Bu Cemaat İslam´dan ne en küçük bir sapmadır, ne de İslam prensipleri ve öğretisine yeni bir şey eklemektedir.
Ahmediye Cemaati Ehli Sünnet Mi?
Hz.Ahmed ne gibi bir talimat ileri sürmüştür? Acaba ileri sürdüğü inançlarda İslâmiyet’e aykırı bir durum var mıdır? Bu konuda seçeceğimiz en iyi yol ileri sürdüğü talimat ve inançlar hakkında yine kendisinden bilgi edinmek olacaktır. Bir kısmı Arapça ve Farsça olan seksenden fazla eser yazmış olan Ahmed değişik eserlerinde bu konuda bilgi vermiştir. Yazılarının bir bölümünü
Müslüman Ahmediye Cemaati
Müslüman Ahmediye Cemaati, uluslararası alanda Kuzey Amerika, Güney Amerika, Asya, Avustralya ve Avrupa’nın 209 ülkesinde şubesi bulunan dinî bir cemaattir. Bu, dünya genelinde on milyonlarca üyeyi kapsayan, çağdaş tarihin en dinamik İslâm topluluğudur. Ahmediye Cemaati, 1889’da Hindistan’ın Pencap Bölgesinin, Kadiyan adında küçük ve ıssız bir köyünde Mirza Gulam Ahmed (1835-1908) tarafından kurulmuştur. Kendisi, âhir zamanda tüm dinlerin
Müslüman Ahmediye Cemaati’ni Tanıyalım…
Müslüman Ahmediye Cemaati Kurucusu Hz. Mirza Gulam Ahmed (a.s.) 1835'te Kadiyan adlı küçük bir köyde doğdu. Bu köy Hindistan'ın Pencap eyaletinde, Gurdaspur ilinde, Batala ilçesine bağlıydı. Ataları, Babür Şah zamanında Semerkant civarından göç ederek Hindistan'a yerleştiler. Bu ailenin Kadiyan civarında seksen köy üzerinde hâkimiyeti vardı. Daha sonra Sihler iktidarı esnasında bu ailenin bütün malikânesi gasp
Neden ayrı bir cemaat?
Bazıları "efendim ayrı bir cemaat teşkil etmenin gereği neydi? Aynı görüşler diğer Müslümanlar arasında yaygınlılaştırılmalıydı", diye itiraz ederler. Buna aynen şöyle cevap verebiliriz: Kumandan, orduya resmen girmiş olanları ancak savaşa gönderebilir. Askerliğe fiilen girmemiş olanları nasıl yollayabilir? Eğer hiç bir cemaat kurulmamış olsaydı, Ahmediye cemaati kurucusu kimlerle iş görürdü? Kime emir verecekti? Onun halifeleri kimlere
Müslüman Ahmediye Cemaati’nin İnançları
Müslüman Ahmediye Cemaati, Kur'ân-ı Kerim ve Yüce Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v.)'in ortaya koyduğu inançlara bağlıdır elbette. Tabii ki, Kur'ân-ı Kerim ve Yüce Peygamber Efendimizin talimatına aykırı olan inançlara karşıdır. İnançlarımızı şöyle sıralayabiliriz: 1- Allah’ın (c.c.) varlığına inanırız. O’nun var olduğu inancına bağlanmak en büyük hakikati kabul etmektir; bir hayal veya batıl inanç peşinde koşmak değildir. 2- O birdir. Ne
Ahmediyet Yeni Bir Din Değildir!
Bizi tanımayanlar, Ahmedi’lerin “La ilahe illallah Muhammedün Resulüllah” yani, kelime-i tevhîde inanmadıklarını ve Ahmediyet’in yeni bir din olduğunu zannederler. Bu kişiler, Ahmediyet hakkında bazı kimseler tarafından kasten aldatılmışlardır. Veyahut ta böyle bir düşünce kendi kafalarının mahsulüdür. Yani “Her dinin bir kelime-i tevhide ihtiyacı vardır. Ahmediyet yeni bir dindir. Onun için kendine mahsus yeni bir kelime-i tevhidi de
Ahmediye Cemaatinin Programı
Program açısından da bakılırsa yalnız Ahmediye cemaatinin elbirliğiyle hazırlanmış bir programı vardır. Başka hiç bir cemaatin böyle ortaklaşa elbirliğiyle hazırlanmış bir programı yoktur. Ahmediye cemaati her ülkede Hıristiyanlık saldırılarını önceden hesaplayarak ona karşı koymaktadır. Bugün dünyanın en zayıf, fakat bazı açıdan en güçlü bölgesi Afrika’dır. Bugün Hıristiyanlık tüm kuvvetiyle Afrika'ya saldırmıştır. Ve Afrika hakkında dönen
Kader Hakkında Ahmedîlerin İnançları
Ahmediye Cemaatini yakından tanımayanların cemaat hakkında düşündükleri yanlış fikirlerinden biri de kader meselesidir. Onlar Ahmedî’lerin kadere inanmadıklarını zannederler. Haşa! Ahmediler kaderi asla inkar etmezler. Bizce Cenab-ı Hakkın kaza ve kaderi bu dünyada her an işlemektedir ve kıyamete kadar böyle devam edecektir. O’nun kaderini hiç kimse değiştiremez. Ancak bizce, bir hırsızın hırsızlığı, birinin namazı terk edişi,
Cihat Hakkında Ahmedîlerin İnançları
Ahmediyet hakkında uydurulan yanlış fikirlerden biri de “Ahmediler cihada inanmıyorlar” diye bir intiba vermektir. Bu da tabi ki yanlıştır. Ahmediler cihadı asla inkar etmezler. Bu hususta şöyle bir inancımız var. Savaşlar iki türlüdür. Biri cihat, öteki yalnız savaş. Cihat ancak dini korumak için savaşılan harbe denir. Bu harpte yalnız kılıç gücüyle dini yok etmek isteyen
Ahmedîlerin Hadislere Olan İnancı
Bazıları “Ahmedî’ler hadislere inanmıyorlar” diye bir takım kuruntular içindedirler. Bazı kimseler ise “Ahmedî’ler fıkıh imamlarını kabul etmiyorlar” diye, ithamda bulunurlar. Her ikisi de yanlıştır. Ahmediyet, fıkhî imamların çizdikleri yolu takip edip etmemek arasında orta çizgi üzerinde yürür. Ahmediyet’in öne sürdüğü talimata göre, eğer bir mesele Hz. Peygamber Efendimizin sünneti ve sözlerinden ispatlanmışsa, yine de o
Ebedi Kurtuluş Hakkında Ahmedîlerin İnançları
Bazı kimseler Ahmediyet hakkında şöyle bir yanlışlığa kapılmışlar: “Ahmediye inancına göre Ahmedîlerden başka herkes cehennemliktir.” Hâşâ! Böyle bir iddia ya bizleri hiç tanımamaktan ileri gelir. Veyahut ta tamamen düşmanlık ürünüdür. “Ahmedîlerden başka herkes cehennemliktir” diye bir akideyi asla kabul etmiyoruz. Böyle bir inancımız yoktur. Hatta bizce şöyle bir durum da olabilir: Yani bir Ahmedî de
Melekler Hakkında Ahmedilerin İnançları
Yine bizleri tanımayanlardan bazıları, “Ahmediler, melekler ve şeytanın varlığına inanmıyorlar” diye bir ithamda bulunurlar. Bu da gene aynı iftiralardan biridir. Halbuki Kuran-ı Kerim meleklerden de söz eder, şeytandan da. Yüce Kuran’a candan bağlı olduğumuzu söyledikten sonra içinde söylenilen şeyleri nasıl inkar edebiliriz. Hamdolsun, biz meleklerin varlığına inanırız. Ahmediyet’in bize olan bereketleri sayesinde ve Kuran-ı Kerim’in
Ahmedilerin Hatm-i Nübüvvet Akidesine İnancı
Ahmediler’i tanımayan zümreden bazı kimseler, Ahmedi’lerin “Hatm-i Nübüvvet” akidesini kabul etmeyip, Yüce Peygamber (s.a.v.)’in “Hâtemen-nebiyyîn olduğuna da inanmadıklarını zannederler. Böyle bir düşünce aldanma ve bilgisizlikten ileri gelir. Ahmediler, kendilerine Müslüman dedikten sonra, kelime-i şahadete gönülden inandıktan sonra ”Hatm-i Nübüvvet” akidesini inkar etmeleri ve Yüce Peygamber (s.a.v.)’in “Hâtemen-nebiyyîn” olduğuna inanmamaları nasıl mümkün olabilir? Halbuki Cenab-ı Hak,
İsa (as) Tabii Bir Ölümle Öldü
Cemaatimizle ilgili birinci ve en önemli itiraz: Hz.İsa’nın (a.s.) tabii bir ölümle fani dünyadan göç etmiş olduğu şeklindeki inancımıza karşı yöneltilmektedir. İddia ettiklerine göre böyle bir inanç, Hz.İsa’ya (a.s.) hakaret etmekle kalmayıp, Kuran-ı Kerim’e tecavüz ve Peygamber Efendimiz’in (sav) öğrettiklerinden yüz çevirmek manasına gelirmiş.Hz.İsa’nın (a.s.) tabii bir ölümle öldüğüne gerçekten inanırız. Ama İsa’nın (a.s.) ölmüş
Peygamber Efendimizin (sav) Ailesi Ve Hz. İsa’nın Ölümü
Hazreti İsa’nın (a.s.) ölümü hakkında ashab-ı kiramdan başka Peygamber Efendimiz’in (sav) (ehli beyt) aile efradı da (icma) fikir birliği içindeler. Nitekim Hz.Ali’nin (r.a.) ölümü üzerine, İmam Hasan’ın (r.a.) şöyle dediği kaynaklardan tesbit edilmiştir: “Bugün ölen adam (Hz.Ali) birçok bakımdan eşsizdi. Selefleri ve halefleri arasında kendine benzeyen yoktu. Peygamber Efendimiz (sav) onu savaşa gönderdiği zaman, kendisine
Kur’ân-ı Kerim ve Hadisler Hz. İsa’nın (as) Öldüğünü İspatlar
Allah’ın Kelamı Hz. İsa’nın ağzından şöyle söylemektedir: “Ben onlara ancak bana emrettiğini söyledim, yani Rabbim ve Rabbiniz olan Allah’a kulluk edin, dedim. Ben aralarında bulunduğum müddetçe onlara gözetici idim. Fakat Sen canımı aldıktan sonra onları gözeten artık Sen idin. Sen her şeye gözeticisin."[1] Allah (c.c.), İsa’nın ölümünden sonra Hıristiyanların bozulup fesada düştüklerini İsa (a.s.) adına
Hz. İsa’nın (a.s.) Ölümü ve Ashab-ı Kiram
“Hz.İsa’nın (a.s.) ölümü hususundaki gerçek 1300 yıldır bütün Müslüman âlimlerce bilinmiyor muydu? Yalnız siz mi bunun farkına vardınız?” diyerek bizle alay ederler. Ancak, bizimle alay edenler, Kur’an-ı Kerim’in ilk müfessirlerinin ashab-ı kiram olduğunu unutuyorlar. Peygamberimizden sonra İslâmî inançları dünyaya ilk olarak açıklayan onlardır. Ashab ise İsa’nın ölümü konusunda bizimle hemfikirdir. Zaten Peygamber Efendimize (sav) hakaret mahiyetinde
Mesihin İkinci Gelişi Muhammedî Ümmetten Birisinin Gelişi Demektir
Bize yöneltilen ikinci itiraz: Müslümanlar arasında yaygın olan inancın tersine, Peygamber Efendimiz’in (sav) ümmetinden birisini Vadedilen Mesih olarak kabul etmemizdir. İddia ettiklerine göre böyle bir şeye inanmamız Peygamber Efendimiz’in (sav) hadislerine aykırıymış ve Mesih gökten inecekmiş! Biz Ahmediler, Müslüman Ahmediye Cemaatinin kurucusu olan ve Hindistan’ın Pencab eyaletinin Kadiyan isimli köyünde doğan Mirza Gulam Ahmed Hazretlerinin
Mesih ve Mehdi Aynı Kişiye Verilen İki İsimdir
Vadedilen Mesih’in Peygamber Efendimiz’in (sav) ümmetinden birisinin olacağı açıkça anlaşılmaktadır. Nitekim bir hadiste: “Mehdi Mesih’ten başka birisi değildir” [1] ve diğer bir hadiste: “Sizin aranızdan imamınız olarak Meryem oğlu İsa nüzul ettiğinde haliniz nice olur[2]” denilmektedir.Bu iki hadis Mesih’in Mehdi olacağı hususunda hiçbir şüphe bırakmıyor. Allah bu ümmetin içinden birisini Hz.Resulüllah’ın (sav) ümmetine rehberlik etsin
Nüzul Kelimesinin Manası
Aslında hadisteki nüzul kelimesini gören hemen hemen herkes yanılmıştır. Onlar hadislerde “Mesih nazil olacak” şeklinde kullanılan ifadelerden, birinci Mesih’in gökten inip tekrar dünyaya geleceğini anlamışlardır. Halbuki, nüzul kelimesi onları yanıltmıştır. Bu kelimenin anlamı alelade insanların anladığı gibi gökten inmek değildir. Aslında bu kelime, çok yararlı olup bereket getirecek, İlâhi azamet, kudret ve celalini gösterecek olan
Vadedilen Mesihe Neden Meryemoğlu İsa Denildi?
Mesih’in ikinci gelişiyle ilgili üçüncü bir itiraz ortaya atılmıştır. Hadislerde vaat edilen kişi Meryem Oğlu İsa diye isimlendirilmiştir. Netice olarak tarihin kaydettiği İsa’nın cismanî olarak tekrar dünyaya gelmesi lâzımdır. Ancak eleştirenler şiirlerinde birçok kimseye İsa ismini vermiş olduklarını unutuyorlar. İsa ismini İsa’dan sonra gelenler için kendileri kullandıkları halde, Allah (c.c.) tarafından bir kişiye İsa ismi
Vahyin Devamı Ve Ümmetî Bir Peygamberin Gelmesi
Bize yöneltilen dördüncü büyük itiraz şudur: Bize göre vahyin müessesesi ve peygamberlerin gelmesi Peygamber Efendimiz’den (sav) sonra da devam etmektedir. Bu itiraz dahi etraflıca düşünmediklerinden veya husumet ve peşin hüküm ileri sürdüklerinden kaynaklanmaktadır. Gerçek şudur; biz kelimelerden ziyade onların manasına önem veririz. Allah (c.c.) ve peygamberin onuruna yakışan her söze inanmayı tercih ederiz. Peygamber Efendimiz’in (sav)
Hatem-ün Nebiyyin Ayetinin Anlamı
“Muhammed (sav) içinizdeki erkeklerden hiçbirinin babası değildir, fakat Allah’ın (c.c.) bir peygamberi ve “Hatem-ün Nebiyyin”dir.”[1] Bu ayet-i kerime sunulup her çeşit peygamberliğin sona erdiği iddia ediliyor. Ama Kuran-ı Kerim’de “hatem” kelimesinin Allah tarafından kesr ile değil fetha ile kullanıldığı unutulmaktadır. Yani ilâhî metinde kullanılan kelime “hâtim” değil “hâtem”dir ve hâtem mühür demektir. Hâtim ise son
Son Peygamber!
Başka bir iddiaya göre, peygamberliğin devam ettiği inancı Peygamber Efendimiz’in (sav) bazı hadislerine de aykırıymış. Çünkü o “Ben peygamberlerin sonuncusuyum” ve keza “Benden sonra peygamber yoktur” demiştir.” Dediklerine göre bu hadislerden Peygamber Efendimiz’den (sav) sonra hiçbir peygamberin gelmeyeceği neticesi çıkarmış! Yazık ki, Peygamber Efendimiz’in (sav) hadislerini delil olarak zikredenler “Ben Peygamberlerin sonuncusuyum” kelimelerinin ardından “Ve
Ümmetî Bir Peygamberin Gelmesi
Kuran-ı Kerim’in kelimeleri üzerinde iyice düşünmemeleri ne kadar da üzücüdür. Bunu yapmakla kendileri yanıldıkları gibi başkalarını da yanıltırlar. Yanlış yola sapmaktan imtina ettiğimiz için bize öfkelenirler. Bize dinsiz ve kâfir diyorlar. Ancak, bir mümin başkalarının tehditlerinden değil yalnızca Allah’tan korkar. Bir insan başka bir insana ne zarar verebilir? Yapabileceği en büyük fenalık öldürmektir. Fakat bir
Ahmediler cihadı reddetmezler!
Bir itiraza göre: “Ahmedi Müslümanlar cihadı reddediyorlarmış!” Bir insanın bu kadar yalan söyleyebileceği insanı hayrete düşürür. Zira cihadı inkâr ettiğimizi söylemek apaçık bir yalandır. İnancımıza gelince, cihat olmaksızın iman mükemmelleştirilemez. Bugün her tarafta İslâmiyetin ve Müslümanların zaafa düşmüş olduğu, iman ve itikadın ortadan kalktığı veya gerilmeye yüz tuttuğu görülmektedir. Bunun sebebi cihat konusunda tembellik göstermeleridir.
Mehdi (as)’ın tahsili
Tebliğim barışa, bir arada huzur ve sükun içinde yaşamaya ve insanlığın ümidine dairdir. Söylediklerimi dikkatle dinleyeceğinizi ve taraf tutmayan aydın bir kafa ile inceleyeceğinizi umuyorum. İnsanlık tarihinde 1835 yılı şerefli ve önemli bir yer işgal eder. O yıl içinde, Kuzey Hindistan’ın küçük bir köyü olan Kadiyan’da, bir çocuk dünyaya gelmişti. Onun dedeleri, nesilleri boyunca, Kadiyan
Öğretmen ve mürşit
Açıkça anlaşılacağı gibi böyle basit ve iptidai bir tahsil ile, Allah tarafından kendisine tevdi edilen muazzam ödevi yerine getiremezdi. Binaen aleyh, bizzat Allahu Teala ona öğretmenlik ve mürşitlik etti ve Kur’an’ın manası ile ruhun ve hayatın sırlarını kendisine öğretti. Allah onun dimağını nur-u ilahi ile aydınlattı; kendisine fevkalade güzel yazı yazma ve güzel konuşma kabiliyeti
İlahi delil
Kehanet böylece gerçekleşti. 1835’te doğan çocuk 1891’de Vadedilmiş Mesih ve Mehdi olduğunu ilan etti. İddiasını ispat etmek için, bir çok deliller gösterdi ve semavi alametler zikretti. Aynı zamanda, bir takım kehanetlerde bulundu ki, bunlardan bir kısmı kendi hayatı esnasında bir kısmı daha sonra gerçekleşti ve hala da gerçekleşmektedir. Muassır ilahiyatçılar onun iddiasını reddetmişlerdi. Onlar, buna
Hıristiyan saldırısının hedefi daima İslamiyetti
Şimdi, kutsal peygamber Muhammed’in (üzerine selam) büyük manevi evladı Hazreti Mirza Gulam Ahmet tarafından yaratılması mukadder bulunan manevi ve ruhi inkilâba dair bir iki söz söyleyeceğim. Evvela, hazreti Mirza Gulam Ahmet ortaya çıktığı sıralarda, islamiyetin son derece kuvvetten düşmüş ve gerilemiş bir durumda olduğunu hatırlayalım. Müslümanlar fakir ve cahildi. Sanayileşme bakımından geri idiler, ticaret ve
Müslümanlar İçin Cemaatimizin Yaptığı Fedakarlıklar
(Bu ve bundan sonraki Pakistan, Keşmir ve Filistin konusundaki yazılarımız 1985 yılında Cemaatimizin 4. Halifesi Hz. Mirza Tahir Ahmed'in hutbelerinden derlenmiştir.) "Her ne zaman Hindistan Müslümanları bir musibet ile karşı karşıya gelseler yahut her hangi bir şekilde dinî bakımdan rencide edilseler Yüce Allah’ın (C.C.) inayetiyle Müslüman Ahmediye Cemaati o zorlukları uzaklaştırmak ve kardeşlerine yardım etmek konusunda
Keşmir ve Filistin Lehine Cemaatimizin Hizmetleri
Vadedilen Mesih ve Mehdi'nin Dördüncü Halifesi Hz.Mirza Tahir Ahmed'in 8 Mart 1985 Cuma günü verdiği hutbenin metnidir. Kelime-i Şahadet ile Fatiha Suresi’ni okuduktan sonra Mirza Tahir Ahmed Hazretleri, Âl-i İmran Suresi’nin şu ayetini (3:65) okudular. Daha sonra söze şöyle başladılar: “Demin okuduğum ayet-i kerime, Âl-i İmran Suresi’nin 65.'inci ayetidir. Hak Teala (C.C.) Hz.Muhammed’e (S.A.V.) hitaben şöyle
Filistin Sorunu ve Cemaatimiz
Vadedilen Mesih ve Mehdi Hazretleri'nin Dördüncü Halifesi Mirza Tahir Ahmed Hazretleri'nin 15 Mart 1985 Cuma günü verdiği hutbenin metnidir. Kendileri Kelime-i Şahadet ile Fatiha Suresi'ni okuduktan sonra Âl-i İmran Suresi'nin aşağıda yazılan (111.’nci, 114.ündcü ile 116.'ncı) ayetlerini okudular. Daha sonra söze şöyle başladılar: Bu ayette Kitap Ehli'ne mesajının ulaştırılması üzerinde durulmuş ve şayet onlar bu
Kilise İsa Mesih’i Tanrılaştırmaktadır
Burada bir noktayı açıklamak istiyorum. İslamiyetin talim ve telkinine ve biz müslümanların inancına göre, İsa mesih Allah’ın gerçek bir peygamberi ve anası bir fazilet ve ahlak örneği idi. Kur’anda her ikisinden hürmetle bahsediliyor. Filvaki, Kur’an Meryem’i bir namus ve iffet misali olarak göstermekte ve dört incilde kullanılan lisandan daha hürmetkar bir lisanla anmaktadır. Ancak onların
Hz. Mehdi (as)’ın Gerçekleştireceği Yüce Görevler
Hz. Resûlüllah (s.a.v.) müjdesini verdiği Mehdi (a.s.)’a bir göz atmak faydalı olacaktır. Bunlardan bu zatın yüceliği de belirlenmiş olacaktır. Görevlerini yine Hz. Resûlüllah (s.a.v.) bizzat beyan etmiş ve değişik hadis kitaplarından derlenmiştir. İşte Hz. Mehdi’nin gerçekleştireceği görevler şunlardır: O, adalet ile kararını verecek olan bir hâkim, yahut kadı olacaktır. Yine Hz. Resûlüllah (s.a.v.) buyurduğu gibi
Peygamberimizden sonraki müceddidi nasıl tanıyabiliriz?
Peygamber Efendimiz'den (s.a.v.)sonra İslâmiyeti canlandırmak için Allah (c.c.) tarafından memur edilmiş ıslahatçı veya manevi rehber gelmeyeceğine nasıl inanabiliriz? Doğrusu Peygamber Efendimiz'den (s.a.v.)sonra bile mücedditler ve ıslahatçıların bize gelmeleri gerekir. Onlar geçmişte nasıl bize gönderilmişlerse, gelecekte de gönderileceklerdir. Müslümanların bugünkü durumu dolayısıyla böyle bir müceddide, hem de büyük bir müceddide, şiddetle ihtiyaçları vardır. Hz.Mirza Gulam Ahmed
Hz. Mirza Gulam Ahmed (a.s.)’ın iddiası
Hz. Mirza Gulam Ahmed’inas iddiası şöyledir: Allahcc onu insanlara hidayet bulsunlar diye ve kendilerine rehberlik etmesi için göndermiştir. Hadislerde zikri geçen Mesih ve Peygamber Efendimizinsav dili ile vadedilen Mehdi, odur. Muhtelif dinlere ait kitaplarda yer alan, ahir zamanda gelecek bir ıslah edici hakkındaki gaybi haberler onun şahsında gerçekleşmiştir. Allahcc kendisini İslam’a yardım etmek ve desteklemek için göndermiştir. Allahcc tarafından kendisine
Biatın Amacı ve Gayeleri
Hz. Mirza Gulam Ahmed (a.s.) Ludyana’dayken 4 Mart 1888 gününde bir duyuru ile biatın amaç ve gayelerini şöyle izah etti:“Biat işlemi, takvaya bağlı olan kimseleri bir arada toplamak içindir. Gayesi de takva sahibi kimselerin büyük bir topluluğunun dünyaya hayırlı bir şekilde etkisini göstermesidir. Onların birliği de İslam için bereket, yücelik ve hayırlı neticelere vesile olsun. Bir tek
Tahrik-i Cedid‘in Talep Ettiği Fedakârlıklar
Şimdi hiç mensubu ve adı kalmayan Ahrar adlı Müslüman olduğunu söyleyen bağnaz bir grup, 1934 yılında dünyevi gücüne dayanarak Ahmediye Cemaati’nin Merkezi olan Kadiyan’ı yerle bir etme tehdidinde bulunmuştu. Bunun üzerine Vâdedilen Mesih’in İkinci Halifesi ra, cemaatin Hindistan’la sınırlı kalmayıp tüm dünyaya yayılabilmesi için Ahmedi Müslümanlardan özel fedakârlıklar talep etti. Tüm Ahmedilerin canları, malları, zamanları
Cemaat Hakkında Kısa Kısa…
Şimdiye kadar bu cemaatin yerleştiği ve merkez kurduğu ülkeler sayısı 207,Bütün yeryüzünde Cemaatimizin merkezlerinin sayısı 1869,Müslüman Ahmediye Cemaatinin şimdiye kadar değişik dillerde yayınladığı Kur’an-ı Kerîm meallerinin sayısı 69,Müslüman Ahmediye Cemaatinin “Humanity First” adlı acil yardım kuruluşunun resmi olarak kaydedildiği ülkeler sayısı 23,Bütün dünyada insanlığa hizmet amacıyla Cemaatimiz tarafından kurulmuş olan hastaneler sayısı 12 ülkede 36,Cemaatimizin