Acele eden ve sabırsızlanan şeytanın kucağına düşer. Bu yüzden takva sahibi sabırsızlık ve acelecilikle de savaşmak zorundadır. Bustan isimli kitabında bir âbidden şöyle söz edilmiştir: “Âbid her ibadet ettiğinde ona: “Sen Allah (c.c.) indinde reddedilmiş birisin” diye ses gelir. Bir gün onun müritlerinden biri de ona gelen sesi işitip mürşidine: “Artık hakkında karar verilmiştir. Bundan ötürü daha çok yalvarmanın bir anlamı yok” der. Müridin bu sözlerini duyunca âbid çok ağlar ve müridine: “Ben O’nu bırakıp nereye gideyim. O’nun dergâhında lanetli olarak kalmaya dahi razıyım. Hiç değilse O bana lanetli diye hitap ediyor” der. Bu tartışmaları daha sona ermemiş-ti ki, mürşide: “Sen indimde makbulsun” şeklinde bir ses gelir. Dikkat edin! Bu onun gösterdiği sabır ve sebatın sonucuydu. Ulu Allah (c.c.):
“Bize kavuşmak isteyen mücahitleri, yollarımıza elbette eriştireceğiz” buyurmaktadır. Bunun anlamı şudur: Mücahit, Allah (c.c.) yolunda peygamberle işbirliği yapıp birlikte çaba göstermek zorundadır. Bir iki saat sonra kaçmak mücahide yakışmaz. Ona yakışan her an can vermeye hazır olmaktır. Ay-rıca Kur’ân-ı Kerim:
“Bizim Rabbimiz Allah (c.c.)’tır (c.c.) deyip bu inanç üzerine sebatla duranlara melekler iner” buyurmaktadır. Bunun anlamı da şudur: Allah (c.c.) bizim Rabbimizdir dedikten sonra bu inanç uğruna hiçbir ibtilâ, sınav ve depremden korkmayıp sebatla ilerleyenler bir gün mutlaka hedeflerine ulaşacaklardır. Ayrıca bunun doğal ve tabi bir sonucu olarak böyle bir mücahitle Allah’ın (c.c.) tıpkı peygamberleriyle konuştuğu gibi konuşmasıdır. Sayısız insan hiç çaba sarf etmeden bir tek üflemeyle arşa yükselmek ve vasıl kimselerden olmak ister. Böyle kimseler Allah’ın (c.c.) kanunlarıyla alay etmektedirler. Onlar peygamberlerin hayatlarını incelesinler. Bu veya şu evliyaya gider gitmez, yüzlerce insan veli olmuştur şeklindeki iddialar tamamen gerçek dışıdır. Çünkü Kur’ân-ı Kerim:
“İnsanlar yalnız “inandık” demelerini yeterli sayıp hiç sınanmadan bırakılacaklarını mı zannediyorlar?” buyurmaktadır. Bundan dolayı insan sınanmalar ve ibtilâlardan geçmeden evliya olamaz. Bir toplantı da Bayezid Hazretleri vaaz veri-yormuş. Şehzadelerinden (şeyhin çocuklarından) birisi de oradaymış. Bayezid’e karşı kin besleyen bu şehzadenin ataları nesilden nesile hep tarikat şeyhi olmuştu. Aslında eski hanedan tembelliğe yakalanıp Allah’ı (c.c.) unuttuğunda, yenilerini seçmek öteden beri “sünnet-üllah ”dır. Tıpkı İsrail oğullarını bırakıp İsmail oğullarını seçtiği gibi! Nitekim Kur’ân-ı Kerim:
“Biz bu günleri insanlar arasında nöbetleşe döndürüp dolaştırırız” buyurmaktadır Kısacası bu şeyh içinden: “Bayezid alelâde ailenin ferdidir. Bu nereden keramet sahibi olmuş ki millet bizi terk edip ona koşuyor” diye düşünürken, Allah (c.c.) düşündüklerinden Bayezid Hazretleri’ni haberdar eder. Bunun üzerine Bayezid Hazretleri (şehzadenin bu maka-ma neden ulaşamadığını ve kendisinin bu makama nasıl vardığını anlatmak için) şöyle bir hikâye anlatır: “ Evlerden birinde gece vakti fener yanıyormuş. Fener için kullanılan yağın içine su da karışmış. Su ve yağ arasında şöyle bir tartışma başlamış: Su yağa “Sen pis ve kirli bir şeysin. Buna rağmen üstüme çıkıyorsun. Ben ise tertemiz bir şeyim ve temizlik için kullanılırım. Buna rağmen niye ben senin altında ama sen benim üstümdesin?” demiş. Bunun üzerine yağ suya şöyle cevap vermiş: “Bir zamanlar ben toprağa ekildim. Toprağa öylesine gizlendim ki (vücudumu yok edip) toprak oldum. Sonra Allah’ın (c.c.) iradesiyle büyüdüm. Ama daha tam büyümeden biçildim. Sayısız zorluklardan geçtikten sonra temizlendim. Yağ olabilmem için değirmende ezildim. En son yağ olduğumda da, ateşe verildim. Ama sen çektiklerimden hiçbirini çekmedin. Benim senden üstün çıkmamın sebebi budur işte.
Yukarıdaki masaldan Allah (c.c.) ehlinin bir sürü sıkıntı ve zorluklardan geçtikten sonra mertebelere ulaşmaları anlatılmaktadır. Şu veya bu kişi bir evliyaya gider gitmez hiçbir çaba sarf etmeden ve hiçbir zorlukla karşılaşmadan sıddîklik vb. mertebelere ulaşmış, şeklindeki iddialar hiçbir gerçeğe dayanmayan boş bir laftır. Allah’ın (c.c.) sizden razı olması için Kur’ân-ı Kerim’e bir göz atınız. O üzerinize peygamberlere inen ibtilâlar inmeden sizin bir yere varamayacağınızı anlatmaktadır. Onlar, bıkkınlık verecek kadar nice sıkıntılar ve zorluklara uğramışlardı. Kur’ân-ı Kerim’in ifadesine göre sıkıntıları o kadar şaşırtıcıydı ki
“Nihâyet (o zamanın) peygamberi ve beraberindeki mü-minler Allah’ın (c.c.) yardımı ne zaman gelecektir” demişlerdi. Nitekim Allah’ın (c.c.) kulları daima sıkıntılardan geçtikten sonra Allah (c.c.) indinde kabul edildi.
[1] Ankebut Suresi; a.70
[2] Fussilet Suresi; a.31
[3] Ankebut Suresi; a.3
[4] Al-i İmran Suresi; a.141