Kuran-ı Kerim’den anlaşılan, Ademas gönderildiğinde, Allahcc meleklere, ona secde etmelerini emretmiştir.[1] Secde bir ibadettir ve Allahcc haricinde, şan ve azameti ne denli yüksek olursa olsun, hiç kimseye secde edilmesi caiz değildir. Hiçbir peygambere ve hatta onların efendisi olan Peygamber Efendimiz’esav bile secde edilmez. Allah’tancc başkasına secde haramdır ve büyük günahlar arasındadır. Bunu yapanlar Allah’ıncc dostluğu ve inayetinden mahrum edilirler. Kısacası, burada secdeden kastedilen, ibadet maksatlı secde değildir.
Önceki zamanlarda bu şekilde secde edilmesi caiz iken, sonradan yasaklanmıştır denmesi de söz konusu olamaz. Çünkü şirk, bazen caiz, bazen de günah olan bir şey değildir. Tevhit inancı, dinin değişmez olan temel ilkesidir. Bu şekilde Allah haricindekilere secde edilmesinin bir zamanlar caiz olduğunu ve daha sonra şirk sayılıp yasaklandığını varsayacak olursak, o takdirde şeytan, kendi görüşünün haklı olduğunu iddia edecektir. O diyecektir ki: “Benim dediklerimi, (hâşâ) Allah kabul etmek zorunda kaldı. Ben Allah haricinde kimseye secde edilmez diyordum ve Allah’a secdeyi asla inkâr etmemiştim.”
Kısacası, Allahcc dışında kimseye secde caiz olamaz. Bu, bugün haram olduğu gibi, daha önceleri de yasaktı. Meleklere emredilen secde, ibadet secdesi olmadığına göre, bunun mutlaka başka bir manası vardır. Arapça lügatine göre, secdenin anlamı kâmil manada ibadettir. Secde, ibadet secdesi anlamına geldiği gibi, itaat manasına da gelir. Nitekim Lisanu’l Arab adlı Arapça lügatin dördüncü cildinde, secde kelimesi açıklanırken şöyle yazılmıştır:
وَكُلُّ مَنْ ذَلَّ وَ خضَعَ لِمَااُمِرَ بِهٖ فَقَدْ سَجَدَ
“Kim verilen emre tam olarak itaat ederse, kendisi hakkında, o secde etti denilir. [2]”
İşte Adem’eas secde edin emrinin manası, ona tam manasıyla itaat edin, demektir. Meleklerin Allah’ıncc kullarına itaat etmeleri, işlerinde onlara yardımcı olmaları manasındadır. Meleklerin secdesi, Adem’eas mahsus değildir. Tersine her peygamber geldiğinde, meleklere bu secde emri verilir. Eğer bir kimse için meleklere bu secde emri verilmezse, ona İlahi memur denmesi de mümkün değildir.
Hz.Resulüllah’ınsav hayatındaki birçok olay, meleklerin secdesine şahittir. Mesela Bedir savaşı esnasında, meleklerin kâfirlerin kalplerine korku yerleştirmeleri, Hz.Resulüllahsav yerden bir avuç çakıl taşı alıp düşmana attığında, sert rüzgârın esmesi veya Hendek savaşı esnasında, sert bir rüzgâr sonucu kabile reislerinden birinin ateşinin sönmesi ile kâfirler ordusunun darmadağın olması yahut da Yahudi bir kadın, Peygamber Efendimizisav zehirlemeye çalıştığında, bunu meleklerin kendisine haber vermeleri, sayılabilecek örneklerdendir. Meleklerin secdesi yani itaati, tabii kanunlar sonucu gerçekleşir, çünkü tabii kanunların ilk sebebi meleklerdir. Zamanın peygamberi ve düşmanları karşı karşıya geldiklerinde, onu desteklemek üzere melekler tabii kanunları harekete geçirirler. Bundan dolayıdır ki, zahiri sebepler, ortamlar ve imkânlar hiç müsait olmasalar da, peygamberler yine de başarı elde ederler. İşte bu üstünlükleri, onların doğruluklarının delilidir.
Melekler Vadedilen Mesihias de bu şekilde desteklemişlerdir. Onlar, sürekli olarak kendisine yardımcı olup, aklı hayrete düşürecek şekilde onu sıkıntı ve zorluklardan kurtarıyorlardı. O hedefine ulaşsın diye, melekler tabii kanunları harekete geçirmişlerdi. Bir keresinde o, Hindu ve Müslümanlar ile birlikte aynı evde yatmaktaydı. Birdenbire uyandı ve kalbinde tavanın çökeceği hissi oluştu. Görünürde tavanın çökeceğine dair bir belirti yoktu. Yalnızca tahtayı kemiren bir kurdun sesine benzer bir ses işitilebiliyordu. Vadedilen Mesihas oradaki herkesi uyandırarak, evden dışarı çıkmalarını istedi. Onlar Hazreti Mirza Gulam Ahmed’eas, ortada hiçbir tehlikenin bulunmadığını, ama onun evhama kapıldığını söyleyip, tekrar uykuya daldılar. Biraz sonra onun içinde aynı his tekrar uyandığında, o orada bulunanları yine uyandırıp, dışarı çıkmaları konusunda çok ısrarda bulundu. Onlar istemedikleri halde, kendisine karşı saygılarından dolayı dışarıya çıkmaya razı oldular. Onun kalbindeki his, kendisi o evden çıkar çıkmaz çatının çökeceği şeklindeydi. O, dışarı çıktığım anda ev çökecektir düşüncesi ile kendisi çıkmadan önce herkesin dışarı çıkmasını sağladı. Nihayetinde evden çıktı ve daha merdivenin ilk basamağına ayağını bastığında evin tavanı tüm şiddetiyle çöküverdi. Oradakiler hem şaşkın, hem de kendisine minnet içindeydiler, çünkü kurtuluşlarının sebebinin o olduğunu bilmekteydiler.
Birçok defa, kimi hastalıklar vukuu bulduğunda, ilaçlar onun gözleri önünde canlanır ve sırlarını ortaya koyardı. İlaçların cansız olduğu bilinen bir gerçektir. Aslında bu şekilde canlanmaları, ilaçların tesirlerinden sorumlu ve her şeyin ilk sebebi olan meleklerin desteğidir. Bir keresinde o, bir hastalıktan dolayı çok muzdaripti. Tedavi edildiği halde, bu hiçbir işe yaramamıştı. Bu esnada gözü önünde bir görüntü canlandı ve kendisine, “Bendeniz nane ruhuyum,[3]” dedi. O da nane ruhu aldı ve hemen iyileşti.
Bazen düşmanları onu öldürmeye girişirlerdi. Öldürülmesi için tuttukları adamlar ona gönderildiklerinde, melekler Vadedilen Mesihias bu planlardan önceden haberdar ederlerdi. Yahut da melekler bu kimselerin kalplerine bir heybet salarlardı ve sonuçta onlar tövbe edip, biat ettikten sonra. Hz.Ömerra gibi itaatkâr olurlardı.
Bu olaylardan en önemlisi, vebayla alakalı yaşananlardır. İlerleyen sayfalarda, meleklerin kendisine bildirdikleri gaybi haberlere binaen, vebanın yeryüzünde nasıl vukuu bulduğunu anlatacağız. Bu sebeple şimdilik, vebanın kendisine bir fil şeklinde gösterildiğini açıklamakla yetineceğiz.[4] Kendisine gösterilenlere göre, veba bütün dünyayı etkisi altına alıp, her tarafı bir kan gölüne çevirdikten sonra, onun karşısına gelip hürmetle oturur. Gördüğü manzara, kendisine destek olsunlar diye vebadan sorumlu kılınan meleklere emir verildiği anlamını taşıyordu. Bu manzarayı destekler mahiyetteki diğer vahiyler de ona ulaşmıştı. Mesela aldığı, “Ateş kulumuz, hatta kullarımızın kuludur,[5]” şeklindeki vahiy gibi. Vadedilen Mesihas, Allahcc bana tabi olanların vebadan nispeten korunacaklarını bildirdi diye ilan etti. İstisnai bazı olaylar vukuu bulabilecekti, ancak onların durumu Peygamber Efendimizinsav zamanında bazı Müslümanların öldürülüp şehit düşmelerine benzeyecekti. Hâlbuki bu durum kâfirlerinki ile mukayese edildiğinde, onların zayiatları ashab-ı kiramınkinden çok daha fazla idi.
Onun bildirdiğine göre, Kadiyan başka yerleşimlere kıyasla vebadan korunacaktı.[6] Veba diğer yerleşimleri istila ettiği gibi, Kadiyan’ı etkilemeyecekti. Kadiyan içinde ise, onun evinde, en ufak bir vaka yaşanmayacağına dair kendisine söz verilmişti. O, bu haberleri açıkladıktan sonra, veba şiddetli bir şekilde Hindistan’ı etkisi altına almaya başladı. Her sene yüz binlerce insan veba sonucu öldü. Buna rağmen Vadedilen Mesihas cemaatinin fertlerini veba aşısı yaptırmaktan menetmişti. Oysa bunun vebanın tek önlemi olduğu düşünülmekteydi. Diğer insanlar vebadan dolayı ölürlerken, ona tabi olanlara veba hemen hemen hiç dokunmadı. Seneler boyu aralıksız bir şekilde bu manzaraya tanık olan binlerce insan, ona iman etti. Vebanın Ahmedileri bırakıp, diğer insanları helak etmesi, akıllarda büyük bir soru bırakmıştı. Vadedilen Mesihas zamanında kendisine iman edenlerin çoğu, bu mucize sonucu ona iman etmişlerdi. Onları hayrete düşüren, mikropların nereden haber alıp, kimin Vadedilen Mesiheas tabi olduğunu ve kiminse ona tabi olmadığını ayırt edebilmeleriydi.
Yukarıda zikrettiğimiz örneklerden anlaşılacağı gibi, onun büyük düşmanları da veba sonucu helak olmuşlardı. Ancak onun cemaatini Allah-u Teâlâ büyük ölçüde korudu. İstisna olsa da, Ahmedi bir kimse de vebaya yakalanabiliyordu. Aralıksız olarak seneler boyunca vebanın bütün ülke çapında baş göstermesi ve onun kendisine tabi olanlara hemen hemen hiç dokunmaması, meleklerin onu desteklediğinin açık bir işaretidir. Gördüğü rüya ve “Ateş kulumuzdur, hatta kullarımızın kuludur,” şeklindeki vahiy sonucunda melekler, veba mikroplarını onun lehine, ama düşmanlarının helak edilmesi için onların aleyhlerine işletmekteydiler. Böylelikle her İlahi elçi geldiğinde, onlara emrolunan secde, yani tam itaat sorumluluğunu hakkıyla yerine getirmiş oldular.
Kadiyan’a gelince, diğer yerleşimlere kıyasla burada veba vakalarına sadece üç yıl boyunca ve çok az miktarda rastlanıldı. Bunun tersine, diğer yerleşimleri ise veba, on yıl boyunca istila altında tuttu.
Onun evi ile ilgili olarak, melekler ilginç secde yani itaat örneklerini sergilediler. Üç sene boyunca onun evinin sağında ve solunda veba baş gösterirken ve komşularda ölüm vakaları olurken, onun evinde tek bir olay bile yaşanmadı. Hâlbuki onun evinde yüzden fazla insan yaşamaktaydı ve evi çukur bir yerde bulunduğu için, uygun sağlık koşullarına da sahip değildi. İnsanın ölmesi şöyle dursun, evinde bir fare dahi vebaya yakalanmadı. Oysa veba bir yerde baş gösterdiğinde, ona ilk yakalanıp ölenler fareler olurlar. Bu hadise, onun doğruluğunun ilginç bir alametidir. Bu aklıselim sahibi herkesin teselli bulacağı bir durumdur. Melekler onu desteklemedilerse, Vadedilen Mesihas için bir köle gibi çalışan tabii kanunları kim harekete geçirmiş olabilir? Bu kanunlar, krallar ve hükümdarların bile sözüne uymazlarken, nasıl ona tabi oldular? Gece ve gündüz koruma tedbirleri alarak çalışan tecrübeli doktorlar bile vebaya yakalanmaktaydılar. Yerleşimlerin dışındaki temiz yerlerde oturanlar da bu vebadan kurtulamadılar. Aşı yaptıranlar da korunamayıp öldüler. Ancak, Hz.Mirza Gulam Ahmed’inas evinde yaşayanlar hiçbir tedbir yokken, sağlıklı koşullar bulunmazken, yerleşim alanlarının dışına çıkmadıkları halde, vebadan korunabildiler. Hatta onun evinde barınan hayvanlar bile, vebadan etkilenmediler. Evi çok kalabalıktı ve veba döneminde oraya gelip yerleşenlerin sayısı daha da artmıştı.
Veba Kadiyan’a sirayet etmeseydi veya Kadiyan’a sirayet edip komşulara musallat olmamış olsaydı, buna şans eseri demek mümkün olabilirdi. Ancak Vadedilen Mesih’inas önceden meleklerin kendisini destekleyeceklerini ve vebanın boynuna tasma takılmış olarak kendisine tabi kılınacağını ilan etmesinden sonra, vebanın Kadiyan’a ulaşıp yayılması ile komşu evlere musallat olmasına rağmen, onun evinde yaşayan insan ve hayvanları hiç etkilememesi, meleklerin secdesinin güçlü bir delilidir. Onlar, Vadedilen Mesihias korumakla memur edilmişlerdi. Bundan dolayı, meleklerin emrinde olan tabii kanunlar, onu desteklemekteydiler.
Tabii kanunların bu şekilde onu desteklemesi, vukuu bulan birçok olaydan anlaşılmaktadır. Ancak biz, burada sunulan yukarıdaki örneklerle yetinmeye çalıştık. Bu örnekler, bu kabil mucizelerin gerçeğine ışık tutmaktadır. Böyle bir şekilde yardım ve destek gören bir kimsenin, iftiracı veya yalancı olması kesinlikle mümkün değildir.
[1] Bakara Suresi, ayet 35
[2] Lisanu’l Arab, c.4, s.189-190 (1. Baskı, H.1300,Mısır), Lisanu’l Arab, c.6, s.176 (1988, Beyrut)
[3] Tezkere, s.527 (4. Baskı)
[4] Tezkere, s.430 (4. Baskı)
[5] Tezkere, s.397 (4. Baskı)
[6] Ruhani Hazain, c.19, s.2, Keşt-i Nuh