(Müslüman Ahmediye Cemaati İmamı Mirza Tahir Ahmed Hazretleri’nin 1 Şubat, 1985’ de Londra’nın Fazl Camii’nde verdiği Cuma hutbesi metnidir.) Kelime-i Şahâdet, istiâze ve Fatiha Suresi’ni okuduktan sonra, kendileri Furkan Suresi, Ayet 5-7’yi okudular:
Ondan sonra şöyle buyurdular:
“Geçen hutbemde, çok eski bir sözüme istinaden Allah’ın izniyle Pakistan Hükümeti tarafından Müslüman Ahmediye Cemaati hakkında yayınlanan resmi broşür hakkında beyanatta bulunacağımı ve bu broşürde ileri sürülen bütün itirazları teker teker inceleyeceğimi bildirmiştim. Geçen Cuma hutbesinin başında okuduğum ayetlerde Allah-ü Teâla, Hz. Muhammed’e itiraz edenlerin aslâ bu konuda yeni bir Şey ortaya koyamayacak veya ileri süremeyeceklerini, aksine daha önce geçmiş milletlerin kendi peygamberlerine yaptığı suçlamaların aynısını tekrarladıklarını izah etmiştir. Gerçek şu ki Hz. Muhammed’den önceki peygamberlere yapılan itirazların aynısı, Hz. Muhammed’in çağdaşları tarafından aynen kendisine de yapılmıştır. Bu daimi bir kuraldır. Her çağda bir peygambere yapılan itirazlar aslında eskiden beri varolan ve sık sık tekrarlanan itirazların aynısıdır.
İlk peygambere yapılan itirazların detayları bilinmemektedir. Ne olursa olsun ona yapılan itirazlar hiç şüphesiz ilk defa yapılmıştır. Fakat ondan sonra bu gelenek hep süregelmiştir ve Kuran-ı Kerim’de dahi bu geleneğe işaret edilmiştir. Demin okuduğum ayetlerde bile böyle bir itiraza açık bir şekilde atıf yapılmıştır. Hz. Muhammed (S.A.V)’e inanmayanlar kendisine hangi itirazda bulunurlardı? Bakın hu konuda Kuran-ı Kerim’de şöyle buyurulmuştur: Yani bu kâfirler, Hz. Muhammedi’(S.A.V)’n ancak bir yalan uydurduğunu, arkasında da kendisini bu konuda destekleyen başka bir millet bulunduğunu söylerler.Hz. Muhammed(S.A.V)’e yardım ettiği söylenen millet hakkında, Kuran’da başka bir yerde “Acem milleti” olduğunu söyledikleri bildirilmiştir. Buna cevaben Allah şöyle demiştir: Eğer Acemlerden birisi Hz. Muhammed’e yardım ediyorsa ve yazıp kendisine veriyorsa, böylece kendisi bir Acem yardımıyla peygamber olduğunu ileri sürmüşse neden ileri sürdüğü sözlerde bir acemilik yoktur? Kendisine yardım eden bir Acem (gayr-ı Arap) olsun da konuşma tarzı o Acem’den tamamen ayrı olsun! Bu nasıl mümkündür?
Modern Araştırmacıların Asılsız Yakıştırmaları
Bu asırda Vadedilen Mesih Hz. Ahmed’e edilen itirazlar bile, Kur’an-ı Kerim’in bu ayetleri ışığında, sık sık tekrarlanan eski itirazların tamamen aynısıdır. Aralarında eski peygam berlere karşı ileri sürülen fakat Vadedilen Mesih Ahmed Hazretleri’ne edilmemiş olan bir tek yeni itraz bile yoktur. Çoğu kez Hz. Muhammed’(S.A.V)’e edilen itirazların aynısı, kendisine tam olarak bağlı olan ve kendisini candan seven sadık ve temiz hizmetçisi Hz. Ahmed hakkında da tekrarlanmıştır. Gerçekten de Pakistan Hükûmeti tarafından Müslüman Ahmediye Cemaati hakkında yayınlanan broşürde bile, bu cemaatin “İngilizler’in diktiği fidan” ve Hz. Ahmedi’n de “İngilizler’in tayin ettiği sahte peygamber” olduğu konusu üzerinde özel olarak durulmuştur. Broşür’de kullanılan kelimeler şunlardır:“Modern araştırmacılar Ahmediyetin, kendi imparatorluklarının menfaatlerini koru mak gayesiyle İngilizler tarafından dikilen bir fidan olduğunu ispat etmişlerdir.”Bu “Modern Araştırmacılar” kimdir? Bu konuda broşürde bir bilgi verilmemiştir. Bu “Modern Araştırmacılar” ın “Araştırmaları” nedir? Bu soru ile ilgili bir açıklama da broşürde yer almamaktadır. Aksine tam anlâmıyla uydurulmuş bir düzmece ileri sürülmüştür. Yalnız ifade şekli, Batı alemi veya bu asrın entelektüel kişilerin genelde kabul edebilecekleri türden, âdeta bir araştırma dili biçiminde kullanılmıştır. Öyle ki gerçekten bu çağın “Modern Araştırmacıları!” Ahmediyetin, İngilizlerin eliyle dikilmiş bir fidan olduğunu ispat etmişlerdir!!!
Araştırmanın İç Yüzü
Broşürde adı geçen sözde araştırmada dediklerine göre güya İngiltere’deki bir matbaada yayınlanmış olan bir kitaptan bahsedilmiştir.’ Güya bu kitapta belirtildiğine göre İngilizler, kendi parlamentolarında Hindistan’ı zaptedebilmek gayesiyle oraya sahte bir peygamber tayin edilmesine karar vermişler. Bu sahte peygamberin adı “Zilli Nebi” olacakmış. Güya “Zilli Nebi” bir İngiliz deyimi imiş. Sanki İngilizler tek çare olarak Hindistan’da bir “Zilli Nebi” tayin ederek onun vasıtasıyla bütün Müslümanları kontrol altına almayı tasarlamışlar.Ben Londra Fazl Camii İmamı’na bir mektup yazdım. Bu mektupta böyle bir iddianın hiç şüphesiz gerçek dışı olduğunu belirttim. Mamafih, kendisinden o kitabı görmesini ve içinde böyle bir şey bulunup bulunmadığını araştırmasını, broşürdeki iktibasın değişti, rilmiş olabileceğini göz önünde bulundurarak araştırmasını da bu yönde yürütmesini kendisinden istedim. İmam bana yazdığı cevabında böyle bir kitabın zaten hiç bulun madığını bildirdi. Bunun üzerine tekrar araştırmasını ve matbaalardan da soruşturmasını kendisinden istedim. Aldığım cevap şuydu: “Biz çok araştırdık. Kitap bir yana, Broşürde adı geçen matbaa bile hiç mevcut değildir.”Biz işin peşini bırakmayarak, bu meseleyi “British Museum” ve diğer birçok önemli müessese aracılığı ile soruşturduk. Her taraftan olumsuz cevaplar geldi. Böyle bir kitabın hiç mevcut olmadığını, ne böyle bir matbaanın ne de böyle bir kitabın asla varolmadığını, bu sebepten dolayı bir referans veremeyeceklerini bize bildirdiler. Pakistan Hükümeti’nin sözde Modern Araştırmacıların! yaptıkları araştırmalarının içyüzü işte budur. İnsan bunun için araştırma kelimesi kullanmaktan bile utanır. Ne var ki Pakistan Hükümeti bu saçmalığa Modern Araştırma! adı verip bunu övünerek kamuoyuna sunmuştur. Broşürün değişik yerlerinde bayağı ve çirkin sözler kullanılmıştır.Dediklerine göre Vadedilen Mesih Ahmed Hazretleri, İngilizleri haddinden fazla abartmalı bir şekilde övmüş hatta pohpohlayarak yağ çekmiştir. Onun İngilizlerin diktiği bir fidan olmasının ilk delili işte budur. İkinci delil de Müslüman Ahmediye Cemaati Kurucusu Hz. Ahmed’in kendi yazısıdır. Sanki Hz. Ahmed kendisi de İngilizlerin diktiği bir fidan olduğunu kendi lisanıyla kabul etmiştir. Ben bu her iki delil ile ilgili olarak bugün bazı gerçekleri Cemaate bildirmek istiyorum.
Sih İktidarında Müslümanların Kötü Durumu
Söyleyeceğim ilk söz şu ki Hz. Ahmed (A.S.) gerçekten İngilizleri övmüş, hatta birçok defa. övmüştür. Fakat her seferinde sebebini de şöyle açıklamıştır: Ben İngilizleri methetmekteyim çünkü Sihler zamanında Hindistan Müslümanları, bilhassa Pencap Müslümanları son dere kötü bir duruma düşmüşlerdi. Hatta onlara hiç bir, hak tanınmıyordu. Sih iktidarı Müslümanlara başka hiç bir yerde görülmeyen zulümler yapmış idi. Bu ateş çemberinden bizi İngiliz Hükümeti çıkardı ve bize bütün haklarımızı yeniden sağladı. Bu sebepten dolayıdır ki ben bu hükümeti övmeye mecburum, çünkü bu yalnız eski peygamberlerin sünneti olmayıp iyiliğe iyilikle cevap vermek genel olarak insanın iyi kişiliğine yakışmaktadır. Sihler zamanında Müslümanlar son derece acınacak ve vahim durumdaydılar. Bu Vadedilen Mesih Ahmed Hazretlerinin sözüdür. Fakat Müslümanlara nazaran Sihlerle daha yakın ilişkileri olan Hindu araştırmacıları bile bunu aynen kabul etmektedirler. Ben bugün hutbem için, biri bir gayr-ı Müslim’e, diğeri de Ahmedi olmayan bir Müslüman’a ait olmak üzere iki tane iktibas seçtim. Bu da İngilizler gelerek Müslümanları Sih zulmünden kurtardıkları zaman Müslümanların ne durumda olduklarını gösterecektir. Tulsi Ram adlı bir Hindu araştırmacı, 1872’de yayınlanan Şer-i Pencap (Pencap Aslanı) adlı eserinde şöyle demiştir:“Başlangıçta Sihlerin alışkanlıkları her şeyi yağmalayıp elde etmek idi. Eline geçirdik leri her şeyi yağmalayıp cemaatleri arasında bölüşürlerdi. Sihlerin Müslümanlara karşı hususi düşmanlıkları vardı. Yüksek sesle ezan okutmazlardı. Camileri işgâl ederek içinde Garant okumaya başlarlardı. Çok içkiciydiler. Görenlerin anlattıklarına göre başka dinlere mensup olanların topraktan yapılmış kaplarını ele geçirerek üzerine beş defa pabuç vururlar, sonra da pak ve temiz olduğunu kabul ederek içinde yemek pişirirlerdi.”İşte böyle bir Sih iktidarından Müslümanları İngilizler yetişerek kurtarmıştır. Değişik tarih kitaplarında onlarla ilgili çok detaylı ve insanın içini sızlatan olaylar zikredilmiştir. Muhammed Cafer Tanesari’nin “Sevanih-i Ahmedî” adlı eserinde, Hz. Ahmed’den önceki asrın Müceddidi olan Seyyid Ahmed Barelavî Hazretleri’nin şöyle dediği kaydedilmiştir:“Pencap eyaletinde yolculuk ederken su içmek gayesiyle bir kuyunun yanında durduk. Birkaç Sih kadınının o kuyudan su çektiklerini gördük. Yerli dil bilmediğimizden elimizle ağızımızı göstererek susuz olduğumuzu ve su içmek istediğimizi anlattık. O kadınlar sağa sola bakındıktan sonra “Peştu” dilinde Afganistanlı Müslümanlardan olduklarını ve Afganistan’ın değişik semt ve yerlerinden Sihler tarafından zorla kaçırıldıklarını bize anlattılar.”Bu iktibas Seyyid Ahmed Barelavî Hazretlerinin biyografisinden alınmıştır. Bundan başka, “Encyclopedia of Sikh Literature” de Sih zulümleriyle ilgili açıklamalar okuyanın içini sızlatır. Bu eserde Sihlerin Müslüman kadınların ırzlarına geçmeleri, camilerini yakıp yıkmaları; bazen de camileri ahır olarak kullanmaları ve içlerine eşek bağlamaları; Müslümanları katletmeleri; bilhassa ezan okudukları için onları öldürmeleri; bütün bunlar detaylı bir şekilde zikredilmiştir.
İngilizleri Övmesinin Gerçek Sebebi
Kısacası o çağ, Sihlerin Müslümanları bütün haklarından mahrum bıraktığı bir çağ idi. Hoş ezan okumak Pakistan’da bugün bile Müslüman Ahmediye Cemaatine yasaktır ya! Bu artık eski bir hikâye değildir. Bu çağda bile ezan sesinden rahatsız olan bazı kimseler ortaya çıkmıştır. Geçen günlerde Hindistan’da bir gazetede bir Sih tarafından yazılmış olan bir mektup yayınlanmıştır. Bu mektupta o Sih şöyle der:“Biz çok eğlendik, çünkü bir zamanlar Müslümanlar, Sihlere itiraz edip, sizler ne cahil milletsiniz? Müslümanların okuduğu ezan sesinden kirlendiğinizi söyler dururdunuz ve bu sebepten dolayı Müslümanlara ezan okumayı yasak etmiştiniz diye alay ederlerdi. İşte bugün rahatladık çünkü Pakistan’da Müslümanların bir kısmı diğer Müslümanlara ezan okumalarını yasak etmiştir. Bu sebepten dolayı öteden beri bize isnat edilen suç artık kalmamıştır ve böylece bugün biz tamamen suçsuz olarak beraat etmiş bulunmaktayız.”İşte Sihler bugün böyle demektedirler. Neyse insan yaşamında bu çeşit devirler gelip geçer. Her ne zaman cahillik çoğalırsa, bu çeşit saçmalar da çoğalır. O yüzden Sihlerin kendi iktidarları esnasında Müslümanlara ne kadar haksızlık ve zulüm yaptıkları söz konusu değildir. Bugün söz konusu olan mesele şudur: Bu haksızlık ve zulümden Müslümanları kurtaran millete teşekkür edilmezse, acaba bu insanlığa sığar mı?Vadedilen Mesih Hz. Ahmed’(A.S.)’e yapılan suçlamalardan bir tanesi de İngilizlerin diktiği fidan olduğunu kabul ettiğidir. Başka bir suçlama da şudur: Güya İngilizler kendisini Cihadı ortadan kaldırmak üzere tayin etmişler! Ben bütün bu suçlamaları ayrı ayrı yanıtlayacağım.Hz. Ahmed (A.S.)’in kendi sözlerinden çok açık olarak şunu anlıyoruz: Kendisi İngilizlere yağ çekmek amacıyla onları övmemiştir. Aksine o, İslâmî biz fariza olarak gerçeği kabul etmiştir. Bunun dışında İngilizleri methetmesinin hiç bir anlamı yoktur. Kendisi şöyle der:“Ey gerçeği bilmeyen insanlar! Beni dinleyiniz. Ben bu (İngiliz) hükümetine asla dalkavukluk etmemekteyim. Gerçek şu ki, İslâm dinine ve dinî vecibelere mani. olmayan ve kendi dinini zorla kabul ettirmek gayesiyle bize karşı kılıç kaldırmayan bir hükümete saldırmak ve din uğruna savaş açmak haramdır. Çünkü o hükümet bir din adına Cihat başlatmamaktadır.”’Başka bir yerde o, şöyle demiştir:“İngiliz hükümetine üst üste yaptığım bu hizmetleri idarecilere bildirmeyi hiç bir zaman düşünmedim. Çünkü ben bu hizmetleri bir karşılık beklemek yahut bir ödül kazanmak için yapmadım. Aksine, doğru ve hak olan bir şeyi açıklamayı kendime vazife bildim.”
Dr. İkbal, İngilizleri Övmüştür
Hz. Ahmed (A.S.)’in fikri işte budur. Yalnız İngilizleri övdüğü için kendisinin bir İngiliz ajanı olduğunu söyleyenlerin sözlerine de kulak verelim. Pakistan Hükümetinin Müslüman Ahmediye Cemaati aleyhinde yayınladığı kitapta kendisine en fazla önem verilmiş olan kişi Dr. Muhammed İkbal’dir. Bu zat İngiliz idaresi döneminde İngilizler hakkında neler söylemiştir ve neler demiştir? Bu konuda kendi fikri neydi ve içi nasıldı? Gelin ona da bir göz atalım.Kraliçe Victoria öldüğü zaman Dr. Muhammed İkbal ona bir ağıt yazmıştır. Duygularını anlatmak için yazdığı bu manzumesinde şöyle demektedir:“Kraliçenin cenazesi kaldırılmıştır; Kendisine saygı göstermek gayesiyle İkbal uçarak gelsin; Kraliçenin yolunda hak (toprak) olsun.Durum aynıdır; isim ne olursa olsun; Kraliçenin öldüğü aya “Muharrem” ayı ismini verelim.”Yani Kraliçe Victoria’nın öldüğü aya hangi isim ile isimlendirirsek isimlendirelim. İkbal’a göre bu olay (Kraliçenin ölümü) Muharrem ayında cereyan eden olaydan (yani Hz. İmam Hüseyin’in şahadetinden) az bir hadise değildir. Kraliçenin ölümü, bir Müslüman’ın içini sızlatan Muharrem ayında İmam Hüseyin(R.A.)’in şehit edilmesi hadisesinin yeni bir şeklidir. Dr. İkbâl manzumesini şöyle sürdürür:“Bugün Müslümanların Bayram günüdür derler; Böyle bir Bayramdan ölüm daha iyidir.”Müslüman Ahmediye Cemaati aleyhinde faaliyet gösterenlerin ileri gelenlerinden biri de “Mücahid-i Millet!” Allame Sir Dr. Muhammed İkbal’dir. Bununla birlikte İngilizleri övdüğü için Hz. Ahmed(A.S.)’in bir İngiliz ajanı olduğunu ileri sürmekte ve kendisine böyle bir suçlama yapmaktadır. Hz. Ahmed’i suçlayan bu zat İngiliz kraliçesi hakkındaki düşüncesini şöyle sürdürmektedir:“Ey Hindistan! Allah’ın lütfü başından eksik oldu;Bugün Hz. Ahmed (A.S.)’e yapılan suçlamalardan bir tanesi de Onun İngilizler hakkında “Allah’ın lütfu” sözü kullanmasındandır. Halbuki Allame İkbal kendisi bile manzûmesinde aynı “Allâh’ın lütfü” deyimini İngiliz Kraliçesi hakkında kullanmıştır. O,şöyle der:“Ey Hindistan! Allah’ın lütfu başından eksik oldu; Vatandaşlarının üzüntülerini hisseden bir kişi vardı, fakat o da gitti;Halkın gökleri sarsan matemi işte onun içindir; Bu cenaze işte Hindistan’ın süsü olan Kraliçenin cenazesidir.”
Ehl-i Hadis Liderleri ve İngiliz Hükûmeti
Bugünlerde Müslüman Ahmediye Cemaati aleyhinde ilk başta faaliyet gösteren ve Pakistan Hükümetini bu konuda içtenlikle destekleyen Ehl-i Hadis ve “Deyo Bandî” cemaati baş lideri ve tanımış ilim adamı Mevlana Nazir Ahmed Dehlevî İngilizler hakkında şöyle demektedir:“Hindu yahut Müslüman olmayan yabancı bir millet Hindistan’ı idare etsin. Bütün Hindistan’ın iyiliği bundadır. (Bu) Avrupa krallarından birisi olsun. (Yalnız İngiliz değil, kim olursa olsun. Yeter ki Avrupa’dan olsun.) Fakat Allah’ın sonsuz merhameti İngilizlerin Hindistan’da saltanat sürmelerini istemiştir.”Başka bir yerde o, şöyle demektedir:“İngiliz Hükümeti acaba zalim ve sert midir? Asla, nesteizü billâh! Aksine anne babadan daha yumuşak ve babacandır.”Yine başka bir yerde o, fikrini şöyle açıklamaktadır:“Ben kendi bilgime göre çağın Hindistan valilerine bir göz attım ve Birmanya, Nepal, Afganistan, hatta İran, Mısır ile Arabistan’a kadar düşüncelerimi uzattım. Bir uçtan öbür uca kadar Hindistan’a kral yapabileceğim tek (bir) kişi bulamadım. (Yani eğer ben kendi kafama göre bir kral seçecek olsaydım, kimi seçerdim?) Saltanat adayları arasında haklı olabileceğini düşünebildiğim bir topluluk gözümde yoktu. Bu sebepten dolayı İngilizlerin Hindistan saltanatına ehil olduklarına ve kral olabileceklerine karar verdim. Hindistan’da saltanat sürmek İngilizlerin hakkıydı ve onların elinde kalma lıydı.”Çitan (Kaya) dergisi yazı işleri müdürü Şureş Keşmirî şöyle demektedir:“Olaylarla dolu bu asırda, cihadın (din uğruna savaşmanın) yasak edilmiş olmasını tevil edenler ve:ayet-i kerimeye göre İngilizlerinolduklarına karar verenler arasında meşhur yazar Deputy Nazir Ahmed bile bulunmaktadır.Başka bir Ehl-i Hadis lideri Muhammed Hüseyin Batalavî İngiliz saltanatı hakkında düşüncelerini şöyle açıklamaktadır:“Rum sultanı bir İslâm imparatorudur. Fakat genel asayiş ve güzel idare bakımından (dinlerine bakmaksızın) İngiliz Hükümeti bile biz Müslümanlar için az bir övünme sebebi değildir. Özellikle Ehl-i Hadis Cemaati için ise, bu saltanat barış. ve özgürlük bakımından Türkiye, İran, Horasan, kısacası çağın bütün İslâm saltanatlarından daha fazla bir övgü vesilesidir.”Daha düne kadar bunların konuşma tarzı işte buydu. Bu zat sözünü şöyle sürdürmekte dir:“İngiliz idaresi altında buldukları barış, özgürlük ve iyi idare dolayısıyla Hindistan Ehl i Hadis Cemaati, İngiliz saltanatını bir ganimet olarak kabul etmektedir ve herhangi bir İslâm idaresi altında yaşamaktansa İngiliz saltanatını üstün tutmaktadır.Bugün bunlar, Ahmediler İslâm Saltanatlarını sevmedikleri için İngiliz saltanatı altında yetişip geliştiler. Bu yüzden İngiliz idaresinin devam etmesini istemekteydiler diye tutturmuşlardır. Fakat böyle diyenlerin kendi ataları daha düne kadar ne söylemektey diler? Bakın onlar şöyle demekteydiler:“İngiliz saltanatı altında bulunmayı, İslâm saltanatı altında yaşamaktan daha iyi saymaktayız.”Şimdi bakınız. Bu yazılarda İngilizleri övmelerinin bir sebebi açıklanmamıştır. Vadedilen Mesih Ahmed Hazretleri ise, İngilizler bizi Sih zulmünden kurtardılar; bize dinî özgürlük tanıdılar; bu sebepten dolayı biz onları övmekteyiz diyerek İngilizleri methetmesinin sebebini de belirtmiştir. Fakat bu insanlara daha düne kadar, bir sebebi yokken bile, İngiliz Hükümeti, İslâmî saltanatlardan daha iyi gözükmekteydi. Ehl-i Hadis Cemaati neresi olursa olsun ve hangi memlekete giderlerse gitsinler, (ister Arabistan ister Türkiye yahut herhangi bir memleket olsun) İngilizler dışında hiç bir hükümetin idaresi altında bulunmayı ve hiç bir memleketin tebaasında olmayı istememekteydiler.Şiilere gelince, onlar bile bu çeşit yazılar ileri sürmekteydiler. Şii alimi Allame Ali Hayri’nin “Mevize-i Tahrif-i Kuran” adlı dergisinde bu konuda bazı sözleri iktibas edilmiştir. Bu sözlerden İngiliz Hükümetinden övgü ile bahsedildiği anlaşılmaktadır.
Zafer Ali Han ve İngilizler
Tanınmış ilim adamı, şair ve yazar Zafer Ali Han bir zamanlar Ahrar Cemaati ile birlikteydi. Daha sonra o, Ahrarların vatan ve millet haini ve İslam düşmanı olduklarını açıkladı. Çok uzun bir deneme ve tecrübeden sonra o, şöyle demektedir:“Müslümanlar bir an için olsun İngiliz Hükümeti hakkında kötü düşünmeyi akılların dan bile geçiremezler. Eğer şansız bir Müslüman İngiliz Hükümetine baş kaldırmak şansızlığını becerirse, biz alenen o kişinin Müslüman olmadığına Fetva veririz.” Bakınız işte. İngiliz Hükümetine baş kaldıran bir Müslüman güya Müslüman değildir. Başka bir yerde o, şöyle der:“Biz kendi kralımız İngiliz imparatorunun alnındaki bir ter damlasına mukabil vücutlarımızdaki kanı akıtmaya hazırız. Bütün Hindistan Müslümanlarının durumu işte böyledir.”İngilizlerin değiştirmek istediği ve uğruna Hz. Ahmed şeklinde bir fidan diktiği durum acaba bu muydu? Zafer Ali Han, bir şiirinde şöyle der:“İngiliz imparatoru anıldığı zaman, aşırı sevgi ve saygı yüzünden başımı eğdim. Bu yüceliğe neden övünmesin?Denizlerle karaların imparatoru değil mi? İnsanları yücelten gözleriyle;Ne mutlu bana!”
Ulemanın Münafıklık Hareketleri
Müslüman Ahmediye Cemaati’ni suçlayanların kendi karakteri ve geçmişi işte budur. Kaldı ki Vadedilen Mesih Hz. Ahmed (A.S.) yalnız iyi tabiatı yüzünden İngiliz Hükümetine teşekkürlerini bildirmeye muhtaç değildi;ayrıca bunu gerektiren muhalifle rinin kendi yarattıkları sebepleri bile vardı. Bir yandan bu ulema Müslümanları Hz.Ahmed aleyhinde kışkırtmaktaydılar. O, İngilizleri övüyor; Cihadı inkar ediyor halbuki İngilizlere karşı Cihat başlatmamız ve onları öldürüp mahvetmemiz lazımdır diyerek onları coşturmakta idiler. Fakat aynı zamanda da diğer yandan İngilizleri demin okuduğum kelimelerle övmekteydiler. Yine öte yandan İngilizlere hem gizli hem de açık olarak yayınlanmış dilekçeler vererek Hz. Ahmed’in tehlikeli bir kişi olduğunu ve sözlerine güvenmemeleri gerektiğini; Mehdi İmam olduğunu iddia ettiği için bütün İngiliz Saltanatını yıkmak üzere olan “Kanlı Mehdi” olduğunu vs. bildirmekte idiler. Demek ki bir yandan Müslümanlar arasında Hz. Ahmed’in “İngilizlerin diktiği fidan” olduğu ilân edilmektedir. Diğer yandan İngilizlere ‘Bu adam sizin milletinizin düşmanıdır; sizi mahvetmek üzere kalkmıştır. Bu kişiyi öldürünüz’ diyerek haberler gönderilmektedir. Bu ne büyük münafıklık, zulüm ve iftiradır. Mesela bakınız Muhammed Hüseyin Batalavî adlı hoca “İşa’atüs Sünneh”’ adlı dergisinde şöyle yazmıştır:“Ahmed’in bir aldatıcı olduğunu ispat eden delil şudur ki o, kalben ve içten yabancı bir hükümetin canını almayı ve malını yağma etmeyi helâl ve caiz saymaktadır. (Ne güzel!delil ileri sürülmüştür. “Kalben ve içten” böyle saymaktadır!)O Yüzden İngiliz hükümeti ona güvenmemeli ve ondan sakınmalıdır. Yoksa Sudan’lı Mehdi’nin veremediği zararı İngiliz Hükümetine bu Kadiyan’lı Mehdi’ verebilir.” Düşmanlarının kalbinde Hz. Ahmed’in gerçek portresi işte böyleydi. Münşi Muhammed Abdullâh adlı hoca, Hz. Ahmed’e karşı İngilizleri şöyle uyarmaktadır: “Kendi maşalarını (yandaşlarını) Kur’an ayetleri okuyarak İngiliz Hükümetine karşı savaşmaya hazırlamak istemektedir.”Muhaliflerin bu propagandası ciddî olarak ele alındı. Buna delil olarak devrin tek İngiliz Gazetesi olan “Civil and Military Gazzette Lahore”gazetesini gösterebiliriz. Bu çok okunan bir gazeteydi ve uzun müddet yayınlanmaya devam etti. Bu gazetede yazı işleri müdürü tarafından bir yazı yayınlandı. Bu Yazıda İngiliz Hükümeti, Hz. Ahmed’e karşı kışkırtıldı ve: ‘Bu adam çok tehlikelidir; buna güvenmeyiniz; barış severliği yalnız göstermeliktir; yoksa aslında İngiliz Hükümetini mahvedecektir’ diyerek hükümete uyarıda bulunuldu.
Ahmediyet’e Karşı Açık Bir Aldatmaca
Şimdi Hz. Ahmed’in kendisi hakkında kullandığı “İngilizlerin diktiği fidan” deyimini ele alalım. Bu suçlamada bile insanı hayret içinde bırakan bir aldatmaca bulunmaktadır. Böyle bir suçlama yapanlarda hiç Allah korkusu yoktur. Onlar, sanki Hz. Ahmed’in kendisi ve Müslüman Ahmediye Cemaati hakkında “İngilizlerin kendi elleriyle diktikleri bir fidan” deyimini kullandığı imajını yaratmak istemektedirler. El-ayazü-billâh; Allâh korusun. Güya kendisi: “Ben İngilizlerin diktiği fidanım ve bu cemaat bile İngilizlerin cemaatidir” demiştir. Hâlbuki “İngilizlerin diktiği fidan” deyiminin kullanıldığı yazı neden yazılmıştır? Bunun sebebi size demin okuduğum iktibaslardan açıkça anlaşılmak tadır. Lt. Gov. Sir William M.N. adlı Hindistan valisi çok mutaassıp bir Hıristiyan’dı. O, Hz. Ahmed’in Hıristiyanlığa karşı başlattığı şiddetli, savaştan hiç hoşlanmamaktaydı. Vadedilen Mesih Hz. Ahmed’in (A.S.) düşmanları “Mirza Gulam Ahmed Kadiyanî İngiliz Hükümetine ve Hıristiyanlığa şiddetli bir şekilde düşmandır. Onu öldürünüz” diyerek defalarca Hz. Ahmed’i valiye şikayet ettiler. Hz. Ahmed (A.S.) bunu şu şekilde izah etmektedir:“inançlarımız arasındaki ayrılık yahut başka bir sebepten dolayı bana kin tutan ve düşmanlık besleyen, veyahut benim yandaşlarıma düşman olan bazı kıskanç ve kötü düşüncelilerin benim ve dostlarımla ilgili gerçek dışı olayları Hükümetin yetkili kişilerine ilettiklerini defalarca haber aldım. Bu sebepten dolayı bunların her gün söyledikleri yalanlar yüzünden yüce devlet makamlarının zihninde benim hakkımda kötü bir düşüncenin yer almasından ve gösterdiğim fedakârlıkların zâyi olması ve boşa çıkmasından endişe duymaktayım.”
Ahmed’in Ailesi, Büyükleri ve İngilizler
Hz. Ahmed’in İngilizler için kaleme aldığı uzun fedakârlık hikâyesinde, ailesinin Sihlere karşı ve diğer başka savaşlarda İngilizleri desteklediği ve kendi hesabına onlara asker temin ettiği de bildirilmiştir. Hz. Ahmed İngilizlere hitaben yazdığı bu yazısında ailesinin onlara bunca fedakârlık gösterdiğinden İngilizlere düşman olamayacağını ve onları mahvetmek istemediğini ispatlamak istemiştir. Bütün bu çeşit yazılarda Vadedilen Mesih Ahmed (A.S.) hiç bir yerde Müslüman Ahmediye Cemaati’nden bahsetmemiştir. Hatta adını bile anmamıştır. Diğer yandan gerçek şudur ki Hz. Ahmed aleyhinde yukarıda zikredilen sözler İngilizlere iletildiği zaman, gayr-i Ahmedi olan hatta Hz. Ahmed’e düşman olan ailesi bile kendisinden şikayetçi oldu. Ahmed bir taraftan, ailesi üyelerinin kabul edemeyecekleri bir dava ileri sürerek onları yalnız din bakımından dünyanın gözünde küçük düşürmekle kalmayıp İngiliz Hükümetine karşı da ailesinin itibarını düşürmüş ve hükümetin düşmanlığını kazanmıştır. İşte bu sebepten dolayıdır ki Hz. Ahmed (A.S.) bu yazıları kaleme aldı ve hükümete hitaben, fedakârlıkları ve özverileri yüzünden hükümetin aile büyüklerine yazdığı mektuplardan bahsetti. O, bu konuda şöyle der:“İngiliz Hükümeti elli yıllık tecrübe sonucu âilemizin vefalı ve fedakar olduğunu görmüştür. (Müslüman Ahmediye Cemaati söz konusu değildir; yalnız ailesi söz konusudur.) Bu aile hakkında öteden beri Hükümetin yüce makamları daima bildirilerinde İngiliz Hükümetine içtenlikle bağlı olduğunu ve büyük hizmetlerde . bulunduğunu kabul etmiştir. İngiliz Hükümetinin kendi elleriyle diktiği bu fidan hakkında akıllı ve dikkatli dâvranması, her şeyi iyice araştırıp incelemesi ve dikkatle karar vermesi lazımdır.”’
Müslüman Ahmediye Cemaati ve İngilizler
Gerçek olan şudur ki, Müslüman Ahmediye Cemaati, Vadedilen Mesih Hz. Ahmed (A.S) ile varolmuştur. Fakat beraatını bildirdiği ailesi efradıdır. Bu aile yalnız Müslüman Ahmediye Cemaati’nden önce varolmakla kalmayıp İngiliz Hükümetine yaptığı bütün hizmetler Müslüman Ahmediye Cemaati’nin varoluşundan önceki dönemlere rastlamakta bu Cemaatle hiçbir ilgisi bulunmamaktadır. Zaten Pakistan Hükümetinin Müslüman Ahmediye Cemaati aleyhinde yayınladığı kitapta dahi, Hz. Ahmed’in (A.S.) aleyhinde ileri sürülen sözde delillerden bir tanesi de yakın akrabalarının Ahmed’e (A.S.) şiddetli bir şekilde düşman olduklarıdır. Bu nedenle Hz. Ahmed’in, “İngilizlerin diktiği fidan” ifadesini kullandığı ailesi, bugünün anlatımına göre Ehl-i Sünnet (Sünnî) idi. Yoksa gerçek manada Ehl-i Sünnet olan, Allah’a şükürler olsun ki bizleriz. Bundan çıkarabileceğimiz netice şu olmalıydı: Hz. Ahmed’in kendisinden ayrılıp ilişkisini kestiği ailesi ki Müslüman Ahmediye Cemaati yüzünden Ahmed’e düşman kesilmişti işte o aile “İngilizlerin kendi elleriyle diktikleri fidan idi. Şimdi ; eğer o aile “İngilizlerin diktikleri fidan” ise, olsun! Bize ne? Onun böyle olması bizim için bir fark yaratmaz. Müslüman Ahmediye Cemaati’nin bu aile ile ne alakası vardır?