâu”[41] Biz kimi yükseltirsek dereceler bakımından yükseltiriz.
Allah (c.c.) Kitabında bu konu ile ilgi bir sıfatından bahseder ve Kendini “refiud’derecat” dereceler bakamından yükselten diye tanıtır. Hiçbir yerde Kendini “refiu’l Ebdan” bedenleri yükselten diye tanıtmıyor.
“Refea badaküm fevka bad[42]” Kiminizi kiminizden dereceler bakımından üstün kılan o’dur.
“Refa’nâ badahum fevka badin derecât[43]” Kimini ötekine derece bakımından üstün kıldık.
“Yerfeillahullazine âmenu minkum vellezine utulilme derecât”: Allah sizden inananları ve kendilerine ilim verilenleri dereceler bakımından yükseltsin.
“Lev şi’nâ lerafe’nâhu bihâ velâkinnehu ahlade ilel ard[44]” Dileseydik elbette biz onu bu ayetlerle yükseltirdik. Ama o yere saplandı ve hevesinin peşine düştür.
Bu ayette bahsedilen kişinin Bel’am b. Baura olduğu söylenir. Şimdi hiç kimse: “Allah Bel’am b.Baura’yı fiziksel manada yükseltmek istiyordu. Ama o fiziksel manada yere saplandı” demez. Hâlbuki bu ayetteki kelimeler böyle bir manaya ihtimal vermektedir. Çünkü yükseltmek isteğin karşısında yere saplandı denmiştir. Böyle bir ihtimale rağmen herkes Allah onu dereceler bakımından yükseltmek istiyordu. Fakat o yere saplandı yani nefsanî istek ve arzuların peşine koştu.
Peki, yükselme nedir? Hz. Resulüllah (s.a.v.) Bu konu ile ilgili şöyle buyurdu: “İzâ tevazaal abdu refehullahu ilessemais sabieti[45]”: Kul tevazu sahibi olunca Allah onu yedinci göğe yükseltir.
“Mâ tevâzea ahadün lillahi illâ refeahullahu”[46]: “Allah için tevazu sahibi olan herkesi Allah yükseltir.
Bu ümmet içinde hiç kimsenin göğe kaldırılmadığını biliyoruz. Peki, onlardan hiçbirisinde tevazu yok muydu? İmam Rabbani semaya kimin kaldırılıp kaldırılmayacağını şu kelimelerle ifade eder: “Mümin bir kul namazını kıldığı zaman, rükûunu ve secdelerini de güzel eda ederse, onun namazında bir güzellik ve nur olur. Melekler onu semaya çıkarırlar. O namaz dahi, namaz kılan için dua eder. Şayet o kimse, namazı güzel kılmaz ise, o namaz zulmetli olur. Melekler dahi onu istemezler, semaya da çıkarmazlar.[47]”
Yukarıdaki ifadelerden anlaşıldığı gibi bir ibarede bir kimsenin göğe kaldırıldığından bahsedilse dahi onun manası bedenin yükselmesi değildir. Böyle kimse manen yükselir. İsa’ya gelince onunla ilgili hiçbir yerde göğe kaldırıldığı diye bir ifade geçmiyor. Gök kelimesi insanlar Kuran’ın ifadesine kendiliğinden ekliyorlar. Bir mümin düşen insanların eklediğine tabi olmayıp Kuran’ın ifadelerine tabi olmaktır.